Medine döneminde inmiştir. 73 âyettir. Sûre, adını 20 ve 22. âyetlerde geçen “el-Ahzâb” kelimesinden almıştır. Ahzâb, gruplar, demektir.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿١﴾

33/AHZÂB SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyuttekillâhe ve lâ tutıil kâfirîne vel munâfikîne, innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).

Ey Peygamber! Allah'tan sakın, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettebi’ mâ yûhâ ileyke min rabbike, innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).

Ve sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdar olandır.

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا ﴿٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevekkel alâllâhi ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.

مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ ﴿٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ cealallâhu li raculin min kalbeyni fî cevfihî, ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhırûne min hunne ummehâtikum, ve mâ ceale ed’ıyâekum ebnâekum, zâlikum kavlukum bi efvâhikum, vallâhu yekûlul hakka ve huve yehdîs sebîl(sebîle).

Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (ziharda bulunduğunuz) eşlerinizi de sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip iletir.

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh(indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fîd dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah katında adalete daha uygundur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, artık onlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarında (bir vebal) vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).

Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) ise, Allah'ın kitabında birbirlerine (miras bakımından) öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza bir maruf (uygun bir vasiyet) yapmanız müstesnadır. İşte bu, kitapta yazılıdır.

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا ﴿٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).

Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yes’eles sâdikîne an sıdkıhim, ve eadde lil kâfirîne azâben elîmâ(elîmen).

Allah (bu sözü), doğrulardan doğruluklarını sormak ve kâfirlere elim bir azap hazırlamak için almıştır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا ﴿٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhim rîhan ve cunûden lem teravhâ, ve kânallâhu bimâ ta’melûne basîrâ(basîran).

Ey iman edenler! Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

إِذْ جَاؤُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتْ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا ﴿١٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz câukum min fevkıkum ve min esfele minkum ve iz zâgatil ebsâru ve belegatil kulûbul hanâcire ve tezunnûne billâhiz zunûnâ(zunûnen).

Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler de kaymış, yürekler gırtlağa gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında da (bir takım) zanlarda bulunuyordunuz.

هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا ﴿١١﴾

33/AHZÂB SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hunâlikebtuliyel mu’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ(şedîden).

İşte orada, iman edenler denemeden geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.

وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا ﴿١٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun mâ vaadenâllâhu ve resûluhû illâ gurûrâ(gurûran).

Hani münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, “Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vaat etmedi” diyorlardı.

وَإِذْ قَالَت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِّنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ إِن يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا ﴿١٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâlet tâifetun minhum yâ ehle yesribe lâ mukâme lekum ferciû, ve yeste’zinu ferîkun minhumun nebiyye yekûlûne inne buyûtenâ avratun ve mâ hiye bi avratin, in yurîdûne illâ firârâ(firâran).

Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: “Ey Yesrib (Medine) halkı! Artık sizin için (burada) kalacak yer yok, o halde dönün.” Onlardan bir topluluk da, “Gerçekten evlerimiz açıktır” diye peygamberden izin istiyordu. Oysa evleri açık değildi ve onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.

وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِم مِّنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا ﴿١٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev duhılet aleyhim min aktârihâ summe suilûl fitnete le âtevhâ ve mâ telebbesû bihâ illâ yesîrâ(yesîran).

Eğer onlara (şehrin her) tarafından (düşmanlarca) girilseydi de sonra da kendilerinden fitne (dinden dönmeleri) istenmiş olsaydı, hemen bunu yapar ve bunda pek az (uzak) dururlardı.

وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِن قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْؤُولًا ﴿١٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kânû âhedûllâhe min kablu lâ yuvellûnel edbâr(edbâre), ve kâne ahdullâhi mes’ûlâ(mes’ûlen).

Oysa şüphesiz onlar, daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz ise, mutlaka sorulacaktır.

قُل لَّن يَنفَعَكُمُ الْفِرَارُ إِن فَرَرْتُم مِّنَ الْمَوْتِ أَوِ الْقَتْلِ وَإِذًا لَّا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul len yenfeakumul firâru in ferartum minel mevti evil katli ve izen lâ tumetteûne illâ kalîlâ(kalîlen).

De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; (eceliniz gelmediğinden yaşadığınız) o zaman bile pek az (bir zaman) dışında faydalandırılmazsınız.”

قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا ﴿١٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men zellezî ya’sımukum minallâhi in erâde bikum sûen ev erâdebikum rahmeten, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).

De ki: “Size bir kötülük isteyecek olsa, sizi Allah'tan koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?” Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamazlar.

قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad ya’lemullâhul muavvikîne minkum vel kâilîne li ıhvânihim helumme ileynâ, ve lâ ye’tûnel be’se illâ kalîlâ(kalîlen).

Gerçekten Allah, içinizden (cihattan) alıkoyanları ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri bilmektedir. Bunlar, pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.

أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَإِذَا جَاء الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ أُوْلَئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا ﴿١٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Eşıhhaten aleykum fe izâ câel havfu raeytehum yanzurûne ileyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyhi minel mevt(mevti), fe izâ zehebel havfu selekûkum bi elsinetin hıdâdin eşıhhaten alâl hayrı, ulâike lem yu’minû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).

(Geldiklerinde de) Size karşı cimri ve bencildirler. Şayet korku gelecek olsa, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek onların sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince de hayra (ganimetlere) karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yapmakta olduklarını boşa çıkarmıştır. Bu ise Allah'a göre pek kolaydır.

يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا وَإِن يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُم بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنبَائِكُمْ وَلَوْ كَانُوا فِيكُم مَّا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا ﴿٢٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve in ye’til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fîl a’râbi yes’elûne an enbâikum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû illâ kalîlâ(kalîlen).

Onlar (korkudan hala düşman) birliklerin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (düşman) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (oradan) sormayı arzularlar. Zaten içinizde olsalar, ancak pek azı savaşırlar.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا ﴿٢١﴾

33/AHZÂB SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıra ve zekerallâhe kesîrâ(kesîran).

Şüphesiz sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah resulünde güzel bir örnek vardır.

وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا ﴿٢٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ raal mu’minûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenâllâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluhu ve mâ zâdehum illâ îmânen ve teslîmâ(teslîmen).

Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: “Bu, Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği şeydir; Allah ve resulü doğru söylemiştir.” Ve (bu), yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا ﴿٢٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyhi, fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ(tebdîlan).

Müminlerden Allah'a verdikleri ahde sadakat gösteren erler vardır; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirmiş (şehit düşmüş), kimi de beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (verdikleri sözlerini) değiştirmemişlerdir.

لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاء أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٢٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yecziyallâhus sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibel munâfıkîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

Sonunda Allah, doğruları doğrulukları ile mükâfatlandıracak, münafıklara da dilerse azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا ﴿٢٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve raddallâhullezîne keferû bi gayzıhim lem yenâlû hayrâ(hayran), ve kefallâhul mu’minînel kıtâl, ve kânallâhu kaviyyen azîzâ(azîzen).

Allah, küfre sapanları kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiç bir iyiliğe erişemediler. Savaşta Allah, (yardımcı olarak) müminlere yetti. Allah kuvvetlidir, güçlü olandır.

وَأَنزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا ﴿٢٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzelellezîne zâherûhum min ehlil kitâbi min sayâsîhım ve kazefe fî kulûbihimur ru’be feriykan taktulûne ve te’sirûne ferîkâ(ferîkan).

Kitab ehlinden onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine korku düşürdü. Siz (onlardan) bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını ise esir alıyordunuz.

وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَّمْ تَطَؤُوهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا ﴿٢٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evresekum ardahum ve diyârahum ve emvâlehum ve ardan lem tetaûhâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîran).

Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız (Beni Nadir Yahudilerine ait) bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا ﴿٢٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu kul li ezvâcike in kuntunne turidnel hayâted dunyâ ve ziynetehâ fe teâleyne umetti’kunne ve userrihkunne serâhan cemîlâ(cemîlen).

Ey Peygamber! Eşlerine de ki: “Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi faydalandırayım ve sizi güzel bir salıverişle salıvereyim.”

وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿٢٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu ved dâral âhırate fe innallâhe eadde lil muhsinâti minkunne ecran azîmâ(azîmen).

“Eğer siz (ey Peygamber'in eşleri!) Allah'ı, resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, artık hiç şüphe yok Allah, içinizden ihsan sahipleri için büyük bir ecir hazırlamıştır.”

يَا نِسَاء النَّبِيِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا ﴿٣٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ nisâen nebiyyi men ye’ti min kunne bi fâhışetin mubeyyinetin yudâaf lehâl azâbu dı’feyni, ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).

Ey peygamberin eşleri! Sizden kim açık bir çirkin hayâsızlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا ﴿٣١﴾

33/AHZÂB SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrahâ merrateyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ(kerîmen).

Ama sizden kim de Allah'a ve resulüne gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona da ecrini iki kat veririz ve biz ona yüce bir rızık da hazırlamışızdır.

