AHZÂB SURESİ Ahmet Tekin Meali
Medine döneminde inmiştir. 73 âyettir. Sûre, adını 20 ve 22. âyetlerde geçen “el-Ahzâb” kelimesinden almıştır. Ahzâb, gruplar, demektir.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿١﴾
33/AHZÂB SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyuttekillâhe ve lâ tutıil kâfirîne vel munâfikîne, innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ey Peygamber, Allah’a sığın, emirlerine yapış, günahlardan arınarak azaptan korun, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkâr eden kâfirlerin ve müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıkların, göstermelik hoşgörü taleplerini, senin şeriatine aykırı isteklerini kabul etme, onların düzenlerine boyun eğme. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibi ve hükümrandır.
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettebi’ mâ yûhâ ileyke min rabbike, innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Rabbinden sana vahyedilene, Kurân’a uy, Kur’ân’ı uygula. Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır.
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا ﴿٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevekkel alâllâhi ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
Allah’a dayanıp güven, işlerini Allah’a havale et. Hâmî ve güvence olarak Allah yeter.
مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ ﴿٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ cealallâhu li raculin min kalbeyni fî cevfihî, ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhırûne min hunne ummehâtikum, ve mâ ceale ed’ıyâekum ebnâekum, zâlikum kavlukum bi efvâhikum, vallâhu yekûlul hakka ve huve yehdîs sebîl(sebîle).
Allah, bir erkeğin göğsüne, iki ayrı kalp-gönül planlayıp yerleştirmedi, bir erkeği iki ayrı ruhtan müteşekkil iki ruhlu, iki şahsiyetli yaratmadı. Zıhar yaptığınız, analarınız kadar haram saydığınız eşlerinizi de analarınız haline getirmedi. Evlatlıklarınızı da öz oğullarınız yerine koymadı. Bunlar sizin ağızlarınızdan kaçan sözlerden ibarettir. Allah gerçeği, hakkı, doğruyu söyler, doğru yolu, İslâmî hayatı aydınlatıcı bilgiler verir.
ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh(indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fîd dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Evlât edindiğiniz kimseleri babalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onlar, sizinle eşit haklara sahip din kardeşleriniz ve hukuken evlâtlıklarınızdır.
Yanılarak işlediğiniz hatalardan size bir vebal yok. Fakat aklınız başınızda iken, kalben niyet ederek, kasıtlı olarak, bilerek işlediğiniz günahlardan dolayı Allah sizi hesaba çeker. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.
النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).
Peygamber, mü’minlere kendi öz nefislerinden, canlarından, birbirlerinden daha yakındır, daha ileridir. Eşleri mü’minlerin anneleridir.
Akraba olanlar, Allah’ın kitabına göre, veraset açısından, birbirlerine, diğer mü’minlerden ve Allah yolunda özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret eden muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza, Kur’ân ve sünnetin hükümlerine, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun bir vasiyet yapabilirsiniz. Bunlar kitapta yazılmış bulunuyor.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ﴿٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
Bizim peygamberlerden, menfaat beklemeden, korkusuzca, vahyedilen kitabı ve dini tebliğ edeceklerine dair kesin sözler taahhütler aldığımızı insanlara hatırlat; senden, Nuh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan, Meryem’in oğlu Îsâ’dan. Evet, biz onlardan pek ağır sorumluluk gerektiren sözler aldık.
لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yes’eles sâdikîne an sıdkıhim, ve eadde lil kâfirîne azâben elîmâ(elîmen).
Taahhütlerine sadakat gösterenlere, peygamberlere, kendi devirlerinde peygamberlik görevlerini sadakatle yapıp yapmadıklarının hesabını sorması için, Allah bu sözü aldı. Kâfirler, peygamberleri inkâr edenler, nankörler için de, can yakıp inleten müthiş bir azap hazırladı.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا ﴿٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhim rîhan ve cunûden lem teravhâ, ve kânallâhu bimâ ta’melûne basîrâ(basîran).
Ey iman edenler, Allah’ın size olan nimetini hatırlayarak şükredin. Hani size ordular saldırmıştı da, biz onların üzerine, rüzgâr estirmiş ve sizin görmediğiniz kurmaylar ve ordular görevlendirip musallat etmiştik. Allah savaş hazırlığı olarak yaptıklarınızı çok iyi bilmekte, görmekteydi.
