İSRÂ SURESİ Şaban Piriş Meali
26,32,33 ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ ﴿١﴾
17/İSRÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru).
Bir gece kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya ayetlerimizi O’na göstermek için götüren (Allah) her türlü noksanlıktan uzaktır. Şüphesiz O, her şeyi işiten ve görendir.
وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلاَّ تَتَّخِذُواْ مِن دُونِي وَكِيلاً ﴿٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ(vekîlen).
Musa’ya kitap verdik. O kitabı, İsrailoğulları için, ‘benden başkasını vekil edinmeyin!’ diye rehber kıldık.
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا ﴿٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûran).
-Ey Nuh’la birlikte taşıdığımız kimselerin soyu/torunları! Doğrusu Nuh çok şükreden bir kuldu.
وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا ﴿٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merrateyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren).
Kitapta, İsrailoğullarına: “Yeryüzünde iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız, büyük bir azgınlıkla zorbalık yapacaksınız.” diye bildirmiştik.
فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَّفْعُولاً ﴿٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ibâden lenâ ulî be’sin şedîdin fe câsû hılâled diyâr(diyâri), ve kâne va’den mef’ûlâ(mef’ûlen).
Birincisinin zamanı gelince, üzerinize çok şiddetli savaşçı kullarımızı gönderdik de ülkeyi baştan başa ele geçirdiler. Bu, gerçekleşmiş bir hüküm idi.
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا ﴿٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe radednâ lekumul kerrate aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ(nefîren).
Sonra sizi yeniden onlara karşı galip getirmiş, mallar ve çocuklarla sizi güçlendirerek, sayınızı çoğaltmıştık.
إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا ﴿٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhırati li yesûû vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merratin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren).
Eğer iyilik ederseniz kendinize, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. İkincinin zamanı geldiğinde de yüzünüzü karartsınlar, birincisinde Mescid’i yıktıkları gibi yine yıksınlar ve ele geçirdikleri her şeyi mahvetsinler.
عَسَى رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا ﴿٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Asâ rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâ(hasîren).
Rabbinizin size acıması umulur, eğer yine dönerseniz, biz de döneriz. Cehennemi kafirler için zindan yaptık
إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا ﴿٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâl kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ(kebîren).
Şüphesiz bu Kur’an, en doğru yolu gösterir. Doğruları yapan müminlere, büyük mükafat olduğunu,
وأَنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ennellezîne lâ yu’minûne bil âhırati a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).
Ahirete inanmayanlara ise, onlara da acı veren bir azap hazırlamış olduğumuzu müjdeler.
وَيَدْعُ الإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنسَانُ عَجُولاً ﴿١١﴾
17/İSRÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr(hayri), ve kânel insânu acûlâ(acûlen).
İnsan, iyilik için dua ettiği gibi kötülük için de dua eder. Zaten insan çok acelecidir.
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً ﴿١٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâl leyle ven nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâ(tafsîlen).
Gece ve gündüzü iki ayet/işaret kıldık. Bir ayet/işaret olan geceyi kaldırıp, yine bir ayet/ işaret olan gündüzü Rabbinizin bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aydınlık kıldık. Herşeyi de ayrıntılı olarak açıkladık.
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا ﴿١٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulle insânin elzemnâhu tâirahu fî unukıhî, ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).
Her insanın boynuna amelini dolarız. Kıyamet günü, onun için ortaya konacak bir kitap çıkarırız.
اقْرَأْ كَتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا ﴿١٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ikra’ kitâbeke, kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ(hasîben).
Kitabını oku, bugün hesabını görmek için kendi kendine yetersin.
مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً ﴿١٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Doğru yola giren kimse ancak kendisi için girmiş olur. Sapan kimsenin de sapıklığı ancak kendi aleyhinedir. Hiç bir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Biz, elçi göndermedikçe azap etmeyiz.
وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُواْ فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا ﴿١٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhâl kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ(tedmîran).
Bir ülkeyi yok etmeyi dilediğimizde oranın ileri gelenlerine emir veririz. Onlar ise emrimizden dışarı çıkarlar. Hüküm onların aleyhinde gerçekleşir. Orayı yerle bir ederiz.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِن بَعْدِ نُوحٍ وَكَفَى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًَا بَصِيرًا ﴿١٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûhin ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîran basîrâ(basîran).
Nuh’tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahından haberdar olan ve gören Rabbin (hesap görmeye) yeter.
مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُومًا مَّدْحُورًا ﴿١٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ(medhûran).
Kim, çarçabuk olanı/dünyayı isterse, burada dilediğimize acele isteğini veririz. Sonra ona cehennemi hazırladık. Yerilmiş ve koğulmuş olarak oraya girecektir.
وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا ﴿١٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men erâdel âhırate ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ(meşkûran).
Kim de ahireti isterse ve tüm çabasıyla onun için çalışırsa, o mümindir ve böyle yapanların çalışması övülmeye değerdir.
كُلاًّ نُّمِدُّ هَؤُلاء وَهَؤُلاء مِنْ عَطَاء رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاء رَبِّكَ مَحْظُورًا ﴿٢٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike, ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûran).
Hepsine, hem onlara hem bunlara Rabbinin nimetlerinden veririz. Rabbinin bağışı kimseye yasak kılınmış değildir.
انظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَلَلآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلاً ﴿٢١﴾
17/İSRÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dın, ve lel âhıratu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâ(tafdîlen).
Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Ahiretin üstünlük ve fazileti ise daha büyüktür.
لاَّ تَجْعَل مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَّخْذُولاً ﴿٢٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tak’ude mezmûmen mahzûlâ(mahzûlan).
Allah ile birlikte bir başka ilah edinme! Yoksa, kınanmış ve terkedilmiş olursun.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا ﴿٢٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ(kerîmen).
Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer, onlardan biri veya her ikisi de senin yanında ihtiyarlayacak olurlarsa, onlara “öf” bile deme! Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle.
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا ﴿٢٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ(sagîren).
Onlara merhamet ile tevazu kanadını indir ve şöyle dua et: “Rabbim, onların küçükken bana merhametle muamele ettikleri gibi şimdi de sen onlara merhamet et.”
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ إِن تَكُونُواْ صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلأَوَّابِينَ غَفُورًا ﴿٢٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ(gafûran).
İçinizdekini en iyi Rabbiniz bilir. Eğer salih kimseler olursanız, şüphesiz O, kendisine sığınanları bağışlar.
وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا ﴿٢٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ(tebzîren).
(26-27) Akrabaya, düşküne ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat, saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا ﴿٢٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâ(kefûran).
(26-27) Akrabaya, düşküne ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat, saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاء رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلاً مَّيْسُورًا ﴿٢٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâ(meysûren).
Eğer Rabbinden ümit ettiğin rahmeti kazanmak için onlardan uzaklaşırsan, hiç olmazsa onlara yumuşak söz söyle.
وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا ﴿٢٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ(mahsûran).
Elini boynuna asıp bağlama, büsbütün de açıp, tutumsuz olma; yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا ﴿٣٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ(basîran).
Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz o, kullarından haberdardır, onları görmektedir.
وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا ﴿٣١﴾
17/İSRÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâkın, nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ(kebîren).
Yoksulluk korkusu ile sakın çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onları da rızıklandırırız sizi de. Onları öldürmek büyük günahtır.
وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً ﴿٣٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ takrabûz zinâ innehu kâne fâhışeten, ve sâe sebîlâ(sebîlen).
Zinaya asla yaklaşmayın; Çünkü o, çirkin bir iştir, kötü bir yoldur.
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا ﴿٣٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ taktulûn nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı, ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katli, innehu kâne mensûrâ(mensûran).
Allah’ın haram kıldığı bir cana, haklı bir sebep olmadıkça asla kıymayın! Kim, haksız yere öldürülürse, onun velisine bir yetki verdik. Fakat, o da öldürme konusunda aşırıya gitmesin. Çünkü ona yardım edilmiştir.
وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً ﴿٣٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû bil ahdi, innel ahde kâne mes’ûlâ(mes’ûlen).
Ergenlik çağına gelinceye kadar, en güzel tarzda olmadıkça yetimin malına yaklaşmayın. Sözleşmeye de bağlı kalın. Çünkü söz vermek sorumluluktur.
وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً ﴿٣٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).
Bir şeyi tarttığınız zaman, tam tartın. Doğru terazi ile tartın. Bu hayırlıdır ve sonuç itibariyle de en iyisidir.
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً ﴿٣٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilmun, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ(mes’ûlen).
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme; zira kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً ﴿٣٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ temşi fîl ardı merahan, inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ(tûlen).
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Sen, ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin.
كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيٍّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا ﴿٣٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullu zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûhâ(mekrûhen).
