NEML SURESİ Şaban Piriş Meali
Mekke döneminde inmiştir. 93 âyettir. Sûre, adını 18. âyette yer alan “en-Neml” kelimesinden almaktadır. Neml, karınca demektir.
طس تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿١﴾
27/NEML SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tâ sîn, tilke âyâtul kur’âni ve kitâbin mubîn(mubînin).
Tâ Sîn. Bunlar, Kur’an’ın va apaçık kitabın ayetleridir.
هُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٢﴾
27/NEML SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
Müminler için rehber ve müjdedir.
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ﴿٣﴾
27/NEML SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhırati hum yûkınûn(yûkınûne).
Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ ﴿٤﴾
27/NEML SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne lâ yu’minûne bil âhirati zeyyennâ lehum a’mâlehum fe hum ya’mehûn(ya’mehûne).
Ahirete inanmayanlar ise, biz onlara amellerini süsledik de onlar bocalayıp dururlar.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ ﴿٥﴾
27/NEML SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne lehum sûul azâbi ve hum fîl âhırati humul ahserûn(ahserûne).
İşte onlar! En kötü azap onlar içindir. Ahirette en büyük hüsrana uğrayacak olanlar, onlardır.
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ ﴿٦﴾
27/NEML SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inneke le tulekkal kur’âne min ledun hakîmin alîm(alîmin).
Şüphesiz sen, Hakim ve Alim olanın katından Kur’an’ı almaktasın!
إِذْ قَالَ مُوسَى لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ ﴿٧﴾
27/NEML SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle mûsâ li ehlihî innî ânestu nârâ(nâren), se âtîkum minhâ bi haberin ev âtîkum bi şihâbin kabesin leallekum tastalûn(tastalûne).
Hani Musa, ailesine: -Ben bir ateş gördüm, oradan size bir haber getireceğim veya ısınabileceğimiz bir parça ateş getiririm, demişti.
فَلَمَّا جَاءهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٨﴾
27/NEML SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehâ nûdiye en bûrike men fîn nâri ve men havlehâ, ve subhânallâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Oraya geldiğinde: -Ateşin içinde ve etrafında bulunanlar mübarek kılındı. Alemlerin Rabbi eksiklikten uzaktır diye seslenildi.
يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٩﴾
27/NEML SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ mûsâ innehû enallâhul azîzul hakîm(hakîmu).
-Ey Musa, Ben Aziz ve Hakim olan Allah’ım!
وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ ﴿١٠﴾
27/NEML SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve elkı asâke, fe lemmâ raâhâ tehtezzu ke ennehâ cânnun vellâ mudbiran ve lem yuakkıb, yâ mûsâ lâ tehaf innî lâ yehâfu ledeyyel murselûn(murselûne).
Değneğini at! Sanki onun bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. -Ey Musa, korkma! Benim yanımda peygamberler korkmaz.
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١١﴾
27/NEML SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ancak zulmedenler korkar. Kötülükten sonra iyilik yolunu tutanı, ben bağışlarım, merhamet ederim.
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ ﴿١٢﴾
27/NEML SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edhıl yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sûin fî tis’ı âyâtin ilâ fir’avne kavmihî, innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).
Elini koynuna sok hiç kusursuz, bembeyaz çıksın. Firavun’a ve kavmine olan dokuz mucizeden biri budur. Onlar, yoldan çıkmış bir toplumdur.
فَلَمَّا جَاءتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٣﴾
27/NEML SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câethum âyâtunâ mubsıraten kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
Nitekim ayetlerimiz, gözleriyle görecekleri şekilde, kendilerine gelince: - Bu, apaçık bir sihirdir! dediler.
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ ﴿١٤﴾
27/NEML SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cehadû bihâ vesteykanethâ enfusuhum zulmen ve uluvvâ(uluvven), fenzur keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).
Gerçeği çok iyi anladıkları halde, sırf zalimlik ve büyüklenme yüzünden inkar ettiler. İşte bak, bozguncuların sonu nasıl oldu?!
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَى كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٥﴾
27/NEML SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ dâvûde ve suleymâne ilmâ(ilmen), ve kâlâl hamdu lillâhillezî faddalenâ alâ kesîrin min ibâdihil mu’minîn(mu’minîne).
Davud’a ve Süleyman’a da ilim vermiştik. Onlar da: -Bizi, mümin kullarından çoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun, demişlerdi.
