Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Kasas” kelimesinden almıştır. Kasas, kıssalar anlamında olup Kur’an’da geçen kıssa ve olaylar için kullanılır.

طسم ﴿١﴾

28/KASAS SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tâ sîn mîm.

TT. S. M.

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾

28/KASAS SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).

Bu (harf) ler bu apaçık Kitabın mucizeleridir.

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٣﴾

28/KASAS SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

İnanan bir toplum için, Musa ile Firavun'un bir kısım haberini sana doğru olarak anlatmaktayız.

إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ ﴿٤﴾

28/KASAS SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fir’avne alâ fîl ardı ve ceale ehlehâ şiyean yestad’ıfu tâifeten minhum yuzebbihu ebnâehum ve yestahyî nisâehum, innehu kâne minel mufsidîn(mufsidîne).

Firavun yeryüzünde despotça davrandı. Halkını sınıflara ayırıp onlardan bir grubu ezip sömürüyor, kızlarını yaşatıp oğullarını kesiyordu. O, bir bozguncu idi.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ ﴿٥﴾

28/KASAS SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nurîdu en nemunne alâllezînestud’ıfû fîl ardı ve nec’alehum eimmeten ve nec’alehumul vârisîn(vârisîne).

Yeryüzünde güçsüzleştirilip ezilenlere lütfederek diledik ki onları önderler ve varisler yapalım.

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ ﴿٦﴾

28/KASAS SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve numekkine lehum fîl ardı ve nuriye fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ minhum mâ kânû yahzerûn(yahzerûne).

Ve onları yeryüzüne yerleştirelim, Firavun, Haman ve ordularına, korktukları şeyi gösterelim.

وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٧﴾

28/KASAS SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîhi, fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn(murselîne).

Musa'nın annesine: 'Onu emzir, ancak ne zaman onun can güvenliğinden endişelenirsen onu ırmağa at. Korkma, üzülme. Biz onu sana döndürecek ve onu elçilerden biri yapacağız,' diye vahyettik.

فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ ﴿٨﴾

28/KASAS SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Feltekatahû âlu fir’avne li yekûne lehum aduvven ve hazenâ(hazenen), inne fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ kânû hâtıîn(hâtıîne).

Nihayet Firavun'un ailesi, kendileri için bir düşman ve üzüntü kaynağı olacak o bebeği aldı. Firavun, Haman ve orduları suçlular idiler.

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٩﴾

28/KASAS SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâletimraetu fir’avne kurratu aynin lî ve leke, lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Firavun'un karısı, 'Gözümüz aydın olsun. Onu öldürme. Belki bize yararı dokunur, yahut onu evlat ediniriz.' Hiç bir şeyden haberleri yoktu.

وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٠﴾

28/KASAS SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve asbaha fuâdu ummi mûsâ fârigâ(fârigan), in kâdet le tubdî bihî lev lâ en rabatnâ alâ kalbihâ li tekûne minel mu’minîn(mu’minîne).

Musa'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. İnanması için gönlünü pekiştirmeseydik, neredeyse durumu açığa vuracaktı

وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١١﴾

28/KASAS SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Kızkardeşine, 'Onu izle,' dedi. O da kimse farketmeden uzaktan izledi.

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ ﴿١٢﴾

28/KASAS SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve harramnâ aleyhil merâdıa min kablu fe kâlet hel edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn(nâsıhûne).

Önceden, onun süt annelerini kabul etmemesini sağladık. Nihayet (kızkardeşi), 'Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranacak bir aileyi göstereyim mi?' dedi.

فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٣﴾

28/KASAS SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe radednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Böylece onu annesine döndürdük ki gözü aydınlansın, üzülmesin ve ALLAH'ın sözünün gerçek olduğunu bilsin. Ne var ki çokları bilmez.

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٤﴾

28/KASAS SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ belega eşuddehu vestevâ âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Erginlik çağına gelip olgunlaşınca ona bilgelik ve bilgi verdik. İyi davrananları böyle ödüllendiririz.

وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

28/KASAS SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvihî, festegâsehullezî min şîatihî alâllezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş şeytân(şeytâni), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).