إِذْ جَاؤُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتْ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا ﴿١٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz câukum min fevkıkum ve min esfele minkum ve iz zâgatil ebsâru ve belegatil kulûbul hanâcire ve tezunnûne billâhiz zunûnâ(zunûnen).
Hani onlar, hem yukarınızdan, hem aşağı tarafınızdan, vadinin üstünden ve alt tarafından üzerinize yürümüştü. Gözler yılmış, yürekler ağızlara gelmişti. Siz, Allah hakkında türlü türlü düşüncelere dalıyordunuz.
هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا ﴿١١﴾
33/AHZÂB SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hunâlikebtuliyel mu’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ(şedîden).
İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve ciddi şekilde, maddî manevî sarsılmışlardı.
وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا ﴿١٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun mâ vaadenâllâhu ve resûluhû illâ gurûrâ(gurûran).
O zaman müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münafıklar ile, kalpleri kararmış, aklından zoru olan hasta ruhlular:
'Meğer Allah ve Rasûlü bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar!' diyorlardı.
وَإِذْ قَالَت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِّنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ إِن يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا ﴿١٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâlet tâifetun minhum yâ ehle yesribe lâ mukâme lekum ferciû, ve yeste’zinu ferîkun minhumun nebiyye yekûlûne inne buyûtenâ avratun ve mâ hiye bi avratin, in yurîdûne illâ firârâ(firâran).
Onlardan bir grup da:
'Ey Yesripliler-Medineliler! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi evinize dönün!' demişlerdi. İçlerinden bir kısmı ise:
'Gerçekten evlerimiz saldırıya açık, emniyette değil!' diyerek, peygamberden izin istiyordu. Oysa evleri tehlikede değildi. Kesinlikle kaçmayı arzuluyorlardı.
وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِم مِّنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا ﴿١٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev duhılet aleyhim min aktârihâ summe suilûl fitnete le âtevhâ ve mâ telebbesû bihâ illâ yesîrâ(yesîran).
Medine’nin her tarafından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman İslâm’dan dönmeleri, müslümanlarla savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar, evlerinde pek eğlenmezlerdi.
وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِن قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْؤُولًا ﴿١٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kânû âhedûllâhe min kablu lâ yuvellûnel edbâr(edbâre), ve kâne ahdullâhi mes’ûlâ(mes’ûlen).
Andolsun ki, daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz mesuliyeti gerektirir.
قُل لَّن يَنفَعَكُمُ الْفِرَارُ إِن فَرَرْتُم مِّنَ الْمَوْتِ أَوِ الْقَتْلِ وَإِذًا لَّا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul len yenfeakumul firâru in ferartum minel mevti evil katli ve izen lâ tumetteûne illâ kalîlâ(kalîlen).
'Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz. Eğer orada eceliniz gelmemişse, o takdirde, zevk-u safa süreceğiniz süre çok değildir.' de.
قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا ﴿١٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men zellezî ya’sımukum minallâhi in erâde bikum sûen ev erâdebikum rahmeten, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
'Allah size bir zarar vermek isterse, O’na karşı sizi kim korur? Ya da, sizi rahmetine mazhar etmek isterse, size kim zarar verebilir? Onlar kendilerine Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden, ne bir velî, bir koruyucu bulabilirler, ne de bir yardım eden.' de.
قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad ya’lemullâhul muavvikîne minkum vel kâilîne li ıhvânihim helumme ileynâ, ve lâ ye’tûnel be’se illâ kalîlâ(kalîlen).
Allah içinizden, savaştan alıkoyanları ve akrabalarına:
'Bize katıl' diyenleri biliyor. Zaten bunların pek azı kısa bir süre savaşa katılır.
أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَإِذَا جَاء الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ أُوْلَئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا ﴿١٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Eşıhhaten aleykum fe izâ câel havfu raeytehum yanzurûne ileyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyhi minel mevt(mevti), fe izâ zehebel havfu selekûkum bi elsinetin hıdâdin eşıhhaten alâl hayrı, ulâike lem yu’minû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Mü’minlerin etrafınızda kenetlenmesi sebebiyle sizi kıskanırlar. Düşman hücumu sırasında, korkulu durumlar gelip çattı mı, üzerlerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku geçince ise, ganimetten, hazineden fazla pay alma ihtirasına kapılarak, keskin dilleriyle sizi incitirler. Onlar iman etmiş değildirler. Bunun için Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bunu yapmak Allah’a kolaydır.
يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا وَإِن يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُم بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنبَائِكُمْ وَلَوْ كَانُوا فِيكُم مَّا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا ﴿٢٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve in ye’til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fîl a’râbi yes’elûne an enbâikum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû illâ kalîlâ(kalîlen).
Münâfıklar düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefik ordularının, geri gelmesi halinde, çölde göçebe Araplar içinde bulunsalar da, sizin başınıza gelen felâketlerin haberlerini uzaktan sorsunlar, isterler. Zaten içinizde bulunsalardı, bir kaç gösteri yapmanın dışında savaşacak değillerdi.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا ﴿٢١﴾
33/AHZÂB SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıra ve zekerallâhe kesîrâ(kesîran).
Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulünde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır. Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için onda örnekler vardır.
وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا ﴿٢٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ raal mu’minûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenâllâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluhu ve mâ zâdehum illâ îmânen ve teslîmâ(teslîmen).
Şuurlu ve kâmil mü’minler müttefik düşman birliklerini gördüklerinde:
'İşte Allah ve Rasulünün bize va’dettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir.' dediler. Bu orduların gelişi, onların, ancak imanlarını, Allah’a teslimiyetlerini, bağlılıklarını artırdı.
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا ﴿٢٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyhi, fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan).
Şuurlu ve kâmil mü’minlerin arasında, Allah’a verdikleri söze sadâkat gösteren nice erler, yiğitler var. Onlardan bir kısmı sözünü yerine getirmiş, büyük tehlikelere göğüs germiş, o yolda sakat kalmış, canını vermiştir. Bir kısmı da şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir, gerçekten onların yerini kimse dolduramaz.
لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاء أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٢٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyallâhus sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibel munâfıkîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
Allah, imanlarında sadâkat gösterenleri, sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak. Müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıkları da, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygunsa cezalandıracak veya tevbekâr olurlarsa, günah işlemekten vazgeçip Allah’a itaate yönelirlerse, tevbelerini kabul edecek. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.
وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا ﴿٢٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve raddallâhullezîne keferû bi gayzıhim lem yenâlû hayrâ(hayran), ve kefallâhul mu’minînel kıtâl, ve kânallâhu kaviyyen azîzâ(azîzen).
Allah, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirleri, hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah’ın, mü’minlerin savaşta karşılaştıkları güçlükleri gidermeye, mü’minlere yardıma gücü yeter. Allah güçlüdür, kudretli ve hükümrandır.
وَأَنزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا ﴿٢٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzelellezîne zâherûhum min ehlil kitâbi min sayâsîhım ve kazefe fî kulûbihimur ru’be feriykan taktulûne ve te’sirûne ferîkâ(ferîkan).
Allah, ehl-i kitaptan, müşrik ordularına yardım edenleri, kalelerinden indirdi ve akıllarına, kalplerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.
وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَّمْ تَطَؤُوهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا ﴿٢٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evresekum ardahum ve diyârahum ve emvâlehum ve ardan lem tetaûhâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîran).
Allah onların arazilerine, yurtlarına ve mallarına sizi vâris yaptı, elinize geçirdi. Bir de, henüz ayak basmadığınız yerlere sizi vâris yaptı. Allah’ın her şeye gücü, kudreti yeter.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا ﴿٢٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu kul li ezvâcike in kuntunne turidnel hayâted dunyâ ve ziynetehâ fe teâleyne umetti’kunne ve userrihkunne serâhan cemîlâ(cemîlen).
Ey Peygamber! Hanımlarına:
'Eğer dünya hayatını ve ihtişamını, refahını istiyorsanız, gelin uzunca süre size yetecek dünyalıklarınızı vereyim, güzellikle boşayayım, serbest bırakayım' de.
وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٢٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu ved dâral âhırate fe innallâhe eadde lil muhsinâti minkunne ecran azîmâ(azîmen).
'Eğer Allah’ın dinine, Rasulüne hizmeti, âhiret yurduna, ebedî yurda hazırlığı arzu ediyorsanız, unutmayın ki, Allah içinizden, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı hizmetler yapan hatun önderlere, idarecilere büyük mükâfatlar hazırlamıştır.'