يَا نِسَاء النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا ﴿٣٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

Ey peygamberin eşleri! Siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin de kalbinde bir hastalık bulunan kimse hevese kapılmasın. Sözü ölçülü söyleyin.

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا ﴿٣٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûlehu, innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirakum tathîrâ(tathîran).

Evlerinizde oturun, cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Şüphesiz Allah, (tekvini iradeyle) sadece sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا ﴿٣٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeti, innallâhe kâne latîfen habîrâ(habîran).

Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, en ince işlerin içini bilen, haberdar olandır.

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا ﴿٣٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîran vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ(azîmen).

Hiç şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin olan erkekler ve mümin olan kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar ve ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar (var ya işte), bunlar için Allah, bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا ﴿٣٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emran en yekûne lehumul hıyeratu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ(mubînen).

Allah ve resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için o işte (kendi isteklerine göre) seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا ﴿٣٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mâllâhu mubdîhi ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku en tahşâhu, fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne alâl mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ(vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).

Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine (azat etmek suretiyle) nimet verdiğin kişiye, “Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın” diyordun da insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi (boşayacağı eşiyle evlenmesini emreden ilahi hükmü) kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişiğini bitirince, evlatlıkları kendileriyle ilişiğini bitirdiği (boşadığı) zaman onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın diye biz onu seninle evlendirdik. Böylelikle Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا ﴿٣٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne alân nebiyyi min haracin fîmâ faradallâhu lehu, sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve kâne emrullâhi kaderan makdûrâ(makdûran).

Allah'ın, peygambere farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın önceden geçmişler hakkındaki sünnetidir. Allah'ın emri belli bir ölçü üzeredir.

الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا ﴿٣٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yubelligûne risâlâtillâhi ve yahşevnehu ve lâ yahşevne ehaden illâllâhe, ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîban).

Onlar (peygamberler); Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا ﴿٤٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

Muhammed şahıslarınızdan hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah'ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا ﴿٤١﴾

33/AHZÂB SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurûllâhe zikran kesîrâ(kesîran).

Ey iman edenler! Çokça zikir ile Allah'ı zikredin.

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٤٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sebbihûhu bukraten ve asîlâ(asîlen).

Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin.

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا ﴿٤٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilân nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).

Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de (size istiğfar eder). Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا ﴿٤٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tahiyyetuhum yevme yelkavnehu selâmun, ve eadde lehum ecran kerîmâ(kerîmen).

O'na kavuşacakları gün, onların dirlik temennileri, “selam”dır (esenliktir). Ve O, onlara yüce bir ecir hazırlamıştır.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٤٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ(nezîran).

Ey Peygamber! Gerçekten biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا ﴿٤٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîran).

Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا ﴿٤٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve beşşiril mu’minîne bi enne lehum minallâhi fadlen kebîrâ(kebîran).

Müminlere müjde ver. Gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir lütuf vardır.

وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا ﴿٤٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tutııl kâfirîne vel munâfikîne veda’ ezâhum ve tevekkel alâllâh(alâllâhi), ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

Küfre sapanlara ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine de aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا ﴿٤٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nekahtumul mu’minâti summe tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta’teddûnehâ, fe mettiûhunne ve serrihûhunne serâhan cemîlâ(cemîlen).

Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık onları (yetecek miktarda) yararlandırın ve onları güzel bir salıverişle salıverin.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrahunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve benâti hâlike ve benâti hâlâtikellâtî hâcerne meâke, vemraeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûnil mu’minîn(mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne aleyke haracun, ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ey Peygamber! Gerçekten biz senin için hiçbir darlık olmasın diye ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan cariyeleri; amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarını, bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık. Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

تُرْجِي مَن تَشَاء مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاء وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ذَلِكَ أَدْنَى أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا ﴿٥١﴾

33/AHZÂB SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyke, zâlike ednâ en tekarra a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yardayne bimâ âteytehunne kulluhunne, vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ(halîmen).

Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda senin üzerine bir zorluk (sakınca) yoktur. Böyle yapman; onların mesut olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah her şeyi bilendir, yumuşak davranandır.

لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاء مِن بَعْدُ وَلَا أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ رَّقِيبًا ﴿٥٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne illâ mâ meleket yemînuke, ve kânallâhu alâ kulli şey’in rakîbâ(rakîben).

Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç güzellikleri hoşuna gitse bile bunların yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. Allah her şeyi gözetler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا ﴿٥٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayra nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakkı, ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâbin, zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinne, ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).