Halkının haberi olmadığı bir sırada kente girmişti. Orada iki adamın kavga ettiklerini gördü; biri onun tarafından (İbrani), diğeri de düşman tarafından (Mısırlı) idi. Tarafından olan adam düşmanına karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa da ötekine bir yumruk indirip işini bitirdi. 'Bu şeytanın bir işidir; o bir düşmandır, apaçık bir saptırıcıdır,' dedi.

قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿١٦﴾

28/KASAS SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi innî zalemtu nefsî fagfirlî fe gafera lehu, innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

'Rabbim,' dedi, 'ben kendime haksızlık ettim, beni bağışla.' O da onu bağışladı. Çünkü O Bağışlayandır, Rahimdir.

قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ ﴿١٧﴾

28/KASAS SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi bimâ en’amte aleyye fe len ekûne zahîran lil mucrimîn(mucrimîne).

'Rabbim,' dedi, 'bana bağışladığın nimetlere karşılık olarak bundan böyle suçlulara yardım etmeyeceğim.'

فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ ﴿١٨﴾

28/KASAS SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe asbaha fîl medîneti hâifen yeterakkabu fe izâllezîstensarahu bil emsi yestasrihuhu, kâle lehu mûsâ inneke le gaviyyun mubîn(mubînun).

Korku içinde, etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Kendisinden dün yardım istemiş olan adam, feryad ederek yine kendisinden yardım istiyordu. Musa ona, 'Belli ki sen bir belalısın,' dedi.

فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ ﴿١٩﴾

28/KASAS SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ en erâde en yabtışe billezî huve aduvvun lehumâ kâle yâ mûsâ e turîdu en taktulenî kemâ katelte nefsen bil emsi in turîdu illâ en tekûne cebbâren fîl ardı ve mâ turîdu en tekûne minel muslihîn(muslihîne).

Ortak düşmanlarını yakalamak isteyince, 'Musa, dün birisini öldürdüğün gibi bu gün de beni mi öldürmek isitiyorsun? Sen, yeryüzünde erdemli biri olmak istemiyorsun; bir zorba olmak istiyorsun,' dedi.

وَجَاء رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ ﴿٢٠﴾

28/KASAS SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve câe raculun min aksal medîneti yes’â kâle yâ mûsâ innel melee ye’temirûne bike li yaktulûke fahruc innî leke minen nâsıhîn(nâsıhîne).

Şehrin öte yanından koşa koşa gelen bir adam, 'Musa, ileri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Çabuk burayı terket; ben sana öğüt vermekteyim,' dedi.

فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٢١﴾

28/KASAS SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe harace minhâ hâifen yeterakkabu, kâle rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Korku içinde, çevreyi kollayarak oradan kaçtı. 'Rabbim, beni şu zalim toplumdan kurtar,' dedi.

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ ﴿٢٢﴾

28/KASAS SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl(sebîli).

Medyen'e doğru yönelince, 'Umarım Rabbim beni doğruya iletir,' dedi.

وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ ﴿٢٣﴾

28/KASAS SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumraeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr(kebîrun).

Medyen suyuna vardığında, orada hayvanlarını sulayan halktan bir grup buldu. Onların gerisinde itilip kakılan iki kadın gördü. Onlara, 'Ne yapmak istiyorsunuz?' dedi. 'Çobanlar sulayıp çekilmeden sulayamayız. Babamız da çok yaşlı bir adamdır,' dediler.

فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ ﴿٢٤﴾

28/KASAS SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilâz zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr(fakîrun).

Onlar için suladı, sonra gölgeye çekildi ve, 'Rabbim, senin bana bağışlayacağın her şeye muhtacım,' dedi.

فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٢٥﴾

28/KASAS SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe câethu ıhdâhumâ temşî alâstihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Çok geçmeden onlardan birisi utana utana ona doğru yürüyerek geldi ve 'Babam, bizim için sulamana karşılık olarak sana ücret vermek istiyor,' dedi. Onunla karşılaşıp ona başından geçenleri anlatınca o, 'Korkma,' dedi, 'Zalim topluluktan kurtulmuş bulunuyorsun.'

قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ ﴿٢٦﴾

28/KASAS SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet ıhdâhumâ yâ ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certel kaviyyul emîn(emînu).

Onlardan biri, 'Babacığım, ona iş ver. O, senin ücretle tuttuklarının en iyisidir; hem güçlü, hem de güvenilir biri,' dedi.

قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿٢٧﴾

28/KASAS SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innî urîdu en unkihake ihdâbneteyye hâteyni alâ en te’curanî semâniye hıcec(hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indike, ve mâ urîdu en eşukka aleyke, se tecidunî in şâallâhu mines sâlihîn(sâlihîne).

Dedi ki, 'Bana sekiz hac boyunca çalışman koşuluyla seni şu kızlarımdan biriyle nikahlamak istiyorum. Dilersen onu on (yıl)a tamamlayabilirsin. Sana zorluk çıkarmak istemiyorum. ALLAH dilerse, beni erdemli davranan biri olarak bulacaksın.'

قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ ﴿٢٨﴾

28/KASAS SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle zâlike beynî ve beyneke, eyyemâl eceleyni kadaytu fe lâ udvâne aleyye, vallâhu alâ mâ nekûlu vekîl(vekîlun).

Dedi ki, 'Bu, seninle benim arasında bir sözleşmedir. Hangi süreyi yerine getirirsem bana düşmanlık yok. Konuştuklarımıza ALLAH garantördür,' dedi.

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ ﴿٢٩﴾

28/KASAS SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ kadâ mûsâl ecele ve sâra bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn(testalûne).

Musa, o süreyi bitirip ailesiyle birlikte yola çıkınca Tur'un yamacında bir ateş gördü ve ailesine, 'Burada dur, ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir haber veya bir ateş koru getiririm de onunla ısınırsınız,' dedi.

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٣٠﴾

28/KASAS SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâraketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).

Oraya varınca (yanan) ağacın bulunduğu kutsal bölgede, sağ yamacın kenarından kendisine seslenildi: 'Musa, Ben evrenlerin Rabbi ALLAH'ım.'

وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ ﴿٣١﴾

28/KASAS SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve en elkı asâke, fe lemmâ raâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiran ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn(âminîne).

'Değneğini at.' Onu bir yılan gibi titreşir görünce, ardına bile bakmadan dönüp kaçtı. 'Musa, dön, korkma, sen güvencedesin.'

اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ ﴿٣٢﴾

28/KASAS SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rahbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâihî, innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

'Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kanatlarını katlayıp indir. Bu ikisi, Firavun ve ileri gelen ekibine Rabbinden iki delildir. Onlar yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.'

قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ ﴿٣٣﴾

28/KASAS SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi innî kateltu minhum nefsen fe ehâfu en yaktulûni.

Dedi ki, 'Rabbim, ben onlardan bir kişiyi öldürmüştüm. Beni öldüreceklerinden korkarım.'

وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ ﴿٣٤﴾

28/KASAS SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ahî hârûnu huve efsahu minnî lisânen fe ersilhu maiye rid’en yusaddıkunî, innî ehâfu en yukezzibûni.

'Ayrıca, kardeşim Harun benden daha iyi konuşur. Onu benimle birlikte, beni destekleyen bir yardımcı olarak gönder. Beni yalanlamalarından korkarım.'

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ ﴿٣٥﴾

28/KASAS SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle se neşuddu adudeke bi ahîke ve nec’alu lekumâ sultânen fe lâ yasılûne ileykumâ bi âyâtinâ, entumâ ve menittebeakumel gâlibûn(gâlibûne).

Dedi ki, 'Senin pazunu kardeşinle güçlendireceğiz ve ikinize öyle bir yetki vereceğiz ki size dokunamıyacaklar. Siz ikiniz ve sizi izleyenler mucizelerimizle zafer kazanacaksınız.'

فَلَمَّا جَاءهُم مُّوسَى بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ ﴿٣٦﴾

28/KASAS SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteran ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).

Musa onlara apaçık ayet ve mucizelerimizle gidince, 'Bu ancak uydurma bir büyüdür. Biz böyle bir şeyi önceki atalarımızdan işitmedik,' dediler.