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ ﴿١٦﴾
27/NEML SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve varise suleymânu dâvûde ve kâle yâ eyyuhân nâsu ullimnâ mentıkat tayrı, ve ûtînâ min kulli şey’in, inne hâzâ le huvel fadlul mubîn(mubînu).
Süleyman, Davud’a mirasçı olmuş ve: -Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şey verildi, demişti. İşte bu apaçık bir lütuftur.
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ ﴿١٧﴾
27/NEML SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huşire li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yûzeûn(yûzeûne).
Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu bölük bölük toplandı.
حَتَّى إِذَا أَتَوْا عَلَى وَادِي النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٨﴾
27/NEML SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli kâlet nemletun yâ eyyuhân nemludhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhu ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Karınca Vadisine geldikleri zaman, bir karınca: -Ey karıncalar, yuvalarınıza girin, Süleyman ve askerleri farkına varmadan sizi ezmesinler dedi.
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ ﴿١٩﴾
27/NEML SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tebesseme dâhıken min kavlihâ ve kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele salihan terdâhu ve edhılnî bi rahmetike fî ibâdikes sâlihîn(sâlihîne).
Süleyman, karıncanın bu sözüne gülerek tebessüm edip: -Rabbim! bana ve anama babama verdiğin nimetine şükretmemi ve hoşnut olacağın işi yapmamı bana kolay kıl, beni rahmetinle iyi kulların arasına kat.
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ ﴿٢٠﴾
27/NEML SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tefekkadat tayra fe kâle mâliye lâ erâl hudhude em kâne minel gâibîn(gâibîne).
Kuşları gözden geçirdi ve: -Hüdhüdü neden göremiyorum? dedi. Yoksa, kayıplara mı karıştı?
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٢١﴾
27/NEML SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le uazzibennehu azâben şedîden ev le ezbehannehû ev le ye’tiyennî bi sultânin mubîn(mubînin).
Ya bana apaçık bir belge getirecek, ya da onu şiddetli bir cezaya çarptıracağım veya keseceğim.
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ ﴿٢٢﴾
27/NEML SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mekese gayra baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhıt bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn(yakînin).
Çok geçmeden hüdhüd geldi ve: -Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’den gerçek bir haber getirdim, dedi.
إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ ﴿٢٣﴾
27/NEML SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî vecedtumraeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm(azîmun).
-Ben, orada hükümdarlık eden bir kadın buldum. Bu kadına her şey verilmiş, onun bir de kocaman tahtı var.
وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ ﴿٢٤﴾
27/NEML SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne).
Onu ve kavmini Allah’ı bırakıp, güneşe tapar buldum. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve onları yoldan çıkarmış, bu yüzden onlar doğru yolu göremiyorlar.
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿٢٥﴾
27/NEML SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellâ yescudû lillâhillezî yuhricul hab’e fîs semâvâti vel ardı ve ya’lemu mâ tuhfûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne). (SECDE ÂYETİ)
Onlar, ne diye göklerin ve yerin sırlarını ortaya çıkaran, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilen, Allah’a secde etmiyorlar?
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ* ﴿٢٦﴾
27/NEML SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu lâ ilâhe illâ huve rabbul arşil azîm(azîmi).
Kendisinden başka ilah olmayan Allah odur ki en büyük tahtın sahibidir.
قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ ﴿٢٧﴾
27/NEML SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle se nenzuru e sadakte em kunte minel kâzibîn(kâzibîne).
Süleyman: -Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız, dedi.
اذْهَب بِّكِتَابِي هَذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ ﴿٢٨﴾
27/NEML SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fanzur mâzâ yerciûn(yerciûne).
Bu mektubumu götür ve onlara ilet, sonra onlardan biraz ayrıl ve neye başvuracaklarına bak!
قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ ﴿٢٩﴾
27/NEML SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet yâ eyyuhâl meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun).
(Hüdhüd mektubu atınca, Sebe Kraliçesi:) -Ey ileri gelenler, bana çok önemli bir mektup atıldı.
إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ ﴿٣٠﴾
27/NEML SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi).
O, Süleyman’dan ve çok merhametli, çok şefkatli Allah’ın adıyla (başlıyor)..
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ ﴿٣١﴾
27/NEML SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn(muslimîne).
Bana karşı büyüklenmeyin ve müslüman olarak bana gelin diye yazıyor.
قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّى تَشْهَدُونِ ﴿٣٢﴾
27/NEML SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet yâ eyyuhâl meleu eftûnî fî emrî, mâ kuntu kâtıaten emren hattâ teşhedûni.
