MERYEM SURESİ Abdullah Parlıyan Meali
Mekke döneminde inmiştir. 98 âyettir. Bazı tefsir bilginlerine göre 58 ve 71. âyetler Medine döneminde inmiştir. Sûre, Meryem’in, oğlu İsa’yı nasıl dünyaya getirdiğini anlattığı için bu adla anılmıştır.
كهيعص ﴿١﴾
19/MERYEM SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
Kâf, Hâ, Yâ, ‘Ayn, Sa'd.
ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا ﴿٢﴾
19/MERYEM SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.
Bu anlatılacak olaylar, kulu Zekeriyya'ya Rabbinin bahşettiği rahmeti, dile getiren bir hatırlatmadır.
إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا ﴿٣﴾
19/MERYEM SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).
Hani O Zekeriyya, gizli bir seslenişle Rabbine yakararak
قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا ﴿٤﴾
19/MERYEM SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ(şakıyyen).
şöyle demişti: “Ey Rabbim! Doğrusu artık kemiklerim gevşedi, saçlarım ağardı, ama şimdiye kadar sana yönelttiğim hiçbir duamın, cevapsız bırakıldığını da asla görmedim.
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا ﴿٥﴾
19/MERYEM SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkıran fe heb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).
Ve gerçek şu ki, ben göçüp gittikten sonra, arkamdan iş başına geçecek yakınlarımın yapacakları kulluktan kaygı duyuyorum. Karım da baştan beri kısırdı. Öyleyse bana katından, benim yerimi alacak bir yardımcı bahşet
يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا ﴿٦﴾
19/MERYEM SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).
ki bana ve Yakub'un soyuna mirasçı olsun. Ve sen ey Rabbim! O'nu hoşnut olacağın bir ahlakla donat!”
يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا ﴿٧﴾
19/MERYEM SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ(semiyyen).
Bunun üzerine melekler O'na seslendiler: “Ey Zekeriyya! İsmi Yahya olan bir oğul müjdeliyoruz sana ve Allah şöyle buyuruyor: Daha önce bu ismi hiçbir kimseye vermemiştik.”
قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا ﴿٨﴾
19/MERYEM SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimraetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
Zekeriyya: “Ey Rabbim!” dedi. “Karım kısır olduğu halde ve ben de, yaşlanarak bütünüyle güçsüz bir duruma düşmüşken, benim nasıl oğlum olabilir ki?”
قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا ﴿٩﴾
19/MERYEM SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlike, kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â(şey’en).
Melek: “Orası öyle ama” dedi, “Rabbin diyor ki: Bu benim için kolaydır, tıpkı daha önce seni yoktan var ettiğim gibi.”
قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا ﴿١٠﴾
19/MERYEM SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).
Zekeriyya: “Rabbim, öyleyse bana bir işaret ver!” diye yalvardı. Allah buyurdu: “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaman olacak…”
فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿١١﴾
19/MERYEM SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Bunun üzerine Zekeriyya, ibadet ettiği yerden kavminin karşısına çıkıp onlara: “Sabah akşam, Rabbinizin sınırsız yüceliğini anın!” diye işaret etti.
يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا ﴿١٢﴾
19/MERYEM SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Ve çocuk doğup büyüdüğünde, O'na: “Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl!” dedik. Biz O'na, çocukken doğru ve kapsamlı düşünme yeteneği vermiştik.
وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا ﴿١٣﴾
19/MERYEM SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hanânen min ledunnâ ve zekâten, ve kâne takıyyâ(takıyyen).
Tarafımızdan O'na, kalp yumuşaklığı ve arınmışlık… da vermiştik de, o günah ve fenalıkların tümünden sakınırdı.
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا ﴿١٤﴾
19/MERYEM SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).
Anababasına iyilik ederdi, zorba ve âsî de değildi.
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا ﴿١٥﴾
19/MERYEM SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).