وَقَالَ مُوسَى رَبِّي أَعْلَمُ بِمَن جَاء بِالْهُدَى مِنْ عِندِهِ وَمَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿٣٧﴾

28/KASAS SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle mûsâ rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî ve men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dârı), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).

Musa dedi ki, 'Rabbim, kendisinden bir hidayetle gelenin kim olduğunu ve sonunda kimin kazançlı çıkacağını iyi bilir. Zalimler kesinlikle başaramazlar.'

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِّي صَرْحًا لَّعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ ﴿٣٨﴾

28/KASAS SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhâl meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alât tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).

Firavun, 'Ey ileri gelenler, ben sizin için benden daha iyi bir tanrı bilmiyorum. Haman, benim için balçığın üzerinde ateş yakarak tuğla hazırla ve Musa'nın tanrısına ulaşabilmem için bir kule yap. Ben onun yalancı olduğuna inanıyorum,' dedi.

وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ ﴿٣٩﴾

28/KASAS SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vestekbere huve ve cunûduhu fîl ardı bi gayril hakkı ve zannû ennehum ileynâ lâ yurceûn(yurceûne).

O ve ordusu yeryüzünde haksız yere büyüklendi ve bize dönmeyeceklerini sandılar.

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ ﴿٤٠﴾

28/KASAS SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemm(yemmi), fanzur keyfe kâne âkıbetuz zâlimîn(zâlimîne).

Onları ve ordusunu yakalayıp denize attık. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna dikkat et.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ ﴿٤١﴾

28/KASAS SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilân nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).

Onları, ateşe çağıran önderler kıldık; diriliş gününde de yardım görmezler.

وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُم مِّنَ الْمَقْبُوحِينَ ﴿٤٢﴾

28/KASAS SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve etba’nâhum fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeti hum minel makbûhîn(makbûhîne).

Bu dünyada onları lanetle yaftaladık, diriliş gününde de aşağılanacaklardır.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِن بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٤٣﴾

28/KASAS SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe min ba’di mâ ehleknâl kurûnel ûlâ besâire lin nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

İlk nesilleri (Nuh, Hud, Salih, Lut ve Şuayb'ın halklarını) yok ettikten sonra Musa'ya, halkı aydınlatan bir kılavuz ve rahmet olarak kitabı verdik; belki öğüt alırlar diye.

وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ ﴿٤٤﴾

28/KASAS SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kunte bi cânibil garbiyyi iz kadaynâ ilâ mûsâl emre ve mâ kunte mineş şâhidîn(şâhidîne).

Musa'ya emri ilettiğimiz zaman sen batı tarafında bulunmuyordun; sen tanık değildin.

وَلَكِنَّا أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ ﴿٤٥﴾

28/KASAS SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâkinnâ enşe’nâ kurûnen fe tetâvele aleyhimul umur(umuru), ve mâ kunte sâviyen fî ehli medyene tetlû aleyhim âyâtinâ, ve lâkinnâ kunnâ mursilîn(mursilîne).

Fakat biz bir çok nesiller yarattık. Üzerinden çok zaman geçti. Sen Medyen halkı arasında bulunup ayetlerimizi okuyor da değildin. Ancak, biz elçiler göndeririz.

وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٤٦﴾

28/KASAS SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

(Musa'ya) Seslendiğimizde Tur'un yamacında da bulunmuyordun. Ancak, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (sana bilgi veriyoruz); belki öğüt alırlar.

وَلَوْلَا أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٧﴾

28/KASAS SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne).

Kendi elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde, 'Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de senin ayetlerine uysaydık ve inananlardan olsaydık,' diyemesinler diye...

فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَى أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَى مِن قَبْلُ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ ﴿٤٨﴾

28/KASAS SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû lev lâ ûtiye misle mâ ûtıye mûsâ, e ve lem yekfurû bimâ ûtiye mûsâ min kablu, kâlû sihrâni tezâhera, ve kâlû innâ bi kullin kâfirûn(kâfirûne).