Ey ileri gelenler, bu hususta bana görüşlerinizi belirtin. Siz hazır olmadıkça bir iş hakkında kesin karar veremem, dedi.
قَالُوا نَحْنُ أُوْلُوا قُوَّةٍ وَأُولُوا بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ ﴿٣٣﴾
27/NEML SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû nahnu ulû kuvvetin ve ulû be’sin şedîdin vel emru ileyki fanzurî mâzâ te’murîn(te’murîne).
Onlar da: -Biz güçlü kuvvetli, zorba savaşçılarız, fakat emir senindir, ne istersen emret, dediler.
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً وَكَذَلِكَ يَفْعَلُونَ ﴿٣٤﴾
27/NEML SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleten, ve kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
-Krallar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı kırıp geçirirler, halkının mevki ve makam sahiplerini alçaltırlar. Bunlar da böyle yapabilirler.
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ ﴿٣٥﴾
27/NEML SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).
Ben, onlara bir hediye göndereceğim, bakalım elçiler neyle geri dönecekler.
فَلَمَّا جَاء سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّا آتَاكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ ﴿٣٦﴾
27/NEML SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).
Elçi Süleyman’a geldiği zaman, Süleyman ona dedi ki: -Siz bana mal ile yardım mı edeceksiniz? Allah’ın bana verdikleri, size verdiklerinden daha hayırlıdır. Belki siz hediyenizle öğünürsünüz.
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ ﴿٣٧﴾
27/NEML SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): İrcı’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kıbele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgırûn(sâgırûne).
Onlara dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelmekte olduğumuzu haber ver. Onları aşağılık bir halde, küçük düşürerek oradan çıkaracağız.
قَالَ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ ﴿٣٨﴾
27/NEML SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ eyyuhâl meleu eyyekum ye’tînî bi arşihâ kable en ye’tûnî muslimîn(muslimîne).
-Ey ileri gelenler, onlar teslim olup gelmeden önce, onun tahtını bana hanginiz getirecek, dedi.
قَالَ عِفْريتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ ﴿٣٩﴾
27/NEML SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ıfrîtun minel cinni ene âtîke bihî kable en tekûme min makâmike ve innî aleyhi le kaviyyun emîn(emînun).
Cinlerden biri : -Ben, onu sana, sen yerinden kalkmadan önce getiririm. Buna gücümün yeteceğinden eminim, dedi.
قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ ﴿٤٠﴾
27/NEML SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kable en yertedde ileyke tarfuke, fe lemmâ raâhu mustekırran indehu kâle hâzâ min fadlı rabbî, li yebluvenî e eşkur em ekfur(ekfuru), ve men şekere fe innemâ yeşkuru li nefsihî ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm(kerîmun).
Kitap'tan bir bilgiye sahip olan kimse ise: -Ben gözünü açıp kapayıncaya kadar onu sana getiririm, dedi. Süleyman o anda tahtı yanında görünce, -Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım diye beni deniyor. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükreder, kim de nankörlük ederse, Rabbim onun şükrüne muhtaç değildir. O çok cömerttir, dedi.
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ ﴿٤١﴾
27/NEML SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle nekkirû lehâ arşahâ nenzur e tehtedî em tekûnu minellezîne lâ yehtedûn(yehtedûne).
- Tahtın şeklini değiştirin bakalım, onu tanıyabilecek mi; yoksa tanıyamayanlardan mı olacak? dedi.
فَلَمَّا جَاءتْ قِيلَ أَهَكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ ﴿٤٢﴾
27/NEML SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câet kîle e hâkezâ arşuki, kâlet ke ennehu huve ve ûtînel ilme min kablihâ ve kunnâ muslimîn(muslimîne).
Kraliçe geldiği zaman: -Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: -Sanki bu o! Daha önce bize bilgi verildi ve müslüman olduk, dedi.
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَ ﴿٤٣﴾
27/NEML SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve saddehâ mâ kânet ta’budu min dûnillâh(dûnillâhi), innehâ kânet min kavmin kâfirîn(kâfirîne).
Onu Allah’tan başka taptıkları alıkoymuştu. Çünkü o, kafir bir toplumdandı.
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٤٤﴾
27/NEML SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kîle lehâdhulîs sarha, fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîra, kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Ona, “köşke gir!” denildi. Orayı görünce derin su sandı ve eteğini topladı. Süleyman: -Bu camdan yapılmış bir köşktür, dedi. Kadın da: -Rabbim, ben kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber evrenin sahibi Allah’a teslim oldum, dedi.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ ﴿٤٥﴾
27/NEML SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ ilâ semûde ahâhum sâlihan eni’budûllâhe fe izâhum ferîkâni yahtesımûn(yahtesımûne).