Bunun içindir ki, doğduğu gün de, öldüğü gün de Allah'ın selamı O'nun üzerineydi, diriltilerek kabrinden çıkartılacağı gün de, yine O'nun üzerine olacaktır.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا ﴿١٦﴾
19/MERYEM SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
Ey Rasûlüm! Sana indirdiğimiz kitaptaki Meryem kıssasını da hatırla ve başkalarına da hatırlat. Hani O ailesinden ayrılıp, evinin doğu tarafına çekilmişti de,
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ﴿١٧﴾
19/MERYEM SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
ailesiyle arasına bir perde germişti. Derken O'na görevli meleğimiz, Cebrail'i gönderdik de, bu melek Meryem'e eli yüzü düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا ﴿١٨﴾
19/MERYEM SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ(takıyyen).
Meryem O'nu görünce: “Ben, senden sınırsız rahmet sahibi Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyorsan, bana yaklaşma!” dedi.
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا ﴿١٩﴾
19/MERYEM SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
Melek: “Ben, yalnızca Rabbinin bir elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuğu bağışlamak üzere gönderildim” dedi.
قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا ﴿٢٠﴾
19/MERYEM SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
Meryem: “Bana bir insan dokunmamışken, benim nasıl oğlum olabilir? Ve hem ben, kötü ahlaklı bir kadın da değilim” dedi.
قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا ﴿٢١﴾
19/MERYEM SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
Melek: “Gerçek, dediğin gibidir. Ama Rabbin buyurdu ki: O çocuk olma meselesi, bana göre kolaydır. Hem o olacak çocuğu, insanlara kudretimizi gösteren bir alamet ve tarafımızdan bir rahmet kılmak için, bunu yapacağız. Ve bu Allah tarafından, önceden karara bağlanmış bir hükümdür.”
فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿٢٢﴾
19/MERYEM SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).
Böylece Meryem, O çocuğa gebe kaldı ve O'nunla uzak bir yere çekilip gitti.
فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا ﴿٢٣﴾
19/MERYEM SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ecâehâl mehâdû ilâ ciz’ın nahleti, kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).
Derken doğum sancısı, O'nu bir hurma ağacına dayanmaya sürükledi de o zaman: “Keşke bu durum başıma gelmeden önce ölseydim de, unutulup gitseydim!” dedi.
فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا ﴿٢٤﴾
19/MERYEM SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).
Bunun üzerine hurma ağacının alt tarafından Meryem'e şöyle seslenildi: Üzülme, Rabbin senin altında bir ırmak akıttı.
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا ﴿٢٥﴾
19/MERYEM SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).
Hurma ağacını, kendine doğru silkele ki, üzerine olgun, taze hurmalar dökülsün.
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا ﴿٢٦﴾
19/MERYEM SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
Ve sonra da ye iç, doğacak olan bu çocuktan dolayı da, gözün aydın olsun! Ve insanlardan birini görürsen, ona de ki: Ben, O sınırsız rahmet sahibi Rahman olan Allah için, bir süre konuşmamaya söz verdim, bu yüzden bugün insanlardan hiçbir kimseyle konuşmayacağım.”
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا ﴿٢٧﴾
19/MERYEM SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe etet bihî kavmehâ tahmiluhu, kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).
Bir süre sonra, çocuğunu kucağında taşıyarak kavmine döndü. “Ey Meryem!” dediler. “Sen gerçekten tuhaf bir iş yaptın.
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا ﴿٢٨﴾
19/MERYEM SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ(begıyyan).
Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban, kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz, hayasız bir kadın değildi.”
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا ﴿٢٩﴾
19/MERYEM SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe eşârat ileyhi, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ(sabiyyen).
Bunun üzerine Meryem, kundaktaki çocuğa işaret etti. Onlar: “Daha beşikteki bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz ki” dediler.
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا ﴿٣٠﴾
19/MERYEM SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle innî abdullâhi, âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).
Fakat, o beşikteki çocuk: “Bakın!” dedi “Allah'ın kuluyum ben. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı.
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا ﴿٣١﴾
19/MERYEM SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealenî mubâraken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ(hayyen).
Ve nerede olursam olayım, hayırlı kılmıştır beni, yaşadığım sürece bana namaz kılmayı, zekat vermeyi de emretti.
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا ﴿٣٢﴾
19/MERYEM SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen).
Beni anama iyilik eden biri kıldı ve beni, başkaldıran zorba da yapmadı.
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا ﴿٣٣﴾
19/MERYEM SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen).
Doğduğum gün, öleceğim gün ve hayata yeniden döndürüleceğim gün de, selamet içindeyim.”
ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ ﴿٣٤﴾
19/MERYEM SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zâlike îsâbnu meryem(meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn(yemterûne).
İşte budur Meryem oğlu İsa, onların şüpheye düştükleri şey hakkında, gerçek söz budur.
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٣٥﴾
19/MERYEM SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhânehu, izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Bir oğul edinmek Allah'a asla yaraşmaz. Sınırsız yüceliğiyle O, böyle bir şeyin üstünde ve ötesindedir. Bir işin olmasını istedi mi ona “ol” der o da “oluverir.”
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٣٦﴾
19/MERYEM SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûhu, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve İsa'nın, her zaman söylediği gerçek şudur: Şüphesiz benim Rabbim de, sizin Rabbiniz de Allah'tır. Öyleyse yalnızca O'na kulluk edin. Dosdoğru yol yalnızca budur.
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿٣٧﴾
19/MERYEM SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm(azîmin).
Gerçekler bu şekilde ortada iken, Hıristiyan olduklarını iddia eden guruplar, yine de kendi aralarında, İsa'nın yaratılışıyla alakalı meselede çekişip duruyorlar. Öyleyse son yargı günü olan ahiretin gerçekleşeceği an, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden kâfirlerin vay haline...
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨﴾
19/MERYEM SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Esmi’ bihim ve ebsır yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn(mubînin).
Bizim karşımıza çıkacakları gün, neler işitecekler, neler görecekler! Ama bugün yaratılışa aykırı hareket ederek yaşayanlar, apaçık bir sapıklık içindeler.
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٩﴾
19/MERYEM SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emru, ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Bunun içindir ki, herşeyin hükme bağlanmış olacağı, o pişmanlıklar gününün gelip çatması konusunda onları uyar. Çünkü onlar, o güne karşı umursamazlık gösterip, o günün geleceğine hâlâ inanmıyorlar.
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٤٠﴾
19/MERYEM SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn(yurceûne).
Halbuki, o gün mutlaka er geç gelecek ve çatacak, yeryüzü ve onun üzerindeki herşey yok olacak sonra, herşeyin sahibi olarak kalacak olan yine biz olacağız ve o zaman onların hepsi bize dönecekler.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا ﴿٤١﴾
19/MERYEM SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Kitaptaki İbrahim'i de hatırla ve başkalarına da hatırlat: Gerçekten O, özü sözü doğru bir peygamberdi.
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا ﴿٤٢﴾
19/MERYEM SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â(şey’en).
Hani O, bir zaman babasına dedi ki: “Ey babacığım! Duymaz, görmez, senden hiçbir şeyi gideremez şeylere niçin tapınıyorsun?
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا ﴿٤٣﴾
19/MERYEM SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).
Ey babacığım! Sana gelmeyen bilgi bana geldi. Bana uy, seni doğru yola götüreyim.
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا ﴿٤٤﴾
19/MERYEM SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân(şeytâne), inneş şeytâne kâne lir rahmâni asıyyâ(asıyyen).
Ey babacığım! Gel şeytana kulluk etme. Şüphe yok ki, şeytan sınırsız rahmet sahibi olan Rahman'a baş kaldıran birisidir.
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا ﴿٤٥﴾
19/MERYEM SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ(veliyyen).
Ey babacığım! Ben, senin başına O sınırsız rahmet sahibi Rahman'ın katından bir azap gelip çatmasından ve böylece şeytanın dostu olmandan korkarım.”
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْراهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا ﴿٤٦﴾
19/MERYEM SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e râgıbun ente an âlihetî yâ ibrâhîm(ibrâhîmu), lein lem tentehi le ercumenneke vehcurnî meliyyâ(meliyyen).
Babası: “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bu tutumuna bir son vermezsen, seni mutlaka öldüresiye taşa tutarım. Haydi git, bir süre benden uzak dur.”
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا ﴿٤٧﴾
19/MERYEM SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle selâmun aleyk(aleyke), se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ(hafiyyen).
İbrahim: “Sana selam olsun!” diye cevap verdi. “Rabbimden seni, bağışlamasını isteyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lütufkardır.
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا ﴿٤٨﴾
19/MERYEM SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ(şakıyyen).
