Mekke döneminde inmiştir. 112 âyettir. “Enbiyâ”, peygamberler demektir.

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ ﴿١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ikterabe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne).

İnsanların hesaba çekilme günü yaklaştı. Onlar hâlâ gaflet içinde, Kur’ân öğrenimine, Kur’ân öğretimine, İslâm’ı tebliğe, Kur’ân ilkelerinin yaşanmasına engel tedbirler alıyorlar, şeriattan yüz çeviriyorlar.

مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مَّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ ﴿٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illâstemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne).

Rablerinden gelen, okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân âyetlerinden her yeni ikazı alaya alırlarken kesinlikle ona kulak da kabartıyorlar.

لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّواْ النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلْ هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).

Akılları, gönülleri, Kur’ân üzerinde düşünmekten, anlamaktan uzak, eğlencede. Baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faliyetleri engelleyenler, İslâm aleyhinde propagandaya devam eden zâlimler, haksız tepki duyanlar, hakkı tanımayanlar gerçek düşüncelerini saklayarak kulaktan kulağa fısıltı yayıyorlar:
' Bu Muhammed, sizin gibi bir insan olmaktan öte biri midir? Göz göre göre aklınızı etki altına alan büyüleyici bir söze mi kapılıyorsunuz?'

قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî ya’lemul kavle fîs semâi vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu).

Peygamber:
' Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen her sözü bilir. Hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O’dur.' dedi.

بَلْ قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الأَوَّلُونَ ﴿٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), felye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn(evvelûne).

Onlar:
' Hayır, bunlar saçma sapan hayallerdir... Yok canım, o sözleri uydurmuştur... Hayır, hayır, o bir şâirdir... Böyle değilse eğer, özgürce sorumluluklarını yerine getiren önceki peygamberler gibi, o da bize hak peygamber olduğuna dair bir delil, maddî bir mûcize getirsin.' dediler.

مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn(yu’minûne).

Onlardan önce yok ettiğimiz, helâk ettiğimiz hiçbir memleket iman etmemişti. Onlar mı iman edecekler?'

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Biz senden önce de, ancak kendilerine vahiy ile irtibat kurduğumuz, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, liyâkatli, güvenilir erkekleri peygamber olarak görevlendirdik. Bilmiyorsanız bilenlere, kutsal kitapları bilenlere sorun.

وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ ﴿٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn(hâlidîne).

Biz peygamberleri yeyip içmeyen, beşer tabiatından uzak birer varlık haline getirmedik. Onlar bu dünyada ölümsüz, ebedî kalıcı da değiller.

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاء وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ ﴿٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknâl musrifîn(musrifîne).

Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Peygamberleri, sünnetimize, düzenimizin yasalarına uygun olarak, irademizin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselerle, mü’minlerle birlikte kurtardık. Allah’ın emirlerine cahilce davranarak âsi olanları, koyduğu kuralları tanımayanları, ağır-adaletsiz hükümler içeren kurallar koyanları, azgınları da yokettik.

لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Andolsun size, içinde haklarınızı ve sorumluluklarınızı, ilâhî emirleri ve günahtan korunma yollarını, dininizi, şeriatınızı, şanınızı şerefinizi yükseltecek hükümranlık esaslarını hatırlatan, insanı ve insanî değerleri anlatan bir kitap, Kur’ân indirdik. Hâlâ bu kitabın mahiyetini, manasını kavramayacak mısınız?

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ ﴿١١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne).

Biz, halkı zâlim, âsi, kâfir, duyarsız, temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen nice memleketleri kırıp geçirdik. Onlardan sonra başka milletler var ettik.

فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ ﴿١٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn(yerkudûne).

Onlar azâbımızın şiddetini hissettikleri zaman, hemen vasıtalarına binip topuklayarak yılgın bir vaziyette oradan kaçıyorlardı.

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ ﴿١٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn(tus’elûne).

'Yılgın vaziyette, vasıtalarınıza binip topuklayarak kaçmayın. Size verilen nimetlere, refaha, yurtlarınıza dönün. Bunlar hesaba çekilmenize vesile olacak.'