Tarafımızdan kendilerine gerçek ulaştığında, 'Keşke Musa'ya verilen (mucizeler) in bir benzeri bize de getirilseydi!' dediler. (Aynı kafa yapısına sahip olanlar) daha önce de Musa'ya verilenleri inkar etmemişler miydi? 'Birbirini destekleyen iki büyü (kitabı) dır. Biz ikisini de reddediyoruz,' dediler.

قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِّنْ عِندِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَى مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٤٩﴾

28/KASAS SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ min humâ ettebi’ hu in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

De ki, 'Doğru sözlü iseniz, ALLAH katından bu ikisinden daha iyi yol gösteren bir kitap getirin, ben ona uyayım.'

فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿٥٠﴾

28/KASAS SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Sana cevap vermezlerse bil ki sadece kuruntularına uyuyorlar. ALLAH'tan gelen bir yol gösterici olmadan, kuruntularına uyandan daha sapık kim olabilir? Kuşkusuz ALLAH zalim halkı doğruya iletmez.

وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٥١﴾

28/KASAS SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Öğüt alırlar diye kendilerine mesajı iletip durduk.

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِن قَبْلِهِ هُم بِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٢﴾

28/KASAS SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âteynâhumul kitâbe min kablihî hum bihî yu’minûn(yu’minûne).

Kendilerine daha önceki kitapları verdiklerimiz buna inanırlar.

وَإِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ ﴿٥٣﴾

28/KASAS SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ yutlâ aleyhim kâlû âmennâ bihî innehul hakku min rabbinâ innâ kunnâ min kablihî muslimîn(muslimîne).

Kendilerine okunduğu zaman, 'Ona inandık. Bu, Rabbimizden gelen gerçektir. Zaten ondan önce de müslümanlar idik,' derler.

أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ ﴿٥٤﴾

28/KASAS SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike yu’tevne ecrahum merrateyni bimâ saberû ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Onların ödülleri, sabretmelerinden ötürü iki kez verilecektir. Kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden verirler.

وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ ﴿٥٥﴾

28/KASAS SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ semiûl lagve a’radû anhu, ve kâlû lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum selâmun aleykum lâ nebtegîl câhilîn(câhilîne).

Boş sözleri işittiklerinde ondan yüz çevirirler ve, 'Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam (barış) olsun. Biz cahillerle uğraşmak istemeyiz,' derler.

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ ﴿٥٦﴾

28/KASAS SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).

Sen sevdiğini doğruya iletemezsin. Dilediğini doğruya ileten sadece ALLAH'tır. Doğruya ulaşmayı hakedenleri en iyi bilen de O'dur.

وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٧﴾

28/KASAS SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum haramen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Dediler ki, 'Senin hidayetine uysak yurdumuzdan ediliriz. Onları, katımızdan her çeşit ürünün rızık olarak toplanıp götürüldüğü güvenli ve kutsal bir bölgeye yerleştirmedik mi? Ne var ki çokları bilmez.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ ﴿٥٨﴾

28/KASAS SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ min karyetin batırat maîşetehâ, fe tilke mesâkinuhum lem tusken min ba’dihim illâ kalîlâ(kalîlen), ve kunnâ nahnul vârisîn(vârisîne).

Kendilerine verilen nimetlere nankörlük eden nice toplumları yok etmişizdir. İşte şunlar, kendilerinden sonra pek az kimse tarafından ikametgah edinilmiş evleridir. Oralara biz varis olduk.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ ﴿٥٩﴾

28/KASAS SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yeb’ase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn(zâlimûne).

Rabbin, toplumların merkezine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe onları yok etmez. Biz, halkı zalim olmayan toplumları asla yok etmeyiz.

وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٦٠﴾

28/KASAS SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ ve zînetuhâ ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Size verilen her şey, bu dünya hayatının malı ve süsüdür. ALLAH'ın yanında olanlar ise daha iyi ve süreklidir. Anlamaz mısınız?

أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ ﴿٦١﴾

28/KASAS SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel kıyâmeti minel muhdarîn(muhdarîne).

Kavuşacağı güzel bir ödülü kendisine söz verdiğimiz bir kimse, kendisini dünya hayatının malıyla nimetlendirdiğimiz ve sonra diriliş günü hesaba çekilen kimse gibi midir?

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿٦٢﴾

28/KASAS SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn(tez’umûne).

