TÂHÂ SURESİ Muhammed Esed Meali
Mekke döneminde inmiştir. 135 âyettir. Sûre, adını birinci âyette yer alan harflerden almıştır.
مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى ﴿٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ.
Bu Kuran'ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik,
إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى ﴿٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ tezkiraten li men yahşâ.
Yalnızca, (Allah'tan) korkan herkese bir öğüt, bir uyarı olsun diye (indirdik):
تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى ﴿٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ.
Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından indirilen bir vahiydir bu.
الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى ﴿٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Er rahmânu alâl arşistevâ.
O sınırsız rahmet Sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur.
لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى ﴿٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ.
Göklerde ve yerde ve bunların arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O'na aittir.
وَإِن تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى ﴿٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in techer bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ.
Sözü (ister gizle ister) açığa vur, O (insanın) gizli (düşüncelerini de) bilir, gizlinin gizlisi (duygularını) da.
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى ﴿٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ.
Allah ki, kendisinden başka tanrı olmayan O'dur. En güzel, en yüce nitelikler O'nundur!
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى ﴿٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hel etâke hadîsu mûsâ.
Musa'nın başından geçen olaylardan haberin var mı?
إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى ﴿١٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz raâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alân nâri hudâ(huden).
Hani, o (uzakta) bir ateş görmüş ve ailesine: "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm" demişti, "belki size oradan bir tutam kor getiririm; yahut orada ateşin yanında bir yol gösterici bulurum".
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي يَا مُوسَى ﴿١١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ.
Fakat ateşe yaklaşınca bir ses ona "Ey Musa!" diye seslendi,
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى ﴿١٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyke, inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven).
"Benim, Ben! Senin Rabbin! Öyleyse artık pabuçlarını çıkar! Ve bil ki, sen iki kez kutlu kılınmış vadidesin.
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى ﴿١٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enahtertuke festemi’ li mâ yûhâ.
Ben seni (kendime elçi olarak) seçtim; öyleyse artık (sana) vahyolunanı dinle!
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي ﴿١٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.
"Gerçek şu ki, Allah Benim; Benden başka tanrı yok; o halde, (yalnız) Bana kulluk et; ve Beni anmak için salatta devamlılık ve duyarlık göster!
إِنَّ السَّاعَةَ ءاَتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى ﴿١٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnes sâate âtiyetun ekâdu uhfîhâ li tuczâ kullu nefsin bimâ tes’â.
"Çünkü, zamanını gizli tutmuş olsam da, herkese, (hayattayken) peşinden koştuğu şeylere göre hak ettiği karşılık verilebilsin diye, Son Saat mutlaka gelecektir.
فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى ﴿١٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ yasuddenneke anhâ men lâ yu’minu bihâ vettebea hevâhu fe terdâ.
Bunun içindir ki, onun geleceğine inanmayıp sadece kendi arzularının, tutkularının peşine düşen kimse seni bu (gerçeğe inanmak)tan alıkoymasın; yoksa, kendine yazık etmiş olursun!
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى ﴿١٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ.
"O sağ elindeki nedir, ey Musa?"
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى ﴿١٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hiye asâye, etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.
(Musa:) "Bu benim değneğim" dedi, "buna dayanırım; bununla davarıma yaprak silkelerim; ve başka işlerde de kullanırım onu."
قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى ﴿١٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle elkıhâ yâ mûsâ.
"Şimdi onu yere at, ey Musa!" dedi.
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى ﴿٢٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â.
Bunun üzerine, (Musa), onu yere attı; bir de ne görsün! hızla akan bir yılan oluvermişti o!
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى ﴿٢١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehâl ûlâ.
"Onu tut" dedi, "ve korkma! Biz onu hemen eski haline döndüreceğiz."
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى ﴿٢٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vadmum yedeke ilâ cenâhıke tahruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ.
"Şimdi de elini koynuna sok: herhangi bir uğursuzluğun değil, (Bizim rahmetimizin) başka bir işareti olarak bembeyaz (ışıldayarak) çıkacaktır;
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى ﴿٢٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li nuriyeke min âyâtinâl kubrâ.
ki böylece sana büyük mucizelerimizden bir kısmını göstermiş olalım.
اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى ﴿٢٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
(Ve şimdi artık) o Firavun'a git; çünkü o, gerçekten her türlü ölçüyü çiğneyip geçti."
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي ﴿٢٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbişrah lî sadrî.