يَا نِسَاء النَّبِيِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا ﴿٣٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ nisâen nebiyyi men ye’ti min kunne bi fâhışetin mubeyyinetin yudâaf lehâl azâbu dı’feyni, ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ey peygamber hanımları, sizden kim delille, şahitle ispatlanmış apaçık bir edepsizlik yapar, bir günah işlerse ona iki kat ceza verilir. Bunu yapmak Allah’a kolaydır.
وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا ﴿٣١﴾
33/AHZÂB SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrahâ merrateyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ(kerîmen).
Sizden kim Allah’a ve Rasulüne samimiyetle itaat eder, sorumluluk şuuruyla görevlerini yerine getirir, saygılı davranır, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirir, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olur, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işlerse ona iki kere mükâfat veririz. Ona, Cennet’te de bol rızıklar hazırladık.
يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا ﴿٣٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Ey peygamber hanımları, siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer Allah’a sığınıp, emirlerini yerine getirerek günahlardan arınıp, azaptan korunuyorsanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetinizi muhafaza ediyorsanız, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincindeyseniz, yabancı erkekler karşısında yumuşak, tatlı, çekici bir eda ile konuşmayın. Kalpleri kararmış, aklından zoru olanlar, hasta ruhlular, size karşı bir ümide kapılmasın. Ağırbaşlı, ciddi, mâkul, meşrû ve islâmî kurallarla örtüşen örfe uygun şekilde konuşun.
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا ﴿٣٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûlehu, innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirakum tathîrâ(tathîran).
Vakarınızla evlerinizde oturun.Meşru ihtiyaçlarınızın dışında, İslâm dışı, ilkel cahiliyye âdetlerine benzer şekilde açılıp saçılarak, süslenip püslenerek piyasa yapmayın. Namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan kılın. Vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Kur’ân’ı ve sünneti uygulayın.
Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, haramı, günahı, çirkin amelleri, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا ﴿٣٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeti, innallâhe kâne latîfen habîrâ(habîran).
Evlerinizde okunan, uygulanan Allah’ın âyetlerini, hikmetlerini, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgilerini, peygamberin sünnetini, hadislerini belleyin, toplanıp müzakere edin, bilmeyenlere anlatın, öğretin. Allah hikmetine nüfuz edilmeyen yüce varlıktır ve gizli-açık her şeyden haberdardır.
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا ﴿٣٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîran vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ(azîmen).
İslâm’ı yaşayan müslüman erkeklerle, İslâm’ı yaşayan müslüman kadınlar; mü’min erkeklerle mü’min kadınlar; samimiyetle itaat eden, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla namaz kılan, dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getiren saygılı erkeklerle, samimiyetle itaat eden, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla namaz kılan, dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getiren saygılı, kocalarına karşılık vermeyen kadınlar; imanda, İslâm’da sadakat sahibi erkeklerle, imanda, İslâm’da sadakat sahibi kadınlar; sabırla mücadeleye devam eden, kendilerini eğiterek sıkıntılara katlanan, kötülüğü engelleyerek iyilik yapan erkeklerle, sabırla, mücadeleye devam eden, kendilerini eğiterek sıkıntılara katlanan, kötülüğü engelleyerek iyilik yapan kadınlar; tam bir samimiyetle Allah’a imanın, kulluk ve itaatin şuuruna eren saygılı erkeklerle, saygılı kadınlar; imanda sadâkatlerinin ve kemâllerinin ifadesi olan sadakayı, zekâtı veren, malî mükellefiyetleri yerine getiren erkeklerle, imanda sadâkatlerinin ve kemâllerinin ifadesi olan sadakayı, zekâtı veren, malî mükellefiyetleri yerine getiren kadınlar; oruç tutan erkeklerle, oruç tutan kadınlar; ırzlarını, namuslarını koruyan, bellerine sahip olan erkeklerle, ırzlarını namuslarını koruyan, bellerine sahip olan kadınlar; Allah’ı çok çok zikreden, İslâm’ı tebliğe devam eden erkeklerle, Allah’ı çok çok zikreden, İslâm’ı tebliğe devam eden kadınlar; işte onlar için Allah koruma kalkanı, bağışlama ve büyük mükâfatlar hazırlamıştır.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا ﴿٣٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emran en yekûne lehumul hıyeratu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen).