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿١٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

'Vay başımıza gelenlere! Gerçekten biz inkâr ile isyan ile baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, hakka riayet etmeyen zâlim kimselermişiz.' dediler.

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ ﴿١٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne).

Biz onları biçilmiş bir ekin ve sönen ocaklar haline getirinceye kadar, onların bu itirafları sürüp gider.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ ﴿١٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn(lâıbîne).

Biz gökleri ve yeri, ikisinin arasındaki varlıkları ve imkânları, oyun oynarken, eğlence sonucu, sebepsiz, hikmetsiz yaratmadık.

لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ ﴿١٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev eradnâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâılîn(fâılîne).

Eğer biz bir zevk, bir eğlence ile, bir eş, bir çocukla ilgilenmek isteseydik, bunu kendi nezdimizdekilerden seçer, ilgilenirdik. Biz böyle yapanlardan değiliz.

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ ﴿١٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel nakzifu bil hakkı alâl bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhikun, ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne).

Doğrusu, biz gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek bu hak kitabın, Kur’ân’ın getirdiklerini, bâtılın başına başına vururuz, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın ki, bâtıl o anda yok olup gitmiştir. Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı size yazıklar olsun.

وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ ﴿١٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn(yestahsirûne).

Göklerdeki ve yerdeki akıllı ve sorumlu varlıkların tamamı O’nun koyduğu düzenin içindedir. Kendi katında olanlar da, O’na kulluk ve ibadette ne büyüklük taslarlar, ne serkeşlik ederler, ne de yorulurlar.

يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ ﴿٢٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne).

Onlar gece ve gündüz Allah’ı tesbih ederler, usanmazlar.

أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ ﴿٢١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne).

Yoksa müşrikler yeryüzündekiler arasından tanrılar edindiler de, ölüleri onlar mı ölümünden önceki vasıflarla diriltecek?

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٢٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, yer ve göklerin nizamı, düzeni, dengesi bozulurdu. Arş’ın, sınırsız kudret ve iktidar makamının Rabbi olan Allah onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir.

لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ ﴿٢٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).

O yaptıklarından sorumlu değildir. Onlar ise hesaba, sorguya çekilecekler.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٢٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehazû min dûnihî âliheten, kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fe hum mu’ridûn(mu’ridûne).

Yoksa onu bırakıp, kulları durumundakilerden ilâhlar mı edindiler?
'Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların, milletimin okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân’ı, işte benden öncekilerin kutsal kitapları.' de. Hayır onların çoğu gerekçeli, hikmete dayalı indirilen, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitabı, Kur’ân’ı bilmiyorlar. Bu sebeple Kur’ân’dan, tevhidden, Allah’ın Rasûlüne itaatten yüz çeviriyorlar, Kur’ân öğretimini, Kur’ân ilkelerini, şeriatı engelleyici tedbirler alıyorlar.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿٢٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûni.

Senden önce özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdiğimiz her rasule, kesinlikle:
'Yalnızca ben hak ilâhım. Beni ilâh tanıyın, candan müslüman olarak bana bağlanın, saygıyla bana kulluk ve ibadet edin, yalnızca benim şeriatıma bağlanın, bana bo-yun eğin.' diye vahyetmeye devam ettik, hala da ediyoruz.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ ﴿٢٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhânehu, bel ıbâdun mukramûn(mukramûne).

Onlar:
'Sınırsız rahmeti ile hayat veren, yaşatan, koruyan, rahmetine, lütfuna, hayırlara mazhar eden Rahman olan Allah oğul edindi' dediler. Allah bundan münezzehtir. Melekler, Allah’ın kızları değil, bilâkis lütuf ve ihsana, ikrama mazhar olmuş kullardır.

لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ ﴿٢٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn(ya’melûne).

Onlar Allah’ın sözünü kesmeden, edeple dinlerler, konuşmazlar. Hep O’nun planına, O’nun koyduğu düzene göre hareket ederler.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ ﴿٢٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).

Allah onların aşikâre, saklı, gizli yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Allah’ın rızasına mazhar olmuş kullarından başkasına şefaat etmezler. Onlar korku içinde, Allah’ın emirlerine itina göstererek, saygıdan titrerler.

وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِّن دُونِهِ فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ ﴿٢٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem(cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne).

İçlerinden biri, faraza:
'Onun ötesinde ben de ilâhım' derse biz onu cehennemle cezalandırırız. Şirkte, inkârda, isyanda ısrar eden zâlimleri biz böyle cezalandırırız.

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).

Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, göklerin, yerin, yaşa-maya, ürün vermeye elverişsiz ve işlevsiz olduğunu, bizim onları, yaşamaya, ürün vermeye elverişli ve işlevli hale getirdiğimizi, göklerde ve yerde hayat-destek ortamları ve imkânları oluşturduğumuzu, bütün can-lıları, hayvanları, bitkileri sudan hazırlayıp var ettiğimizi görmüyorlar mı, anlamıyorlar mı? Bilimden birazcık nasibi olanlar hâlâ iman etmeyecekler mi?

وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٣١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ fîl ardı ravâsiye en temîde bi him ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Yeryüzüne, insanlar sarsılmasın diye ağır baskılı, oturaklı, derin temellere dayalı dağlar yerleştirdik. İstedikleri yerlere gide-bilsinler diye orada dağlar arasında geniş açık geçitler, yollar açtık.

وَجَعَلْنَا السَّمَاء سَقْفًا مَّحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ ﴿٣٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâs semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne).

Göğü de dengesi, çekimi ve düzeni kudretimizle korunan bir tavan haline getirdik. Kâfirler, Allah’ın kudret ve azametine delâlet eden gökteki delilleri görmekten, düşünmekten yüz çeviriyorlar.

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٣٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî halakal leyle ven nehâra veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri kendi yörüngesinde hareket etmekte, yüzmekte, dolaşmaktadır.

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ ﴿٣٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn(hâlidûne).

Ey Muhammed, senden önce de hiçbir beşere ebedî hayat vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi yaşayacaklar?

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿٣٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneten, ve ileynâ turceûn(turceûne).

Biz, sizi felâketli günlerin getireceği belâlarla, refahın doğuracağı sıkıntılarla imtihan ederken, her nefis, her canlı ölümü tadacaktır. Bizim huzurumuza getirilerek hesaba çekileceksiniz.

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٣٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzâllezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).

Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kafirler, seni gördükleri zaman:
'Sizin ilâhlarınızı, diline dolayan bu mu?' diyerek seni hep alay konusu yaparlar. Halbuki onlar, Rahmet sahibi Rahman olan Allah’ın kitabını inkâr edenlerin ta kendileridir.

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ ﴿٣٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hulikal insânu min acelin, se urîkum âyâtî fe lâ testa’cilûni.

İnsan kokmuş balçıktan, acûl tabiatlı yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi, mûcizelerimi, tehdidimin doğruluğunu göstereceğim. Benden bunu acele istemeyin.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).

'Söylediklerinde doğru isen, ne zaman gerçekleşecek bu tehdit, bu nihaî yargı?' diyorlar.

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٣٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâra ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).

Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler, yüzlerinden ve sırtlarından saran ateşi bertaraf edemeyecekleri, kendilerine yardım edilemeyecek zamanı bir bilseler!

بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٤٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

Doğrusu bu azap onlara, ansızın gelecek ve onları şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne tevbeleri ve özür dilemeleri sebebiyle cezaları geciktirilecek, ne de kendilerine göz açtırılacaktır.

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٤١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Kesinlikle senden önceki Rasullerle alay edildi. Onları, alaya alanları, alay konusu etmeye devam ettikleri şeyin gücü kuşattı, işlerini bitirdi.

قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٤٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne).

'Geceleyin ve gündüz sizi Rahman olan Allah’tan kim koruyacak?' de. Buna rağmen, onlar Rablerini zikirden, Rablerinin övünç kaynağı Kur’ân’dan, Kur’ân’ı tebliğden yüz çeviriyorlar, şeriatı engelleme tedbirleri alıyorlar.

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ ﴿٤٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasra enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn(yushabûne).