Sizden ve sizin Allah'tan başka yalvarıp, yakardığınız şeylerden uzak duracak ve yalnızca Rabbime yalvaracağım. Böylece Rabbime yalvarmakla, sizin gibi bedbaht olmam.”
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا ﴿٤٩﴾
19/MERYEM SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ(nebiyyen).
Ve böylece İbrahim, onlardan ve onların Allah'ı bırakıpta tapındıkları şeylerden uzaklaşınca O'na İshak'ı ve Yakub'u bahşettik ve bunların hepsini de peygamber yaptık.
وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا ﴿٥٠﴾
19/MERYEM SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ(aliyyen).
Ve onları rahmetimizle ödüllendirdik. Gerçek şöhretlerini yaydık, adlarını yüceltip iyi anılmalarını sağladık.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا ﴿٥١﴾
19/MERYEM SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Ve kitapta Mûsa'yı da hatırla, Musa'dan da söz et. Doğrusu O, ihlas sahibi idi. Hem elçi, hem de peygamberdi.
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا ﴿٥٢﴾
19/MERYEM SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrabnâhu neciyyâ(neciyyen).
O'na Tûr Dağının sağ tarafından seslenmiş, konuşmak için kendimize yaklaştırmıştık.
وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا ﴿٥٣﴾
19/MERYEM SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ(nebiyyen).
Rahmetimizin bir neticesi olarak, kardeşi Harun'u da peygamber olarak O'na bağışladık.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا ﴿٥٤﴾
19/MERYEM SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Kitapta İsmail'i de an, gündeminde örnek şahsiyet olarak bulunsun ve başkalarına da hatırlat. Doğrusu O, sözünde duran biriydi, bir elçi ve bir peygamberdi.
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا ﴿٥٥﴾
19/MERYEM SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ(mardıyyen).
Toplumuna namaz kılmalarını, zekat vermelerini emrederdi ve Rabbinin katında da hoşnutluk kazanmıştı.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا ﴿٥٦﴾
19/MERYEM SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Kitapta İdris'i de an, hatırla ve örnek şahsiyet olarak kabul et ve başkalarına da duyur. O da özü sözü doğru olan biriydi, bir peygamberdi.
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا ﴿٥٧﴾
19/MERYEM SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ(aliyyen).
Biz O'nu, pek yüce bir konuma yükseltmiştik.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا* ﴿٥٨﴾
19/MERYEM SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ)
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler sunduğu peygamberler, Adem'in soyundan, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail denilen Yakub'un neslinden ve doğru yola erdirdiğimizden ve seçip beğendiğimiz kişilerdendir. Sınırsız rahmet sahibi olan Rahman'ın ayetleri onlara okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlardı.
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا ﴿٥٩﴾
19/MERYEM SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Onların ardından öyle nesiller geldi ki, namaza karşı duyarlılık ve devamlılıklarını yitirdiler, istek ve arzularının peşlerine takıldılar. Bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا ﴿٦٠﴾
19/MERYEM SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â(şey’en).
Ancak pişman olup Allah'a yönelen, iman edip doğru ve dürüst işler işleyenler, cennete girerler ve hiçbir haksızlığa da uğramazlar.
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا ﴿٦١﴾
19/MERYEM SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb(gaybi), innehu kâne va’duhu me’tiyyâ(me’tiyyen).
Sınırsız rahmet sahibi olan Rahman'ın kullarına her türlü beşeri algı ve tasavvurun ötesinde söz verdiği Adn cennetleri… O'nun sözü mutlaka yerini bulacaktır.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا ﴿٦٢﴾
19/MERYEM SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Orada onlar, boş ve yararsız söz işitmeyecekler, ancak “İç huzuru ve esenlik sizlere!” sözünü duyacaklardır. Sabah akşam yani her zamanda rızıkları hazırdır onların.
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا ﴿٦٣﴾
19/MERYEM SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takıyyâ(takıyyen).
Yolunu Allah'ın kitabıyla bulan kullarımıza bırakacağımız cennet, işte budur.
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا ﴿٦٤﴾
19/MERYEM SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ(nesiyyen).
Ve melekler: “Biz ancak, Rabbinin buyruğuyla ineriz. Geçmişimiz, geleceğimiz ve aralarındaki herşeyimiz O'nundur, yani O'nun emrine tabidir ve Rabbin asla hiçbir şeyi unutmaz.”