Semud kavmine, Allah’a kulluk etsinler diye, kardeşleri Salih’i göndermiştik. Hemen birbirleriyle mücadele eden iki grup oluverdiler.
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٦﴾
27/NEML SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ kavmi lime testa’cilûne bis seyyieti kablel haseneti, lev lâ testagfirûnallâhe leallekum turhamûn(turhamûne).
Salih: -Ey halkım, iyilikten önce niçin kötülüğe acele ediyorsunuz? Merhamet olunmanız için, Allah’tan bağışlanma dileseniz olmaz mıydı? dedi.
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ ﴿٤٧﴾
27/NEML SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlût tayyarnâ bike ve bi men meake, kâle tâirukum indallâhi bel entum kavmun tuftenûn(tuftenûne).
-Sen ve beraberindeki kimseler, bize uğursuzluk getirdiniz dediler. -Uğursuzluğunuz Allah katındandır. Esasında imtihan oluyorsunuz, dedi.
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿٤٨﴾
27/NEML SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtın yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûn(yuslihûne).
Şehirde dokuz çete vardı. Bunlar, yeryüzünü ıslah etmiyor, bozgunculuk yapıyorlardı.
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٤٩﴾
27/NEML SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû tekâsemû billâhi le nubeyyitennehu ve ehlehu summe le nekûlenne li veliyyihî mâ şehidnâ mehlike ehlihî ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).
Allah’a yemin ederek: -Onu ve ailesini geceleyin öldürelim, sonra da velisine, ailesinin yok edilişini biz görmedik gerçekten doğru söylüyoruz. diyelim, dediler.
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٥٠﴾
27/NEML SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mekerû mekran ve mekernâ mekran ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Onlar bir plan yaparken, biz de onlar farkında değilken bir plan yaptık.
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٥١﴾
27/NEML SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur keyfe kâne âkıbetu mekrihim ennâ demmernâhum ve kavmehum ecmeîn(ecmeîne).
Onların planlarının sonu nasıl oldu bir bak! Biz, onları ve toplumlarını toptan kırıp geçirdik.
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥٢﴾
27/NEML SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tilke buyûtuhum hâviyeten bimâ zalemû, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
İşte zulmettikleri için harap olmuş evleri!.. Bilen bir toplum için bunda bir ibret vardır.
وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ ﴿٥٣﴾
27/NEML SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enceynâllezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
İman edenleri ise kurtardık. Çünkü onlar Allah’tan korkuyorlardı.
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٥٤﴾
27/NEML SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lûtan iz kâle li kavmihî e te’tûnel fâhışete ve entum tubsırûn(tubsırûne).
Lût da onlara: -Göz göre göre bu fuhşu mu işliyorsunuz?! diyordu.
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ ﴿٥٥﴾
27/NEML SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): E innekum le te’tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun techelûn(techelûne).
Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Gerçekten siz, cahillik eden bir toplumsunuz.
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ ﴿٥٦﴾
27/NEML SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricû âle lûtın min karyetikum innehum unâsun yetetahharûn(yetetahherûne).
Kavminin cevabı, ancak şöyle demek oldu: -Lut Ailesini ülkenizden çıkarın, Çünkü onlar pek temiz kalma meraklısı insanlarmış.
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ ﴿٥٧﴾
27/NEML SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe enceynâhu ve ehlehû illâmraetehu kaddernâhâ minel gâbirîn(gâbirîne).
O’nu ve ailesini kurtardık, yalnız, geride kalanlardan olmasını takdir ettiğimiz karısı hariç.
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ ﴿٥٨﴾
27/NEML SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve emtarnâ aleyhim matarâ(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne).
O halkın üzerine (kahredici) bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötü...
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٥٩﴾
27/NEML SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulil hamdu lillâhi ve selâmun alâ ibâdihillezînestafâ, âllâhu hayrun em mâ yuşrikûn(yuşrikûne).
De ki: -Allah’a hamdolsun. Onun seçkin kullarına da selam! Allah mı hayırlıdır; yoksa, onların ortak koştukları mı?
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ السَّمَاء مَاء فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ ﴿٦٠﴾
27/NEML SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men halakas semâvâti vel arda ve enzele lekum mines semâi mâen, fe enbetnâ bihî hadâika zâte behcetin, mâ kâne lekum en tunbitû şecerehâ, e ilâhun meallâh(meallâhi), bel hum kavmun ya’dilûn(ya’dilûne).