Yoksa, kendilerini bize karşı savunacak, bizim dışımızda, kullarımız durumundakilerden ilâhları mı var? Onlar kendilerine ve birbirlerine bile yardım edecek güçte değiller. Onlar bizden alâka, destek ve dostluk da görmezler.

بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿٤٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur(umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fe humul gâlibûn(gâlibûne).

Doğrusu onlara da, atalarına da zevk-u sefa içinde hayat yaşattık. Hatta o ömür, onlara uzun bile geldi. Şimdi yurtlarını her taraftan işgal edip topraklarını aldığımızı, boyunlarını vurduğumuzu, kendilerini esir edip sıkıştırdığımızı hâlâ görmüyorlar mı? Bu durumda galip olanlar, üstün gelenler onlar mı?

قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاء إِذَا مَا يُنذَرُونَ ﴿٤٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne).

'Ben, sizi kesinlikle vahy ile uyarı-yorum' de. Hak ve hakikate, çevresindeki olup bitenlere karşı sağır kesilenler, uyarıl-maya devam edilirken de hakka daveti duymazlıktan gelirler.

وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿٤٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

Onlara, Rabbinin azâbından ufak bir esinti dokunsa hiç şüphesiz:
'Vah bize, hakikaten biz şirkte, inkârda, isyanda ısrar eden zâlim kimselermişiz' derler.

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ ﴿٤٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardalin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne).

Biz, Kıyamet gününün gerçekleşmesi dolayısıyla herkesin amellerine, haklarına, mükâfatlarına ve cezalarına göre ebedî hayattaki mevkilerini belirleyecek adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan iş, bir hardal tanesi kadar da olsa, onu adâlet terazisine getiririz. Hesap görenler olarak biz herkese yeteriz.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاء وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٤٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttakîn(muttakîne).

Biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a hakkı bâtıldan, helâli haramdan, imanı küfürden ayıran bilgileri içeren şeriat, mûcizeler vermiş, düşmanlarına karşı zafer ihsan etmiş, Tevrat’ı lütfetmiştik. O, takvâ sahipleri için, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler için bir ışık ve bir öğüt idi.

الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ ﴿٤٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn(muşfikûne).

Allah’a sığınanlar, saklı-gizli hallerinde, görmedikleri halde, gıyaben Rablerinden korkanlardır, O’na saygı duyanlardır. Onlar Kıyamet’in kopacağı ânın dehşeti dolayısıyla korku içinde Allah’ın emirlerine itina gösterenlerdir.

وَهَذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ﴿٥٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hâzâ zikrun mubârakun enzelnâhu, e fe entum lehu munkirûn(munkirûne).

İşte bu okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân da, indirdiğimiz hayrı öğreten, insanlara faydalı, kutsal bir kitaptır, hayırlı bereketli bir öğüttür, bir ikazdır. Şimdi onu mu inkâr ediyorsunuz?

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ ﴿٥١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne).

Biz, peygamber olarak görevlendirilmeden önce İbrâhim’e, doğruluk olgunluk, akıl yürütme, tahlil kabiliyeti ve ufuk aydınlığı nasip etmiştik. Biz onun olgunluğu ve üstün hasletlere sahip olmayı hak ettiğini biliyorduk.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ ﴿٥٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne).

Hani İbrâhim babasına ve kavmine:
'Şu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?' demişti.

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءنَا لَهَا عَابِدِينَ ﴿٥٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn(âbidîne).

Onlar:
'Atalarımızı bunlara taparken gör-dük' dediler.

قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٥٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn(mubînin).

'Andolsun ki, sizler de atalarınız da, tamamen başlarına buyruk bir hayat, koyu bir cehalet, dalâlet ve bozuk düzen içindesiniz' dedi.

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ ﴿٥٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne).

Onlar:
'Bize hak, doğru bir mesaj mı getirdin, yoksa sen şaka mı ediyorsun?' dediler.

قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ ﴿٥٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn(şâhidîne).

İbrâhim:
'Hayır! Şaka yapmıyorum. Rabbiniz gökleri ve yeri ilk önce, benzersiz yaratan, göklerin ve yerin yaratıcısı, düzeninin hâkimi, Rabbidir. Ben de buna inanan ve tasdik edenlerdenim.' dedi.