Bunların hepsi de Rabbinin katında beğenilmeyen kötü şeylerdir.
ذَلِكَ مِمَّا أَوْحَى إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ وَلاَ تَجْعَلْ مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتُلْقَى فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا ﴿٣٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike mimmâ evhâ ileyke rabbuke minel hikmeti, ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâ(medhûran).
İşte bu, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Allah ile birlikte bir başka ilah edinme! Yoksa, kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلآئِكَةِ إِنَاثًا إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظِيمًا ﴿٤٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâ(inâsen), innekum le tekûlûne kavlen azîmâ(azîmen).
Rabbiniz, oğulları size ayırdı da meleklerden kız mı edindi? Siz, çok büyük söz söylüyorsunuz.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُواْ وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ نُفُورًا ﴿٤١﴾
17/İSRÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sarrafnâ fî hâzâl kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrâ(nufûran).
Bu Kur’an’da, öğüt alsınlar diye açıklamalar yaptık. Fakat, bu onların sadece nefretini artırdı.
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لاَّبْتَغَوْاْ إِلَى ذِي الْعَرْشِ سَبِيلاً ﴿٤٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâ(sebîlen).
De ki: Eğer O’nunla birlikte, dedikleri gibi başka bir ilah olsaydı, O zaman Arşın sahibine savaşmak için bir yol ararlardı.
سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا ﴿٤٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren).
Allah, çok yüce ve çok büyük olup, onların söylediklerinden uzak ve yücedir.
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا ﴿٤٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).
Yedi gök, yer ve onların içinde kim varsa O’nu tesbih eder. O’na hamd ederek, tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur. Fakat, siz onların tesbihini anlayamazsınız. Şüphesiz O, yumuşak davranan ve bağışlayandır.
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا ﴿٤٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran).
Sen Kur’an okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz.
وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْاْ عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا ﴿٤٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûran).
Onu anlarlar diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Kur’an’da Rabbini tek olarak andığın zaman nefretle ardlarına dönerler.
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَى إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ رَجُلاً مَّسْحُورًا ﴿٤٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).
Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini ve gizli konuşmalarında zalimlerin ”Siz büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” dediklerini de çok iyi biliyoruz.
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُواْ لَكَ الأَمْثَالَ فَضَلُّواْ فَلاَ يَسْتَطِيعْونَ سَبِيلاً ﴿٤٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen).
Sana nasıl örnek verdiklerine bir bak! Bu sebeple onlar sapıtmışlardır. Artık yol da bulamazlar.
وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا ﴿٤٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden).
“Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeni bir yaratılışla mı diriltileceğiz?“ derler.
قُل كُونُواْ حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا ﴿٥٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul kûnû hicâraten ev hadîdâ(hadîden).
(50-51) De ki: -İster taş olun, ister demir! İsterse kalplerinizde tasavvur ettiğiniz hayal ötesi bir yaratık olun! Diyecekler ki: -Bizi tekrar kim diriltecek? De ki: -Sizi ilk defa yaratan! Bunun üzerine sana başlarını sallayarak: -O, ne zaman olacak? diyecekler. De ki: -Yakın olsa gerek!
أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيبًا ﴿٥١﴾
17/İSRÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdunâ, kulillezî fetarakum evvele merratin, fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûve, kul asâ en yekûne karîbâ(karîben).
(50-51) De ki: -İster taş olun, ister demir! İsterse kalplerinizde tasavvur ettiğiniz hayal ötesi bir yaratık olun! Diyecekler ki: -Bizi tekrar kim diriltecek? De ki: -Sizi ilk defa yaratan! Bunun üzerine sana başlarını sallayarak: -O, ne zaman olacak? diyecekler. De ki: -Yakın olsa gerek!
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٥٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ(kalîlen).
Sizi çağırdığı gün, O’na hamd ederek çağrısına koşarsınız. Ve dünyada az bir zaman kaldığınızı zannedersiniz.
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا ﴿٥٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).
Kullarıma, en güzel şekilde konuşmalarını söyle! Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın amansız, apaçık bir düşmanıdır.
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً ﴿٥٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ(vekîlen).
Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse azap eder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik.
وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا ﴿٥٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûran).
Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Bazı peygamberleri de diğerlerinden üstün kılmışızdır. Davud’a Zebur verdik.
قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً ﴿٥٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ(tahvîlen).