Allah ve Rasulü bir planı icraya karar verdiği zaman, Kur’ân ve sünnetteki emirler, hükümler söz konusu olunca, mü’min bir erkeğin ve mü’min bir kadının, şahsî düşünce ve kararlarına dayalı başka tercihlerini dikkate almaları mümkün değildir. Kim Allah’a ve Rasulüne bağlılığı ve saygıyı terkeder, emirlerine itaat etmez, savsaklar ve rızalarını gözetmez, Kur’ân’ı ve sünneti uygulamazsa, kesinkes başına buyruk hareket ederek açıkça hak yoldan uzaklaşmış, dalâleti, bozuk düzeni, helâki, ahmaklığı tercih etmiştir.
وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا ﴿٣٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mâllâhu mubdîhi ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku en tahşâhu, fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne alâl mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ(vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).
Rasulüm! Hani Allah’ın kendisine nimet verdiği, İslâm’ı nasip ettiği, senin de ihsanda bulunduğun, hürriyetine kavuşturduğun, güzel yetiştirdiğin kimseye:
'Eşini yanında tut. Allah’a sığın, emirlerine yapış, günahlardan arın, azaptan korun!' diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, boşandıktan sonra, Allah’ın Zeynep’le evlenmeni emrettiğini, insanlardan çekinerek, içinde gizliyordun. Oysa, asıl kendisinden korkman gereken Allah’tır. Zeyd ondan ilişkisini kesince, boşayınca, biz, onu sana nikâhladık. Evlâtlıklarının, ilişkilerini kestikleri kadınları nikâhlamada mü’minlere bir güçlük olmasın istedik. Böylece de Allah’ın planı icra edilmiş oldu.
مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا ﴿٣٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne alân nebiyyi min haracin fîmâ faradallâhu lehu, sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve kâne emrullâhi kaderan makdûrâ(makdûran).
Allah’ın, kendisine meşrûiyet tanıdığı hususlarda, peygambere herhangi bir vebal, bir güçlük yoktur. Evvelce vazifelerini ifa ederek geçip giden bütün peygamberler hakkında Allah’ın sünneti, koyduğu kurallar böyledir. Allah’ın planı ise, mutlaka gerçekleşecek, başa gelecek, kaçınılamayan bir kaderdir.
الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا ﴿٣٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yubelligûne risâlâtillâhi ve yahşevnehu ve lâ yahşevne ehaden illâllâhe, ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîban).
Peygamberler, Allah’ın emirlerini, vahyini tebliğ edenler, Allah’tan korkanlar, Allah’tan başka hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap gören olarak da Allah yeter.
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا ﴿٤٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed gerçekte sizin yetişkin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah’ın, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulü, ve bütün peygamberleri tasdik eden, belgeleyen, peygamberlerin sonuncusudur. Her şey, Allah’ın ilmi, planı, iradesi dâhilinde gerçekleşmektedir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا ﴿٤١﴾
33/AHZÂB SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ(kesîran).
Ey iman edenler, Allah’ı çok çok zikrederek şükredin, Allah’a çokça ibadet edin, Allah’ın dinini, şeriatını çokça anlatın.
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٤٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sebbihûhu bukraten ve asîlâ(asîlen).
Gündüzün ilk ve son saatlerinde O’nu tesbih edin.
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا ﴿٤٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilân nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
O sizi inkâr ve isyan karanlıklarından iman ve itaat aydınlığına, nura çıkarmak için, melekleriyle, üzerinize nimetini, rahmetini, bereketini indirendir. Allah mü’minlere engin merhametiyle muamele yapmaktadır.
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا ﴿٤٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tahiyyetuhum yevme yelkavnehu selâmun, ve eadde lehum ecran kerîmâ(kerîmen).
Allah’ın nimetlerine kavuştukları gün, onlara:
'Selâm size, selâmette olun' denilerek mutluluk dileğinde bulunulur. Allah onlara, cömertçe, değerli mükâfatlar hazırlamıştır.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٤٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ(nezîran).
Ey peygamber, biz seni Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek bir önder, doğruları konuşan bir şâhit, rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirerek gönderdik.
وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا ﴿٤٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîran).
Seni, Allah’ın bilgisi, planı, iradesi dâhilinde, insanları Allah’a, Allah’ın yoluna davet eden, Allah’ın yolunu aydınlatan, gönülleri ısıtan bir güneş olarak gönderdik.