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ ﴿٥٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne).

'Allah’a yemin ederim ki, siz ikbalinize ve istikbalinize sırt çevirerek ayrılıp gittikten sonra, ağaçtan yontularak, metalden dökülerek yapılan heykellerinize, putlarınıza bir oyun oynayacağım.' dedi.

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ ﴿٥٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe cealehum cuzâzen illâ kebîran lehum leallehum ileyhi yerciûn(yerciûne).

Sonunda İbrâhim onların büyük putlarının dışında, bütün putlarını paramparça etti. Büyük puta başvururlar diye düşündü.

قَالُوا مَن فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ ﴿٥٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn(zâlimîne).

Onlar:
'Tanrılarımıza bunu kim yaptı. Kesinlikle o zâlimlerden, saygısızlardan biridir' dediler.

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ ﴿٦٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu).

Bazıları:
'İbrâhim denilen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk' dediler.

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ ﴿٦١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne).

'O halde onu halkın gözü önüne çıkarın. Olur ki, onu teşhis ederler.' dediler.

قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ ﴿٦٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

İbrâhim gelince:
'Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın, ey İbrâhim?' dediler.

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ ﴿٦٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn(yentıkûne).

'Hayır. Bu işi onların büyüğü, şu büyük put yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara, şu yerdekilere sorun.' dedi.

فَرَجَعُوا إِلَى أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٦٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe raceû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn(zâlimûne).

Bunun üzerine akılları başlarına gelerek mantıklı düşündüler. Birbirlerine dönüp:
'Siz, evet siz bu cansız putlara kulluk ve ibadet etmekle kendilerine haksızlık eden zâlimlersiniz' dediler.

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُؤُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلَاء يَنطِقُونَ ﴿٦٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne).

Sonra da eski kafalarına, eski inanç ve tartışmalarına döndüler.
'Sen bunların konuşmayacağını pekâlâ biliyorsun' dediler.

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ ﴿٦٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum.

İbrâhim:
'Öyleyse, siz Allah’ı bırakıp kulları durumundaki, size hiçbir fayda sağlamayan, hiç zarar veremeyecek olan putlara hâlâ tapacak mısınız?' dedi.

أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâhi, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

'Size de, Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden taptıklarınıza da yazıklar olsun. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?'

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ ﴿٦٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne).

Bir kısmı, saray ileri gelenleri:
'Eğer bir şey yapmakta kararlı iseniz, şunu yakın da, tanrılarınıza yardım edin, öclerini alın' dediler.

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿٦٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

Biz:
'Ey ateş, İbrâhim’e karşı serin, zararsız ve selâmet yeri ol' dedik.

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ ﴿٧٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).

Ona bir kötülük planı hazırlamak istediler. Fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ ﴿٧١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâhu ve lûtan ilâl ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).

Onu da, Lût’u da, âlemler için, insanlar için kutsal kıldığımız topraklara ulaştırıp kurtardık.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ ﴿٧٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileten, ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).

Ona İshak’ı bağışladık. Üstelik dileğinden de fazlasını, torun olarak Yâkub’u verdik. Her birini, dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi mü’minler, sâlih kimseler olarak yetiştirdik.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ ﴿٧٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâti, ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).

Onları, var ettiğimiz planın gereği, doğru yolu gösteren imamlar, önderler olarak hazırlayıp yetiştirdik. Onlara, dünya ve âhiret için hayırlı işler yapmayı, Allahın emirlerini yerine getirmeyi, namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılmayı, vicdanı, serveti, sosyal bünyeyi arındıran, berekete vesile olan zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygıyla bize kulluk ve ibadet eden kimselerdi.

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ ﴿٧٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâise, innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne).

Lût’u da hatırlayarak insanlara anlat. Biz ona hikmete dayalı hükümranlık yargı ve icra yetkesi, şeriat ve ilim verdik. Onu çirkin işler yapmakta olan memleketten, Sodom’dan kurtardık. Onlar, bilinçli olarak tepelerinden tırnaklarına kadar kötülüğe batmış, doğru ve mantıklı düşünmenin, hakça bir düzenin dışına çıkan fâsık, âsi, bozguncu bir kavim idi.