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا ﴿٦٥﴾
19/MERYEM SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetihî, hel ta’lemu lehu semiyyâ(semiyyen).
Göklerin, yerin ve bunların arasında var olan herşeyin Rabbidir O. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na kullukta devamlı, dirençli ve ısrarlı ol. O'nun adıyla anılan hiçbir kimse var mıdır, bilir misin?
وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا ﴿٦٦﴾
19/MERYEM SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ(hayyen).
Bütün bunlara rağmen, insan yine de der ki: “Ben öleceğim de, sonra dirilip yeniden hayata mı döndürüleceğim?”
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا ﴿٦٧﴾
19/MERYEM SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).
İnsan, hiç düşünmez mi ki, o hiç birşey değilken daha önce biz yarattık onu.
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا ﴿٦٨﴾
19/MERYEM SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).
Öyleyse Rabbine and olsun ki, biz onları ve dünyada onları yönlendiren, her türlü şeytanı ve yandaşlarını toplayacak ve sonra cehennemin çevresine, diz çökmüş bir halde getireceğiz.
ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا ﴿٦٩﴾
19/MERYEM SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu alâr rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen).
Sonra her guruptan, O sınırsız rahmet sahibi olan Rahman'a karşı, azgınlıkta ileri gidenleri çekip ayıracağız.
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا ﴿٧٠﴾
19/MERYEM SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).
Çünkü biz, daha iyi biliriz, cehenneme girmeye daha layık olanı.
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا ﴿٧١﴾
19/MERYEM SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
İçinizde o cehenneme uğramayacak hiçbir kimse yoktur, yani hepiniz o cehennemi göreceksiniz. Rabbinin olup bitmiş hükmü budur.
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا ﴿٧٢﴾
19/MERYEM SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Ve bir kere daha hatırlatmış olalım ki. Biz yolunu, yordamını Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışanları, cehennemden kurtaracağız ama, yaratılış gayesi dışında hareket etmiş olanları, onun içinde diz çökmüş olarak bırakacağız.
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿٧٣﴾
19/MERYEM SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ(nediyyen).
Kendilerine ayetlerimiz açık bir şekilde okunduğu zaman, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler iman edenlere: “Bu iki insan topluluğundan, konum olarak hangisi daha üstün ve güçlü, meclis ve topluluk bakımından hangisi daha güzeldir?” deyip duruyorlar.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا ﴿٧٤﴾
19/MERYEM SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ(ri’yen).
Onlardan önce gelip geçen nice toplulukları helak ettik. Öyle ki, onlar dünyevi güç ve gösterişce, sonrakilerden daha üstün idiler.
قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا ﴿٧٥﴾
19/MERYEM SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men kâne fîd dalâleti felyemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immâl azâbe ve immâs sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).
De ki, kim sapıklık içindeyse, sınırsız rahmet sahibi olan Rahman, ona mühlet versin ne çıkar. Nihayet vaadedildikleri azabı veya kıyameti gördükleri zaman, kimin yer olarak daha kötü, destek ve dayanak olarak kimin zayıf olduğunu anlayacaklardır.
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا ﴿٧٦﴾
19/MERYEM SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yezîdullâhullezînehtedev huden, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ(meradden).
Ve Allah hidayete erenlerin hidayetlerini, artırdıkça artırır. Devamlı olan yararlı işler, Rabbinin yanında karşılık olarak dünyevî kazançlardan daha değerli ve sonuç itibariyle de daha iyidir.
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا ﴿٧٧﴾
19/MERYEM SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ(veleden).
Ayetlerimizi inkâr edip, “Bana muhakkak mal da, evlat da verilecektir” deyip isyan eden o adamı gördün mü?
أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا ﴿٧٨﴾
19/MERYEM SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
O gizlediğimiz ve kimsenin bilmediklerini mi biliyor? Yoksa rahmeti sınırsız olan Rahman'la bir sözleşme mi yaptı?
كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا ﴿٧٩﴾
19/MERYEM SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).
Asla! Biz onun karşı gelerek söylediklerini aleyhinde delil olarak yazacağız, çekeceği azabın süresini uzattıkça uzatacağız.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا ﴿٨٠﴾
19/MERYEM SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ(ferden).