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا ﴿٤٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve beşşiril mu’minîne bi enne lehum minallâhi fadlen kebîrâ(kebîran).
Mü’minlere, Allah tarafından büyük bir lütuf ihsan edildiğini müjdele.
وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا ﴿٤٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tutııl kâfirîne vel munâfikîne veda’ ezâhum ve tevekkel alâllâh(alâllâhi), ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin ve müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıkların göstermelik hoşgörü taleplerini, senin şeriatine aykırı isteklerini kabul etme, onların düzenlerine boyun eğme. Onların eziyetlerine, incitici sözlerine aldırma. Allah’a dayanıp güven, işlerini Allah’a havale et. Hâmi ve güvence olarak Allah yeter.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا ﴿٤٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nekahtumul mu’minâti summe tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta’teddûnehâ, fe mettiûhunne ve serrihûhunne serâhan cemîlâ(cemîlen).
Ey iman edenler, mü’min kadınları nikâhladığınız zaman, henüz zifafa girmeden onları boşar, boşanma kararı alırsanız, onları, mahkemeye, hakemlere veya âlimlere hesaplatacağınız bir iddet süresince bekletmeye hakkınız yoktur. Onları hemen dünyalık vererek, ihtiyaçlarını karşılayarak güzel bir şekilde serbest bırakın.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrahunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve benâti hâlike ve benâti hâlâtikellâtî hâcerne meâke, vemraeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûnil mu’minîn(mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne aleyke haracun, ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ey peygamber, mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın kansız ve zahmetsiz düşmandan alıp sana verdikleri içinden, savaş esirleri arasından meşrû şekilde sahip olduğun, üzerinde meşrû hakların ve otoriten, kendileriyle düzgün insanî münasebetlerin olan câriyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber baskı, zulüm ve işkencenin hâkim olduğu memleketinizden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de, peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere özgür iradesiyle teklif eden hür mü’min kadını, mü’minlerle ilgili koyduğumuz kurallara istisna olarak sırf sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Biz, hanımları ve meşrû şekilde sahip oldukları, üzerinde meşrû hakları ve otoriteleri, kendileriyle düzgün insanî münasebetleri olan câriyeleri konusunda, mü’minlere neyi meşrû kıldığımızı biliriz. Bunları, sana bir güçlük, bir vebal olmasın diye açıkladık. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.
تُرْجِي مَن تَشَاء مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاء وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ذَلِكَ أَدْنَى أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا ﴿٥١﴾
33/AHZÂB SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyke, zâlike ednâ en tekarra a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yardayne bimâ âteytehunne kulluhunne, vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ(halîmen).
Onlardan Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde dilediğinin sırasını geriye atar, dilediğini de yanına alırsın. Bir süre uzak durduğun hanımlarından istediğini, tekrar yanına almanda sana bir vebal yoktur. Böyle yapman, onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, verdiklerine râzı olmalarına en uygun bir davranıştır. Allah akıllarınızdan geçirdiğinizi, kalplerinizde olanı bilir. Allah her şeyi hakkıyla bilir, kudretli, âdil ve müsamahakârdır, fırsatlar ve imkânlar tanır.
لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاء مِن بَعْدُ وَلَا أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ رَّقِيبًا ﴿٥٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne illâ mâ meleket yemînuke, ve kânallâhu alâ kulli şey’in rakîbâ(rakîben).
Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, meşrû şekilde sahip olduğun, üzerinde meşrû hakların ve otoriten, kendileriyle düzgün insanî münasebetlerin olan câriyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunları boşayarak yerlerine başka hanımlar alman sana helâl ve meşrû değildir. Allah her şeyi her an denetliyor.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا ﴿٥٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayra nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakkı, ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâbin, zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinne, ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).
Ey iman edenler, bir yemeğe davet edilmedikçe, vakitli vakitsiz, Peygamberin evlerine girmeyin. Ancak dâvet edildiğiniz vakit girin. Evde yemeğin pişirilmesi ve hazırlanmasını bekleyerek ayak altında dolaşmayın. Yemeği yediğiniz zaman hemen dağılın. Sohbete dalarak evi dost meclisine çevirmeyin. Bu haliniz peygamberi meşgul ediyor, incitiyor, ama o size bir şey söylemeye utanıyor. Allah, hakkı, doğruyu söylemekten çekinmez.