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿٧٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn(sâlihîne).

Lût’u rahmet deryamıza gark ettik. O dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi mü’minlerden, sâlih kimselerdendi.

وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

Nûh’u da hatırlayarak insanlara anlat. Hani Nûh, daha önce niyaz etmişti. Onun duasını kabul edip, dileğini yerine getirdik. Kendisini, ailesini, iman edenleri büyük sıkıntıdan kurtardık.

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٧٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Âyetlerimizi, mûcizelerimizi yalanlayan kavimden onu koruduk. Onlar bilinçli olarak serâpâ suça, günaha batmış bir kavimdi. Onların hepsini tufanda boğduk.

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ ﴿٧٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne).

Dâvûd ve Süleyman’ı da hatırlayarak insanlara anlat. Hani onlar ziyan verilmiş ekili bir tarla konusunda muhakemeler yaparak hükümler veriyorlardı. Bir kavmin davar sürüsü birilerinin ekinine girip yayılmıştı. Biz de onların, bu tür görevler yapan hakimlerin hükümlerini, idarecilerin tasarruflarını denetlemeye, tesbite devam ediyoruz.

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ ﴿٧٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne).

Süleyman’ın dava konusu yapılan ihtilâfı daha iyi anlamasını biz sağlamıştık. Biz onların her birine hikmete dayalı hükümranlık yargı ve icra yetkisi, şeriat ve ilim vermiştik. Dâvûd ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları da emrimize boyun eğdirmiştik. Bunları biz yapmaktaydık.

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ ﴿٨٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne).

Ona, sizi savaşta koruması için zırh yapma tekniğini öğrettik. Artık şükredecek misiniz?

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ ﴿٨١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilâl ardılletî bâraknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne).

Süleyman’ın faydalanması için de, bereketli, kutsal kıldığımız topraklara doğru, onun planlamasına göre kasırga gibi şiddetli esen rüzgârı verdik. Her şey bizim ilmimiz, irademiz, planımız dâhilinde ger-çekleşmeye devam etmektedir.

وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ ﴿٨٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne).

Şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık yapan ve bunun dışında başka işler görenleri de onun hizmetine verdik. Onları biz denetim altında tutuyorduk.

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴿٨٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn(râhimîne).

Eyyûb’u da hatırlayarak insanlara anlat. Hani Rabbine:
'Bana bir dert, başıma uzun süren bir hastalık geldi. Sana sığındım. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.' diye niyaz etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ ﴿٨٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne).

Onun duasını kabul ettik. Başına gelen dertten, hastalıktan onu kurtardık. Katımızdan bir rahmet, bizi tanımada, candan müslüman olarak bize bağlanmada, saygıyla bize kulluk ve ibadette daim olanlara bir hâtıra, inkâr edenlere de bir uyarı olmak üzere, kaybettiği nüfusunu bir kat artırarak ona yeni bir nesil verdik.

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ ﴿٨٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl(zelkifli), kullun mines sâbirîn(sâbirîne).

İsmâil, İdris ve Zülkifl’i de hatırlayarak insanlara anlat. Hepsi de sabırla mücadeleye devam eden, metanetli kimseler-dendi.

وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿٨٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn(sâlihîne).

Onları rahmet deryamıza gark ettik. Onlar dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi mü’minler, sâlih kimseler arasındadır.

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ ﴿٨٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne).

Balina mahkûmunu, (Yûnus’u) da hatırlayarak insanlara anlat. Hani o kavminin tutumundan dolayı öfkeye kapılarak çekip gitmişti. Bizim, kendisini darda koymayacağımızı, sıkıştıramayacağımızı sanmıştı. Balığın karnında karanlıklar içinde:
'Hak ilâh yalnızca sensin. Seni tenzih ve tesbih ederim. Zâlimlerden, âsilerden oldum.' diye niyaz etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne).