Onun söylediği şeylere, yani mal ve evlada biz mirasçı olacağız, onlar bize kalacak, o yalnız başına bizim huzurumuza gelecektir.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا ﴿٨١﴾
19/MERYEM SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ(ızzen).
Onlar Allah'ı bırakıpta, birtakım tanrılar edindiler. Bunlarla güç ve yücelik kazanmak istediler.
كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا ﴿٨٢﴾
19/MERYEM SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ(dıdden).
Fakat hayır, o tanrılar onların ibadetlerini inkâr edip reddedecekler ve onlara karşı düşman kesilecekler.
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا ﴿٨٣﴾
19/MERYEM SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tera ennâ erselnâş şeyâtîne alâl kâfirîne teuzzuhum ezzâ(ezzen).
Görmüyor musun biz, bizden gelen gerçekleri örtbas edenlerin üzerine, kendilerini iyice günaha teşvik edip sevkeden şeytanları gönderdik?
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا ﴿٨٤﴾
19/MERYEM SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ(adden).
Öyleyse onların üzerine, azabın gelivermesi için acele etme. Biz onların günlerini ve nefeslerini tek tek sayıyoruz.
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا ﴿٨٥﴾
19/MERYEM SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme nahşurul muttekîne ilâr rahmâni vefdâ(vefden).
O gün biz, yolunu kitap ve Allah ile bulanları onurlu konuklar olarak, O sınırsız rahmet sahibi Rahman'ın huzurunda toplarız.
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا ﴿٨٦﴾
19/MERYEM SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ(virden).
Günaha gömülüp gitmiş olanları, susamış bir vaziyette cehenneme sürüp götürürüz.
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا ﴿٨٧﴾
19/MERYEM SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Sınırsız rahmet sahibi Rahman olan Allah katında söz ve izin alandan başkasının şefaate gücü yetmez.
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا ﴿٨٨﴾
19/MERYEM SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâluttehazer rahmânu veledâ(veleden).
Hal böyleyken, yine de bazıları: “O sınırsız rahmet sahibi olan Rahman kendine bir oğul edinmiştir” diyorlar.
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا ﴿٨٩﴾
19/MERYEM SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad ci’tum şey’en iddâ(idden).
Andolsun ki, pek çirkin bir söz söylediniz.
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا ﴿٩٠﴾
19/MERYEM SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).
Öyle ki, bu iddianın dehşetinden neredeyse, gök paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp gidecekti.
أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا ﴿٩١﴾
19/MERYEM SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): En deav lir rahmâni veledâ(veleden).
Demek O sınırsız rahmet sahibi Rahman'a bir oğul yakıştırıyorlar öyle mi?
وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ﴿٩٢﴾
19/MERYEM SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ(veleden).
Hem sınırsız rahmet sahibi Rahman'ın, bir oğul edinmesi asla yaraşmaz.
إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا ﴿٩٣﴾
19/MERYEM SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).
Göklerde ve yerde olan herkes, sınırsız rahmet sahibi Rahman'ın huzuruna birer kul olarak çıkacaktır.
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا ﴿٩٤﴾
19/MERYEM SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad ahsâhum ve addehum addâ(adden).
Doğrusu O, kullarını bilgisiyle kuşatmış, herşeylerini ve nefeslerini birer birer saymıştır.
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا ﴿٩٥﴾
19/MERYEM SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ(ferden).
Ve onların herbiri kıyamet gününde, O'nun huzuruna tek başına çıkacaktır.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا ﴿٩٦﴾
19/MERYEM SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ(vudden).
Sınırsız rahmet sahibi Rahman olan Allah, iman edip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları, sevgiyle kuşatacaktır.
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا ﴿٩٧﴾
19/MERYEM SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttakîne ve tunzira bihî kavmen luddâ(ludden).
Gerçekten de biz, yolunu Allah ve kitabıyla bulanları müjdelemen, düşmanlıkta inat ve ısrar edenleri korkutman için, Kur'ân'ı senin dilinle indirerek kolaylaştırdık.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا ﴿٩٨﴾
19/MERYEM SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem ehleknâ kablehum min karnin, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ(rikzen).
Onlardan önce nice toplumları helak ettik, şimdi bunlardan hiçbirini görüyor, yahut derinden bir iniltileri olsun işitiyor musun?