Yoksa gökleri ve yeri yaratan, sizin için gökten su indiren mi var? Ki o suyla iç açıcı bahçeler yetiştirdik. Siz onun tek bir ağacını bile yetiştiremezsiniz. Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Hayır, onlar şirke sapan bir toplumdur.
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٦١﴾
27/NEML SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men cealel arda karâren ve ceale hılâlehâ enhâren ve ceale lehâ ravâsiye ve ceale beynel bahreyni hâcizâ(hâcizen), e ilâhun meallâh(meallâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Yoksa yeryüzünü yerleşim yeri yapan, aralarında ırmaklar akıtan, orada sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı var? Allah ile birlikte bir başka ilah kimdir? Hayır, Onların çoğu bilmiyorlar.
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ ﴿٦٢﴾
27/NEML SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men yucîbul mudtarra izâ deâhu ve yekşifus sûe ve yec’alukum hulefâel ard(ardı), e ilâhun meallâh(meallâhi), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Yoksa, onlara dua ettiğinizde, darda kalana yardım eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde başkalarının yerine iktidara getiren mi var? Allah ile birlikte bir başka ilah mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz?!
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٦٣﴾
27/NEML SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men yehdîkum fî zulumâtil berri vel bahri ve men yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetihî, e ilâhun meallâh(meallâhi), teâlallâhu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Yoksa, karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rüzgarı rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen mi var? Allah ile birlikte bir başka ilah mı var? Allah, sizin ortak koşmanızdan çok yücedir.
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٦٤﴾
27/NEML SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em men yebdeul halka summe yuîduhu ve men yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), e ilâhun meallâh(meallâhi), kul hâtû burhânekum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Yoksa, yaratmayı başlatan, sonra onu yeniden yaratan ve size gökten ve yerden rızık veren mi var? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? -Eğer söyledikleriniz doğruysa belgenizi getirin, de.
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿٦٥﴾
27/NEML SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul lâ ya’lemu men fîs semâvâti vel ardıl gaybe illâllâh(illâllâhu) ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn(yub’asûne).
Yine de ki: -Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse görülmeyeni bilemez. Onlar ne zaman diriltileceklerinin de farkında değillerdir.
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا بَلْ هُم مِّنْهَا عَمِونَ ﴿٦٦﴾
27/NEML SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Beliddâreke ilmuhum fîl âhırati, bel hum fî şekkin minhâ, bel hum minhâ amûn(amûne).
Oysa onlara ahiret hakkında bilgi verilmiştir. Ama onlar, şüphe içindedirler ve belki de ona karşı kördürler.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ ﴿٦٧﴾
27/NEML SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne keferû e izâ kunnâ turâben ve âbâunâ e innâ le muhracûn(muhracûne).
İnkar edenler: -Biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra (mezarlarımızdan) mı çıkarılacağız? dediler.
لَقَدْ وُعِدْنَا هَذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٦٨﴾
27/NEML SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad vuıdnâ hâzâ nahnu ve âbâunâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Bize de; daha önceki atalarımıza da bu vaat edilmişti. Ama bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir.
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ ﴿٦٩﴾
27/NEML SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkibetul mucrimîn(mucrimîne).
-Yeryüzünde yürüyün ve bakın, günahkarların sonu nasıl olmuştur? de!
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ ﴿٧٠﴾
27/NEML SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tahzen aleyhim ve lâ tekun fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne).
Onlar için üzülme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya düşme!
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٧١﴾
27/NEML SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
-Eğer, doğru söylüyorsanız, bu vaat ne zaman? derler.
قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ ﴿٧٢﴾
27/NEML SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul asâ en yekûne radife lekum ba’dullezî testa’cilûn(testa’cilûne).
-Acele istediğiniz şeyin bir kısmının peşinizde olması ümit edilir, de!
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣﴾
27/NEML SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne rabbeke le zû fadlın alân nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne).
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat, onların çoğu şükretmezler.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٤﴾
27/NEML SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne rabbeke le ya’lemu mâ tukinnu sudûruhum ve mâ yu’linûn(yu’linûne).
Rabbin, onların içlerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da elbette bilir.
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ ﴿٧٥﴾
27/NEML SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ min gâibetin fîs semâi vel ardı illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿٧٦﴾
27/NEML SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâl kur’âne yakussu alâ benî isrâîle ekserallezî hum fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).