Bunun üzerine onun duasını kabul et-tik. Onu, gamdan, üzüntüden kurtardık. Onu kurtardığımız gibi, bugün şuurlu ve kâmil mü’minleri de kurtarıyoruz.

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ ﴿٨٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne).

Zekeriyyâ’yı da hatırlayarak insanlara anlat. Hani Rabbine:
'Rabbim beni yalnız, çocuksuz, tek ba-şıma bırakma. Sen en hayırlı, bâki olan vârissin. Her şey sonunda senindir.' diye niyaz etmişti.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ ﴿٩٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festecebnâ lehu, ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevcehu, innehum kânû yusâriûne fîl hayrâti ve yed’ûnenâ ragaben ve reheben, ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne).

Onun da duasını kabul ettik. Ona Yahyâ’yı ihsan ettik. Eşini de, kendisi için çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Bütün peygamberler, dünya ve âhiret için en hayırlı işlerde, Allah’ın emirlerini yerine getirmede koşuşuyorlardı. Umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Onlar tam bir samimiyetle, kulluk ve itaat şuuruna ererek saygı ile bize bağlı idiler.

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿٩١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne).

Namusunu koruyan, beline sahip olan Meryem’i an. Rahmetimizle var ettiğimiz düzenin bir bölümü olan ruhumuzdan nûrânî dalgalar halinde Îsâ’nın bütün hücrelerine ruh yayarak hayat verdik, onu bilinçlendirdik. Meryem’i ve oğlunu âlemlere, insanlara, cinlere ve meleklere kudretimizi gösteren bir mûcize olarak ortaya koyduk.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ ﴿٩٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûni.

Bir tek ümmet, yalnızca bu sizin üm-metinizdir. Bir tek din, zamanla değişmeyen tabiî hukuk kurallarını içeren din, yalnızca bu sizin dininiz, bu sizin şeriatınız İslâm’dır. Ben de sizin Rabbinizim. O halde beni ilâh tanıyın, candan müslüman olarak bana teslim olun, saygıyla bana kulluk ve ibadet edin, benim şeriatıma bağlanın, bana boyun eğin.

وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ ﴿٩٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne).

İnsanlar, aralarındaki, düzenlerini, işlerini, birliklerini, güçlerini, yönetimlerini, ekonomilerini ve dinlerini parçaladılar. Hepsi bizim huzurumuza gelip hesap verecekler.

فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ ﴿٩٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yihî, ve innâ lehu kâtibûn(kâtibûne).

Kim mü’min olarak, gevşekliği bırakıp, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarından ve İslâmî düzenden sorumlu olduğu kısmını hayata geçirir, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün kendisini ilgilendiren alanda bollaşmasını sağlarsa, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olursa, cârî-kalıcı hayırlardan-sâlih amellerden imkânları dâhilindekini işlerse, gayretinin, çalışmasının, hâlis niyetinin, emeğinin karşılığı inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onun lehine bunları kaydediyoruz.

وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿٩٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn(yerciûne).

Günahları sebebiyle helâk ettiğimiz bir memleket halkının dünyaya tekrar dön-memeleri, tevbeye fırsatlarının olmaması kesin, diriltilmemeleri, huzurumuzda hesaba çekilmemeleri imkânsızdır.

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ ﴿٩٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne).

Onlar her dere ve tepeden akın edip çıkan Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddinin, yollarının açıldığı zamana, kıyametin kopacağı âna kadar berzah âleminde kalırlar.

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿٩٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şâhısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne).

Gerçek vaat, tehdit, ölüm ve Kıyamet yaklaştığında, işte o zaman kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin gözleri belerir.
'Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz bu durumdan habersizmişiz. Hayır, hayır, biz inkârda, isyanda, şirkte ısrar eden zâlim kimselermişiz.' derler.

إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ ﴿٩٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem(cehenneme), entum lehâ vâridûn(vâridûne).

Siz ve Allah’ı bırakıp, kulları durumundaki taptıklarınız Cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.

لَوْ كَانَ هَؤُلَاء آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٩٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Onlar tanrı olsalardı, oraya girmezlerdi. Halbuki hepsi orada ebedî kalacaklar.