Peygamberin hanımlarından ihtiyacınız olan bir hâceti isterken, evlerine girmeden, kapı önünde durarak isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz, daha nezih, kalplere şüphe düşürmeyen bir davranıştır.
Sizin Allah’ın Rasulüne eziyet etmeye hakkınız yoktur.
Kendisinden sonra da, ebediyyen onun hanımlarıyla evlenemezsiniz. Bu Allah katında çok büyük bir günahtır.
إِن تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا ﴿٥٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tubdû şey’en ev tuhfûhu fe innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ.
Peygamberi üzen, inciten şeyleri açıktan yapsanız da, içinizde gizleseniz de, şüphe yok ki, Allah bunlara göre sizi cezalandıracaktır. Her şey, Allah’ın ilmi, iradesi, planı dâhilindedir.
لَّا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِي آبَائِهِنَّ وَلَا أَبْنَائِهِنَّ وَلَا إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاء إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاء أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ وَاتَّقِينَ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا ﴿٥٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cunâha aleyhinne fî âbâihinne ve lâ ebnâihinne ve lâ ihvânihinne ve lâ ebnâi ihvânihinne ve lâ ebnâi ehavâtihinne ve lâ nisâihinne ve lâ mâ meleket eymânuhunne, vettekînallâh(vettekînallâhe), innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).
Peygamberin hanımlarının yanına, babalarının, oğullarının, kardeşlerinin, kardeşlerinin oğullarının, kız kardeşlerinin oğullarının, hemcinsleri olan kadınların ve meşrû şekilde sahip oldukları, üzerlerinde meşrû hakları ve otoriteleri, kendileriyle düzgün insanî münasebetleri olan câriyelerin serbest girip çıkmalarında bir günah yoktur.
Ey peygamber hanımları, Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. Allah açık-gizli her şeye şâhittir.
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا ﴿٥٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).
Allah ve melekleri peygambere salavat getirirler. Hep rahmet, övgü ve iltifat ile anarlar.
Ey iman edenler, siz de ona salavat getirin, onu dua ve saygıyla, salâtü selâm ile anın, tam bir teslimiyetle ona bağlanın, onu selâmlayın, ona selâmet dileyin.
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿٥٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yu’zûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâben muhînâ(muhînen).
Allah ve Rasulunü incitenlere, Kuran ve sünnete dil uzatanlara, onlara eziyet edenlere Allah dünyada ve âhirette, ebedî yurtta lânet etmiştir. Onları zillet içinde bırakan, alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا ﴿٥٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mâktesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, hak etmedikleri, sebep olmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, çirkin bir isnat ve iftira yükünü, bilerek işlenmiş açık bir günah ve vebâli sırtlarına yüklenmişlerdir.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn(celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve bütün mü’minlerin hanımlarına söyle: Sokağa tenlerini göstermeyen, vücut hatlarını belli etmeyen elbiselerini giyerek çıksınlar. Bu tür örtünme onların, vakar ve heybetleriyle hür kadınlar olarak tanınıp, kendilerine hürmet edilmesine; sarkıntılık yapılmamasına, incitilmemelerine en uygun bir örtünmedir. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.
لَئِن لَّمْ يَنتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا ﴿٦٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le in lem yentehil munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun vel murcifûne fîl medîneti le nugriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ kalîlâ(kalîlen).
Andolsun ki, müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıklar, iki yüzlüler, kalpleri kararmış, akıllarından zoru olan hasta ruhlular, Medine’de pis dedikodular yapanlar, kötü, bozguncu haberler yayarak halkın inancını sarsanlar, morallerini bozanlar, bu hallerini düzeltmezler, bu yaptıklarından vazgeçmezlerse, elbette seni onlara saldırmaya teşvik ederiz, savaşmanı, onları şehirden çıkarıp sürmeni emrederiz. Sonra kısa bir müddetin dışında, sana komşu olarak bile o bölgede kalamazlar.
مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا ﴿٦١﴾
33/AHZÂB SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mel’ûnîne, eyne mâ sukıfû uhızû ve kuttılû taktîlâ(taktîlen).
Hepsi lânete uğramıştır. Nerede ele geçirilirlerse, yakalanırlar ve mutlaka öldürülürler.