Gün gelir, onlara, 'Ortaklarım olduklarını iddia etmekte olduklarınız hani nerede?' diye seslenir.

قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاء الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ ﴿٦٣﴾

28/KASAS SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberra’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn(ya’budûne).

Aleyhlerinde yargının gerçekleştiği kimseler, 'Rabbimiz, şunlar bizim saptırdığımız kimselerdir; biz kendimiz sapmış olduğumuz için onları saptırdık. Onları bırakıp sana sığınıyoruz. Onlar aslında bize tapmıyorlardı,' derler.

وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ ﴿٦٤﴾

28/KASAS SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîled’û şurakâekum fe deavhum fe lem yestecîbû lehum ve raavul azâb(azâbe), lev ennehum kânû yehtedûn(yehtedûne).

Onlara, 'Haydi ortaklarınızı (yardıma) çağırın.' Bunun üzerine onları çağırırlar, ancak kendilerine karşılık vermezler. Azabı görürler ve doğru yolda bulunmadıklarına yanarlar.

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ ﴿٦٥﴾

28/KASAS SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu mâzâ ecebtumul murselîn(murselîne).

O gün onlara seslenerek, 'Elçilere nasıl bir cevap verdiniz?' der.

فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ ﴿٦٦﴾

28/KASAS SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe amiyet aleyhimul enbâu yevme izin fe hum lâ yetesâelûn(yetesâelûne).

O günde gerçekleşen olaylar karşısında şaşkına dönmüşlerdir.

فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ ﴿٦٧﴾

28/KASAS SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe emmâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihân fe asâ en yekûne minel muflihîn(muflihîne).

Kim tevbe eder, inanır ve erdemli davranırsa işte o zaman başarılı olabilir.

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٦٨﴾

28/KASAS SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâru, mâ kâne lehumul hıyaratu, subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Rabbin dilediğini yaratır, dilediğini seçer. Seçim onlara ait değildir. ALLAH onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.

وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٦٩﴾

28/KASAS SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rabbuke ya’lemu mâ tukinnu sudûruhum ve mâ yu’linûn(yu’linûne).

Çünkü Rabbin, onların açığa vurduklarını bildiği gibi göğüslerinin gizlediklerini de bilir.

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٧٠﴾

28/KASAS SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).

O ALLAH'tır; O'ndan başka tanrı yoktur. Başta da Sonda da övgüler O'nadır. Tüm yargı da O'na aittir ve O'na döndürüleceksiniz.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ ﴿٧١﴾

28/KASAS SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e raeytum in cealallâhu aleykumul leyle sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi dıyâin, e fe lâ tesme’ûn(tesme’ûne).

De ki, 'ALLAH geceyi diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH'tan başka hangi Tanrı size bir ışık getirebilir? İşitmiyor musunuz?'

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٧٢﴾

28/KASAS SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e raeytum in cealallâhu aleykumun nehâre sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi leylin teskunûne fîhi, e fe lâ tubsırûn(tubsırûne).

De ki, 'ALLAH gündüzü diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH'tan başka hangi Tanrı dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmüyor musunuz?

وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٣﴾

28/KASAS SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehâre li teskunû fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Geceyi ve gündüzü, birinde dinlenmeniz ve diğerinde onun nimetlerini aramanız için düzenlemesi O'nun rahmetindendir. Belki şükredersiniz.

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿٧٤﴾

28/KASAS SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn(tez’umûne).

Onlara seslendiği gün, 'Benim ortaklarım olduğunu sandığınız kimseler nerede?' der.

وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿٧٥﴾

28/KASAS SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve neza’nâ min kulli ummetin şehîden fe kulnâ hâtû burhânekum fe alimû ennel hakka lillâhi ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

Her bir toplumdan bir tanık seçer ve, 'Delilinizi getirin,' deriz. Böylece, tüm gerçeğin ALLAH'a ait olduğunu öğrenecekler ve uydurmuş oldukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolacaktır.

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ ﴿٧٦﴾

28/KASAS SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulî kuvveti, iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne).