De ki: -Allah’tan başka ilah olduğunu iddia ettiğiniz kimselere dua edin bakalım,sizin sıkıntınızı ne giderebilirler ne de değiştirebilirler.
أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا ﴿٥٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrabu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbehu, inne azâbe rabbike kâne mahzûrâ(mahzûran).
Onların dua ettikleri de Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O’nun rahmetini dilerler, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur.
وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٥٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).
Kıyamet gününden önce helak etmeyeceğimiz veya şiddetli bir azapla cezalandırmayacağımız bir ülke yoktur. Kitapta yazılı olan işte budur.
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُواْ بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا ﴿٥٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen).
Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine mucize olarak gözleri önündeki Deve’yi vermiştik. Ama ona zulmettiler. Oysa biz mucizeyi sadece korkutmak için göndeririz.
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا ﴿٦٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).
Sana “Rabbin tüm insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı da ve Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da insanlar için bir imtihan yaptık. Onları korkutuyoruz, ancak bu onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyini artırmıyor.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا ﴿٦١﴾
17/İSRÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).
Meleklere: -Adem için secde edin! dediğimiz vakit, İblis dışında hepsi secde etti. İblis: -Çamurdan yarattığın kimse için mi secde edeyim? dedi.
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً ﴿٦٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).
Benden üstün kıldığın adam bu mu? Eğer, bana kıyamet gününe kadar süre verirsen, çok azı dışında onun soyunu emir ve kumandam altına alacağım! dedi.
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا ﴿٦٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûran).
Allah: -Defol, onlardan kim sana tabi olursa, sizin cezanız cehennemdir. Eksiksiz ve tam bir ceza!
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا ﴿٦٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûran).
İnsanlardan gücünün yettiklerini sesinle titret! Atlı ve yayalarınla onların üzerine yürü! Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol, onlara vaadde bulun! Şeytan onlara aldatmadan başka ne vaat edebilir?
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً ﴿٦٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).
Şüphesiz kullarımın üzerinde senin bir gücün yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ﴿٦٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmâ(rahîmen).
Denizde nimetini arayasınız diye gemileri sizin için sevk ve idare eden Rabbinizdir. Çünkü O, size çok merhamet eder.
وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الإِنْسَانُ كَفُورًا ﴿٦٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâhu, fe lemmâ neccâkum ilâl berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren).
-Denizde başınıza bir felaket gelse O’ndan başka dua ettikleriniz kaybolur. Fakat sizi kurtarıp, karaya çıkarınca hemen yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ وَكِيلاً ﴿٦٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâ(vekîlen).
Kara tarafında da sizi batırmayacağından veya üzerinize taşlar yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden güvende misiniz? O zaman bir koruyucu da bulamazsınız.
أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لاَ تَجِدُواْ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا ﴿٦٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em emintum en yuîdekum fîhi târaten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâ(tebîan).
Yoksa sizi, bir başka sefer için denize döndürdüğümüzde, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına gönderip, nankörlük ettiğiniz için sizi suda boğmayacağından güvencede misiniz? Sonra bizim karşımızda sizin intikamınızı alacak birini de bulamazsınız.
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً ﴿٧٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).
Andolsun ki Ademoğullarını şereflendirdik. Onları karada ve denizde taşıdık. Onları temiz rızklarla rızıklandırdık. Yarattığımız şeylerin çoğuna onları üstün kıldık.
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُوْلَئِكَ يَقْرَؤُونَ كِتَابَهُمْ وَلاَ يُظْلَمُونَ فَتِيلاً ﴿٧١﴾
17/İSRÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakraûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
Bütün insanları, liderleriyle birlikte çağırdığımız gün, kimin kitabı sağından verilirse, işte onlar kitablarını okurlar ve onlara en küçük bir haksızlık yapılmaz.
وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً ﴿٧٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhırati a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen).
Her kim dünyada kör olursa, o ahirette de kördür ve daha da şaşkındır.
وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلاً ﴿٧٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayrahu ve izen lettehazûke halîlâ(halîlen).
-Sana vahyettiğimizden başka bir şeyi bizim hakkımızda uydurarak neredeyse seni fitneye düşüreceklerdi. İşte o zaman seni dost edineceklerdi.
وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلاً ﴿٧٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâ(kalîlen).
Eğer seni sağlam tutmamış olsaydık, az da olsa onlara meyledecektin.
إِذاً لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا ﴿٧٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzen le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ(nasîran).