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا ﴿٦٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
İslâm’a planlı cephe aldıkları için, yurtlarından atılarak hayat sahnesinden çekilen, önceki âsi kavimlere uygulanan Allah’ın sünneti, ceza kanunları da böyleydi. Allah’ın sünnetinin, kanununun yerini dolduracak bir kanun bulamazsın. Onun tatbikatında asla bir değişiklik de göremezsin.
يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا ﴿٦٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yes’eluken nâsu anis sâati, kul innemâ ilmuhâ indallâhi, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbâ(karîben).
İnsanlar sana, Kıyametin kopacağı ânı soruyorlar. Onlara:
'Onunla ilgili bilgi Allah katındadır' de.
'Kıyametin kopacağı an ile ilgili bizden başka seni, bilgilendiren mi var? Belki de Kıyametin vakti yakındır.'
إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا ﴿٦٤﴾
33/AHZÂB SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîran).
Allah kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirleri lânetlemiş, onlara körüklenen, alev püsküren, dehşetli cehennem ateşini hazırlamıştır.
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا ﴿٦٥﴾
33/AHZÂB SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ( nasîran).
Onlar o ateşte ebedî kalırlar. Kendilerini koruyacak ne bir velî, bir otorite, bir dost, ne de bir yardım eden bulabilirler.
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا ﴿٦٦﴾
33/AHZÂB SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ ata’nâllâhe ve ata’nâr resûlâ(resûlen).
Yüzleri ateş içinde çevrildiği gün,
'Vâh, eyvah bize, keşke Allah’a itaat etseydik, kitabındaki hükümleri uygulasaydık, peygambere itaat etseydik, sünnetini uygulasaydık.' derler.
وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا ﴿٦٧﴾
33/AHZÂB SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
'Ey Rabbimiz, biz iktidar sahibi liderlerimize, âlimlerimize ve büyüklerimize boyun eğdik. Onlar bizi hak yoldan, İslâm’dan uzaklaştırıp, dalâleti tercihimize imkân sağlayarak, başımıza buyruk hale getirdiler' derler.
رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا ﴿٦٨﴾
33/AHZÂB SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran).
'Ey Rabbimiz, onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânetle lânetle.'
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا ﴿٦٩﴾
33/AHZÂB SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berraehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhâ(vecîhen).
Ey iman nimetine kavuşanlar, siz de Mûsâ’ya eziyet edenler gibi olmayın. Allah onu, ötekilerin itham ettikleri şeylerden temize çıkardı. O, Allah katında itibarlı, makam sahibi, yüz akı biri idi.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا ﴿٧٠﴾
33/AHZÂB SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden).
Ey iman nimetine kavuşanlar, Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun, doğru, yol gösterici, aydınlatıcı, güven telkin edici söz söyleyin.
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٧١﴾
33/AHZÂB SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).
Allah da işlerinizi düzeltip, geliştirip yoluna koysun. Günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, Kurân’ı ve sünneti uygularsa büyük bir mutluluğa, muradına ermiş olur.
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا ﴿٧٢﴾
33/AHZÂB SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâl insânu, innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Biz göklere, yere ve dağlara da emanetler, mükellefiyetler, sorumluluklar verdik. Onlar görevlerine, sorumluluklarına hıyanet ederek âsi olmaktan görevlerini aksatmaktan çekindiler. Korkarak görev ve sorumluluklarına itina gösterdiler. İnsansa, emanetlere, kamu görevlerine, hakka-hukuka, şer’î mükellefiyetlere ve sorumluluklarına hıyanete cüret ederek âsi oldu. Gerçekten o çok âsi, inkârcı, haksız, zâlim, bilgiden, muhakemeden uzak, menfaatlerinden habersiz, tutarsız, cahilce davranışlarda bulunmayı alışkanlık haline getiren birisidir.
لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٧٣﴾
33/AHZÂB SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alâl mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Allah, müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıkların erkeğine, kadınına, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan gizli şirki yaşayan müşriklerin erkeğine, kadınına, emanete, kamu görevlerine, şer’î mükellefiyet ve sorumluluklara hıyanetin, haksızlıkların, zulmün cezasını verecek. Allah mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da günah işlemekten vazgeçerek itaatle kendisine yönelişlerini, kamu görevlerine, şer’î mükellefiyet ve sorumluluklara riâyetlerini, tevbelerini kabul edecek. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.