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ ﴿١٠٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn(yesmeûne).

Orada onlar inlerler, hiçbir şey de duymazlar, duyma organlarını kullanamazlar, hiçbir şeyden haberleri olmaz.

إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ ﴿١٠١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne sebekat lehum minnâl husnâ ulâike anhâ mub’adûn(mub’adûne).

Amelleri sebebiyle tarafımızdan, kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlar, işte onlar, cehennemden uzak tutulurlar.

لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ ﴿١٠٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesmeûne hasîsehâ, ve hum fî mâştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne).

Bunlar cehennemin uğultusunu duymazlar. Bunlar, canlarının çektiği, istedikleri nimetler içinde ebedî yaşarlar.

لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ ﴿١٠٣﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâiketu, hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne).

O en büyük dehşet, kıyamet dahi, onları tasalandırmaz. Melekler, kendilerini:
'İşte bu, size va’dedilmiş olan mutlu gününüzdür.' diyerek karşılarlar.

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ ﴿١٠٤﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduhu, va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne).

Divan kâtiplerinin yazılı evrakıtomar haline getirdikleri gibi göğü toplayıp düreceğimiz günü hatırından çıkarma. Yoktan var etmeye başladığımız ilk gündekine benzer şekilde onu yeniden yaratacağız. Bu, üzerimize aldığımız bir vaattir. Biz va’dettiğimizi yaparız.

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ ﴿١٠٥﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).

Andolsun ki, Levh-i Mahfuz’dan, önceki kutsal kitaplardan sonra Zebûr’da da, yeryüzüne, kutsal topraklara, ebedî Cennet yurduna, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyen, kesinlikle benim şeriatıma bağlanan, bana boyun eğen sâlih kullarımın vâris olacağını yazmıştık.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ ﴿١٠٦﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne).

Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadete devam ederek görevlerini yerine getiren toplumların ve inkâr eden toplulukların hayrına haklarını, sorumluluklarını ve mükâfatlarını bildirmek için bu Kur’ân’da kesinlikle yeterli öğüt, uyarı ve tebligat vardır.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٧﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).

Yâ Muhammed, rahmetimizin ve merhametimizin gereği, biz seni kesinlikle bütün âlemlerin, insanların ve cinlerin, varlıkların tamamının hayrına, haklarının korunması için özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, rahmet peygamberi olarak görevlendirip gönderdik.

قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٠٨﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun, fe hel entum muslimûn(muslimûne).

'Bana, kesinlikle, sizin ilâhınızın bir tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık bu ilâhî vahyi kabullenip, bir ilâha kulluk ve ibadeti benimsiyor, İslâm’da karar kılıyor musunuz?' diye ilan et.

فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَى سَوَاء وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ ﴿١٠٩﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâin, ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn(tûadûne).

Eğer İslâm’a girmeye, müslümanca yaşamaya, Kur’ân’a, sırtlarını çevirirler, güç ve iktidarlarını kullanarak, baskı ve zulme, halkı yönlendirmeye devam ederlerse:
'Müslümanlara yaptıklarınızı savaş ilanı sayıyor, ben de aynı şekilde, mükellefiyetlerinizi bildirerek size savaş ilan ediyorum. Tehdit olunduğunuz savaşın yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.' diyerek ültümatom ver.

إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ ﴿١١٠﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn(tektumûne).

'Allah açığa vurduğunuz sözlerinizi ve fiillerinizi bilir, gizlediklerinizi de bilir.'

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ ﴿١١١﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin).

'Belki cezanın tehiri sizin için ağır bir imtihan sebebidir, belki de bir vakte kadar daha dünya nimetlerinden faydalanmadır, bir mühlettir, bilmiyorum.'

قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ﴿١١٢﴾

21/ENBİYÂ SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbıhkum bil hakk(hakkı), ve rabbunâr rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne).

'Rabbim, onlar hakkında hakkaniyetle, adâletle hükmünü ver, icraat yap. Bizim Rabbimiz Rahmet sahibi Rahman olan Allah’tır. İsnat ettiğiniz yakıştırmalarınıza karşı, yardımına sığınılacak olandır.' de.