Ey iman edenler! Siz yemeğe çağırılmadıkça peygamberin evlerine girmeyin ve (uzun süre oturarak) yemeğin pişmesini gözetlemeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Lakin Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız size ebedî olarak (helal) olmaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) sayılır.

إِن تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا ﴿٥٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn tubdû şey’en ev tuhfûhu fe innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ.

Bir şeyi açığa vursanız da saklı tutsanız da; hiç şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

لَّا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِي آبَائِهِنَّ وَلَا أَبْنَائِهِنَّ وَلَا إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاء إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاء أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ وَاتَّقِينَ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا ﴿٥٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ cunâha aleyhinne fî âbâihinne ve lâ ebnâihinne ve lâ ihvânihinne ve lâ ebnâi ihvânihinne ve lâ ebnâi ehavâtihinne ve lâ nisâihinne ve lâ mâ meleket eymânuhunne, vettekînallâh(vettekînallâhe), innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).

Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, (mümine) kadınları ve sağ ellerinin malik oldukları (cariyeler ile görüşme) hususunda bir sakınca yoktur. Allah'tan sakının. Hiç şüphesiz Allah, her şeye şahit olandır.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا ﴿٥٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).

Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salâvat gönderirler. Ey iman edenler, siz de ona salâvat gönderin ve tam bir teslimiyetle teslim olun.

إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿٥٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne yu’zûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâben muhînâ(muhînen).

Şüphesiz Allah'a ve resulüne eziyet edenler var ya; Allah onlara dünyada da ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا ﴿٥٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mâktesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işlemedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhân nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn(celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına geniş elbiseleriyle üzerlerini tümüyle örtmelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınmaları ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

لَئِن لَّمْ يَنتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا ﴿٦٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le in lem yentehil munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun vel murcifûne fîl medîneti le nugriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ kalîlâ(kalîlen).

Şüphesiz eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine'de toplumu sarsıcı söylentiler çıkaranlar eğer bundan vazgeçmezlerse, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.

مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا ﴿٦١﴾

33/AHZÂB SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mel’ûnîne, eyne mâ sukıfû uhızû ve kuttılû taktîlâ(taktîlen).

Lanete uğratılmışlar olarak nerede ele geçirilirlerse tutulurlar ve kökleri kurutasıya öldürülürler!

سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا ﴿٦٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).

(Bu,) Daha önceden gelip geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.

يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا ﴿٦٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yes’eluken nâsu anis sâati, kul innemâ ilmuhâ indallâhi, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbâ(karîben).

İnsanlar sana kıyameti sorarlar. De ki: “Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır.” Ne bilirsin; belki kıyamet pek yakın da olabilir!

إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا ﴿٦٤﴾

33/AHZÂB SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîran).

Şüphesiz Allah, kâfirleri lanetlemiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.

خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا ﴿٦٥﴾

33/AHZÂB SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ( nasîran).

Orda temelli kalıcılardır. Onlar ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا ﴿٦٦﴾

33/AHZÂB SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ ata’nâllâhe ve ata’nâr resûlâ(resûlen).

Onların yüzlerinin ateşte evirilip çevrileceği gün derler ki: “Eyvahlar bize! Keşke Allah'a itaat etseydik ve peygambere de itaat etseydik.”

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا ﴿٦٧﴾

33/AHZÂB SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).

Derler ki: “Rabbimiz! Gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular.”

رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا ﴿٦٨﴾

33/AHZÂB SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ( kebîran).

“Rabbimiz! Onlara azaptan iki katını ver ve onlara büyük bir lanet ile lanet et.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا ﴿٦٩﴾

33/AHZÂB SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berraehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhâ(vecîhen).

Ey iman edenler! Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın! (Onlar eziyet ettiler de) Allah onu onların dediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında pek itibarlı bir kişi idi.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا ﴿٧٠﴾

33/AHZÂB SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden).

Ey iman edenler! Allah'tan korkup sakının ve sağlam söz söyleyin.

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٧١﴾

33/AHZÂB SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).

(Böylece Allah da) Amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا ﴿٧٢﴾

33/AHZÂB SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ aradnâl emânete alâs semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâl insânu, innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalimdir, çok cahildir.

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٧٣﴾

33/AHZÂB SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alâl mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

(Emaneti sunduğu için de sonunda) Allah, münafık erkekler ve münafık kadınlar ile müşrik erkekler ve müşrik kadınlara azap edecek, iman eden erkeklerin ve iman eden kadınların da tevbesini kabullenecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.