İşte bu Kur’an, İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştüklerinin çoğunu anlatmaktadır.
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٧٧﴾
27/NEML SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehu le huden ve rahmetun lil mu’minîn(mu’minîne).
Ve o, müminler için yol gösterici ve rahmettir.
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ ﴿٧٨﴾
27/NEML SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne rabbeke yakdî beynehum bi hukmihî, ve huvel azîzul alîm(alîmu).
Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. Güçlü ve bilgili olan O’dur.
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ ﴿٧٩﴾
27/NEML SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), inneke alâl hakkıl mubîn(mubîni).
Öyleyse Allah’a dayan! Sen, apaçık hak üzerindesin.
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ ﴿٨٠﴾
27/NEML SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).
Sen, ölülere duyuramazsın, arkasını dönüp gidenlere de çağrıyı işittiremezsin.
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ ﴿٨١﴾
27/NEML SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Sen, körleri sapıklıklarından doğru yola çıkaramazsın. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. İşte müslüman olanlar onlardır.
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ ﴿٨٢﴾
27/NEML SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlara verilen söz gerçekleştiği zaman, yerden bir dabbe (canlı) çıkarırız da onlara konuşarak; insanların gerçekten ayetlerimize inanmadıklarını söyler.
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ ﴿٨٣﴾
27/NEML SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme nahşuru min kulli ummetin fevcen mimmen yukezzibu bi âyâtinâ fe hum yûzeûn(yûzeûne).
Ve o gün, her ümmetten, ayetlerimizi yalanlayanları birer grup halinde toplayıp, biraraya getiririz. Onlar da toplanırlar.
حَتَّى إِذَا جَاؤُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٨٤﴾
27/NEML SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ câû kâle e kezzebtum bi âyâtî ve lem tuhîtû bihâ ılmen em mâzâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Hepsi geldiği zaman: -Ayetlerimi iyice kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz? der.
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ ﴿٨٥﴾
27/NEML SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vakaal kavlu aleyhim bimâ zalemû fe hum lâ yentıkûn(yentıkûne).
Zulmetmeleri sebebiyle hüküm giyecekler ve bir şey de diyemeyeceklerdir.
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٨٦﴾
27/NEML SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem yerav ennâ cealnâl leyle li yeskunû fîhî ven nehâra mubsırâ(mubsıran), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık; gündüzü de aydınlık kıldık. İşte bunda inanacak bir toplum için işaretler vardır.
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ ﴿٨٧﴾
27/NEML SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fis semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâh(şâallâhu), ve kullun etevhu dâhırîn(dâhırîne).
Sur’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa korkuya kapılır ve hepsi, boynu bükük bir halde ona gelirler.
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ ﴿٨٨﴾
27/NEML SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve terâl cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merras sehâb(sehâbi), sun’allâhillezî etkane kulle şey’in, innehu habîrun bimâ tef’alûn(tef’alûne).
Dağları görürsün de yerlerinde durduğunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın yapısıdır. O, yaptıklarınızdan haberdardır.
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ ﴿٨٩﴾
27/NEML SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ, ve hum min fezein yevmeizin âminûn(âminûne).
Kim iyilikle gelirse, orada onun için daha hayırlısı vardır. Onlar orada her türlü korkudan güvende olacaklardır.
وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٩٠﴾
27/NEML SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men câe bis seyyieti fe kubbet vucûhuhum fîn nâr(nâri), hel tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Kim de kötülüklerle gelirse, yüz üstü cehenneme atılır. -Yapmış olduklarınızdan başka bir şeyle mi karşılık göreceksiniz.
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿٩١﴾
27/NEML SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ umirtu en a’bude rabbe hâzihil beldetillezî harramehâ ve lehu kullu şey’in ve umırtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne).
(De ki:) -Ben ancak, hürmetli kılınan bu şehrin Rabbi’ne kulluk etmekle emrolundum. Her şey O’nundur. Müslümanlardan olmakla emrolundum.
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ ﴿٩٢﴾
27/NEML SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve en etluvel kur’ân(kur’âne), fe menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe kul innemâ ene minel munzirîn(munzirîne).
Kur’an’a tabi olmakla da... Kim doğru yola yönelirse, ancak kendisi için yönelir. Kim de saparsa, de ki: -Ben ancak bir uyarıcıyım
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾
27/NEML SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulil hamdu lillâhi se yurîkum âyâtihî fe ta’rifûnehâ, ve mâ rabbuke bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Ve de ki: -Hamd Allah’a aittir. O, size ayetlerini gösterecek siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.