O zaman ise, sana hayatın da ve ölümün de azabını kat kat tattırırdık. Hem de bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٧٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâ(kalîlen).
Neredeyse seni yurdundan çıkarmak için zorlayacaklar. O zaman, onlar da senin ardından çok az bir zaman kalabilirler.
سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً ﴿٧٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sunnete men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâ(tahvîlen).
Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerin sünnetidir. Bizim sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا ﴿٧٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecri, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).
Güneşin batıya yönelmesinden, gece karanlığı bastırıncaya kadar namazı ve fecr okumasını da yerine getir. Çünkü fecir Kur’an’ının şahitleri vardır.
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا ﴿٧٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).
Geceleyin uykudan uyanınca da senin için nafile olan namazı kıl! Umulur ki Rabbin seni övgüye layık bir mevkiye yükseltir
وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا ﴿٨٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîran).
De ki: “Rabbim, beni girdireceğin yere hoşnutluk ve esenlikle girdir. Çıkaracağın yerden hoşnutlukla çıkar ve bana katından yardımcı bir kuvvet ver.”
وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا ﴿٨١﴾
17/İSRÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ(zehûkan).
Deki, “Hak geldi, batıl yıkıldı. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.”
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا ﴿٨٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ(hasâran).
Kur’an’dan müminler için şifa ve rahmeti indiriyoruz. Bu, zalimlere de hüsrandan başka bir şeyi artırmıyor.
وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا ﴿٨٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ(yeûsen).
İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüzçevirir ve yan çizer. Başına bir bela gelince de ümitsizliğe düşer.
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَى سَبِيلاً ﴿٨٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul kullun ya’melu alâ şâkiletihî, fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâ(sebîlen).
De ki: -Herkes aldığı şekle göre hareket eder. Hanginizin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٨٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).
Sana ruhtan soruyorlar. De ki: -Ruh, Rabbimin emrindendir. Onun hakkında size çok az bilgi verilmiştir.
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً ﴿٨٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ(vekîlen).
Eğer dileseydik, sana vahyettiğimizi elbette giderirdik. Sonra sen kendine, bize karşı bir vekil de bulamazdın.
إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا ﴿٨٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ rahmeten min rabbike, inne fadlehu kâne aleyke kebîrâ(kebîren).
Ancak, Rabbinden bir rahmettir. Onun üzerindeki ikramı çok büyüktür.
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا ﴿٨٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul le inictemeatil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzâl kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ(zahîren).
De ki: “İnsanlar ve cinler, bu Kur’an’ın bir benzerini yapmak için bir araya gelseler; birbirlerine arka çıksalar bile, onun bir benzerini yapamazlar.”
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا ﴿٨٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).
Bu Kur’an’da insanlar için her türlü örneği açıkladık, fakat, insanların çoğu küfürde direndi.
وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا ﴿٩٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ(yenbûan).
-Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça asla sana inanmayacağız, demişlerdi.
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيرًا ﴿٩١﴾
17/İSRÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâ(tefcîran).
Veya senin hurma bahçen ya da üzüm bağın olmadıkça ve de aralarından ırmaklar fışkırtmadıkça!
أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً ﴿٩٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ(kabîlen).
Yahut iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça düşürmeli ya da karşımıza Allah’ı ve melekleri getirmelisin.
أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَرًا رَّسُولاً ﴿٩٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâi, ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakrauhu, kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ(resûlen).
-Veya altından bir evin olmalı ya da göğe yükselmelisin oradan bize okuyacağımız bir kitap getirmedikçe yine de sana inanmayacağız. De ki: -Rabbimi tenzih ederim, ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim?
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُواْ إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى إِلاَّ أَن قَالُواْ أَبَعَثَ اللّهُ بَشَرًا رَّسُولاً ﴿٩٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).
İnsanlara kılavuz geldiği halde, onların inanmasına “Allah elçi olarak bir insan mı gönderdi?” demeleri engel olmaktadır.
قُل لَّوْ كَانَ فِي الأَرْضِ مَلآئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاء مَلَكًا رَّسُولاً ﴿٩٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ(resûlen).
De ki: -Eğer yeryüzünde yürüyen ve nimetlerinden istifade eden melekler olsaydı; biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.
قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا ﴿٩٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîran basîrâ(basîren).
De ki: -Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O kullarından haberdardır.
وَمَن يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاء مِن دُونِهِ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا ﴿٩٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnihî, ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).