Karun, Musa'nın halkından olmasına rağmen ihanet edip onlara zulmetti. Kendisine öyle hazineler vermiştik ki anahtarları güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Halkı ona şöyle demişti: 'Şımarma, ALLAH şımaranları sevmez.'

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ ﴿٧٧﴾

28/KASAS SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırate ve lâ tense nasîbeke mined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).

'ALLAH'ın sana verdiği nimetlerle, dünyadaki payını unutmadan ahiret yurdunu ara. ALLAH sana nasıl iyilikte bulunmuşsa sen de iyilikte bulun. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayı arama. ALLAH bozguncuları sevmez.'

قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ ﴿٧٨﴾

28/KASAS SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn(mucrimûne).

Dedi ki, 'Tüm bunlar bana, bilgi ve becerimden dolayı verildi.' Ondan önce, kendisinden daha büyük bir güce ve sayısal çoğunluğa sahip nice nesilleri ALLAH'ın yok ettiğini bilmezmi? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz.

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ ﴿٧٩﴾

28/KASAS SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe harace alâ kavmihî fî zînetihî, kâlellezîne yurîdûnel hayâted dunyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kârûnu innehu le zû hazzın azîm(azîmin).

Bir ara, tüm görkemiyle halkının arasına çıkmıştı. Dünya hayatını seçenler, 'Keşke Karun'a verilenlerin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten, o çok şanslı biri,' dediler.

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ ﴿٨٠﴾

28/KASAS SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illâs sâbirûn(sâbirûne).

Kendilerine bilgi verilmiş olanlar, 'Yazık size, inanan ve erdemli davranan için ALLAH'ın ödülü daha iyidir,' dediler. Buna ancak sabredenler kavuşturulur.

فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ ﴿٨١﴾

28/KASAS SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hasefnâ bihî ve bidârihil arda fe mâ kâne lehu min fietin yansurûnehu min dûnillâhi ve mâ kâne minel muntasırîn(muntasırîne).

Onu eviyle birlikte yerin dibine geçirdik. ALLAH'ın dışında kendisine yardım edecek bir bölüğü yoktu; kazananlardan olmadı.

وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٢﴾

28/KASAS SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve asbehallezîne temennev mekânehu bil emsi yekûlûne vey ke ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu min ıbâdihî ve yakdir(yakdiru), lev lâ en mennallâhu aleynâ le hasefe binâ, vey ke ennehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).

Bir önceki gün onun durumuna imrenenler, 'Demek ki ALLAH kullarından dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. ALLAH bize lütfetmeseydi bizi de batırırdı. Demek kafirler başarıya ulaşamazlar,' demeye başladılar.

تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٨٣﴾

28/KASAS SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilked dârul âhıratu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttakîn( muttakîne).

Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemiyenlere ayırdık. Sonuç erdemlilerindir.

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٨٤﴾

28/KASAS SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Kim iyilikle gelirse kendisine ondan daha iyisi verilecektir. Kim kötülük ile gelirse, o kötülükleri işleyenlere ancak yaptıkları kadar bir karşılık verilecektir.

إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٨٥﴾

28/KASAS SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).

Sana Kuran'ı özgüleyen, kuşkusuz seni kararlaştırılmış noktaya döndürecektir. De ki, 'Kimin hidayet getirdiğini ve kimin açık bir sapıklık içinde olduğunu Rabbim iyi bilir.'

وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ ﴿٨٦﴾

28/KASAS SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kunte tercû en yulkâ ileykel kitâbu illâ rahmeten min rabbike fe lâ tekûnenne zahîran lil kâfirîn(kâfirîne).

Sana bu kitabın verileceğini ummazdın; ancak bu Rabbinden bir rahmettir. Kafirlere arka olma.

وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿٨٧﴾

28/KASAS SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).

Sana indirildikten sonra seni ALLAH'ın ayetlerinden saptırmasınlar. Rabbine çağır; ortak koşanlardan olma.

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٨﴾

28/KASAS SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar(âhara), lâ ilâhe illâ huve, kullu şey’in hâlikun illâ vechehu, lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).

ALLAH ile birlikte hiç bir tanrıyı çağırma. O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun varlığı hariç her şey yok olmaya mahkumdur. Yargı tümüyle O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.