Allah kime doğru yolu gösterirse o doğru yolu bulmuştur. Kimi de sapıklıkta bırakırsa, artık onlar için Allah’tan başka veli bulamazsın. Biz onları Kıyamet günü yüzleri üzeri, kör, sağır ve dilsiz olarak haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Sönmeye yüz tuttukça onun alevini artırırız.
ذَلِكَ جَزَآؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا وَقَالُواْ أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا ﴿٩٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden).
Bu, ayetlerimizi inkar etmeleri ve “Kemik haline gelip, ufalanıp toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla tekrar mı diriltileceğiz?” demeleri sebebiyle onların cezasıdır.
أَوَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّ اللّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ قَادِرٌ عَلَى أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلاً لاَّ رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إَلاَّ كُفُورًا ﴿٩٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka mislehum ve ceale lehum ecelen lâ raybe fîhi, fe ebâz zalimûne illâ kufûrâ(kufûran).
Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerlerini de yaratmaya ve onlara hiç şüphesiz bir ecel tayin etmeye gücünün yettiğini görmüyorlar mı? Buna rağmen zalimler yine de küfürde direnmektedirler.
قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَآئِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الإِنفَاقِ وَكَانَ الإنسَانُ قَتُورًا ﴿١٠٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâk(infâkı), ve kânel insânu katûrâ(katûran).
De ki: -Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, yine de harcamaktan korkardınız. Gerçekten insan çok cimridir.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا ﴿١٠١﴾
17/İSRÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûran).
Andolsun ki Musa’ya apaçık dokuz ayet verdik. İsrailoğullarına sor! Musa onlara geldiğinde Firavun kendisine: -Ey Musa, ben senin kesinlikle büyülenmiş olduğunu zannediyorum, demişti.
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَؤُلاء إِلاَّ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ بَصَآئِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَونُ مَثْبُورًا ﴿١٠٢﴾
17/İSRÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâir(basâire), ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ(mesbûran).
Musa da ona: -Elbette bunları deliller olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini bilirsin. Ben de kesinlikle senin mahvolacağını zannediyorum ey Firavun! dedi.
فَأَرَادَ أَن يَسْتَفِزَّهُم مِّنَ الأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ جَمِيعًا ﴿١٠٣﴾
17/İSRÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâ(cemîan).
Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Biz de onu yanındakilerin hepsini suda boğduk.
وَقُلْنَا مِن بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُواْ الأَرْضَ فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا ﴿١٠٤﴾
17/İSRÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhırati ci’nâ bikum lefîfâ(lefîfen).
İsrailoğullarına: -Ülkede oturun, ahiret vaadi geldiği zaman hepinizi bir araya getireceğiz. dedik.
وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿١٠٥﴾
17/İSRÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezele, ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).
Hak olanı indirdik. O da hak olarak indi. Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً ﴿١٠٦﴾
17/İSRÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kur’ânen faraknâhu li takraehu alân nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ(tenzîlen).
Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye kısım kısım indirdik. O’nu yavaş yavaş indirdik.
قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا ﴿١٠٧﴾
17/İSRÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtûl ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ(succeden). (SECDE ÂYETİ)
De ki: -İster iman edin; ister iman etmeyin. Daha önce kendilerine ilim verilenlere o okunduğu zaman ağız üstü secdeye kapanırlar.
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً ﴿١٠٨﴾
17/İSRÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ(mef’ûlen).
Ve şöyle derler: “Rabbimiz sen her türlü eksiklikten uzaksın, Eğer Rabbimiz bir söz verdiyse o elbette yerine gelecektir."
وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا* ﴿١٠٩﴾
17/İSRÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ(huşûan).
Ağlayarak artan bir huşu içinde yüzüstü secdeye kapanırlar.
قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً ﴿١١٠﴾
17/İSRÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulid’ûllâhe evid’ûr rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).
De ki: -İster Allah diyerek dua edin, ister Rahman diyerek. Hangisiyle dua ederseniz edin, çünkü en güzel isimler O’nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma! İkisinin arasında bir yol tut.
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا ﴿١١١﴾
17/İSRÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâ(tekbîren).
De ki: -Hamd, çocuk edinmeyen, hakimiyetinde ortağı olmayan, düşkün olmayıp, bir yardımcıya da ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur.” Öyleyse O’nun büyüklüğünü “Allahu Ekber” diyerek dile getir.