(Musa:) "Ey Rabbim!" dedi, "İçimi (Senin aydınlığınla) genişlet;
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي ﴿٢٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yessir lî emrî.
görevimi bana kolaylaştır;
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي ﴿٢٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vahlul ukdeten min lisânî.
dilimdeki düğümü çöz
يَفْقَهُوا قَوْلِي ﴿٢٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yefkahû kavlî.
ki söyleyeceklerimi tam olarak anlayabilsinler
وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي ﴿٢٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vec’al lî vezîren min ehlî.
ve bana yakınlarımın arasından yükümü paylaşacak bir yardımcı tayin et:
هَارُونَ أَخِي ﴿٣٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hârûne ahî.
Kardeşim Harun'u (mesela);
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي ﴿٣١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uşdud bihî ezrî.
o'nunla benim gücümü pekiştir
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي ﴿٣٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eşrikhu fî emrî.
ve görevimden o'na da pay ver
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا ﴿٣٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Key nusebbihake kesîrâ(kesîren).
ki, (birlikte) Senin yüceler yücesi adını (insanların katında) daha yükseklere çıkaralım,
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا ﴿٣٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nezkureke kesîrâ(kesîren).
ve Seni sürekli analım!
إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا ﴿٣٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke kunte binâ basîrâ(basîren).
Muhakkak ki, Sen bizi bütün varlığımızla görmektesin!"
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى ﴿٣٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kad ûtîte su’leke yâ mûsâ.
(Allah:) "İşte istediğin her şey sana verildi, ey Musa!" dedi.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى ﴿٣٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad menennâ aleyke merraten uhrâ.
"Zaten sana geçmişte bir kere daha lütufda bulunmuştuk;
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى ﴿٣٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ.
hani, annene vahyi, buyruğu şöyle esinlemiştik:
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي ﴿٣٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun lehu, ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.
O'nu bir sandığa koy ve sandığı ırmağa bırak; ırmak o'nu kıyıya çıkaracaktır; Bana düşman olan biri ve o'na ilerde düşman olacak olan biri o'nu oradan alıp evlat edinecektir. Ve (böylece daha o çağda) Kendi katımdan kutlu bir sevgiyle seni kuşattım ki, gözümün önünde yetişip olgunlaşasın.
إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى ﴿٤٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluhu, fe raca’nâke ilâ ummike key takarra aynuhâ ve lâ tahzene, ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnen, fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ.
Kız kardeşin (Firavun ailesine) gidip de onlara: 'Ona bakabilecek birini size göstereyim mi? dediği zaman (bunun böyle olmasını Biz takdir etmiştik). Ve böylece seni yeniden annene kavuşturduk ki onun yüzü gülsün ve (artık) üzülmesin. Ve (büyüyüp belli bir yaşa vardığın zaman) birini öldürmüştün: Fakat Biz seni (bu yüzden içine gömüldüğün) tasadan kurtarmış ve seni çeşitli sınamalardan geçirmiştik. (Bu olaydan) sonra yıllarca Medyen halkı arasında yaşadın; ve sonunda, (Benim) takdir(im)e uyarak işte (buraya) geldin ey Musa:
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي ﴿٤١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vastana’tuke li nefsî.
çünkü, Ben seni Kendime (elçi olarak) seçmiştim.
اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي ﴿٤٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî.
(Şimdi) sen ve kardeşin, artık Benim mesajlarımla yola çıkın ve sakın Beni anmakta üşengeç davranmayın:
اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى ﴿٤٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ.
İkiniz birlikte doğruca Firavun'a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış bulunuyor!
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى ﴿٤٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ.
Ama onunla yumuşak bir dille konuşun ki, o zaman belki aklını başına toplar, yahut (böylece, en azından kendisine) gözdağı verilmiş olur."
قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَى ﴿٤٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu en yefruta aleynâ ev en yatgâ.
(Musa ile Harun:) "Ey Rabbimiz!" dediler, "onun bize düşmanca davranmasından yahut azgınlık(ta devam) etmesinden korkarız".
قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى ﴿٤٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lâ tehâfâ innenî meakumâ esmau ve erâ.
(Allah:) "Korkmayın!" diye cevap verdi, "Şüphesiz (Ben her şeyi) işiterek ve görerek, sizin yanınızda olacağım.
فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى ﴿٤٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi âyetin min rabbike, ves selâmu alâ menittebeal hudâ.
Öyleyse artık ona gidin ve deyin ki: 'Biz ikimiz senin Rabbinin elçileriyiz; bunun için, İsrailoğulları'nın bizimle gelmesine izin ver ve onlara (artık) sıkıntı çektirme. Biz sana Rabbinden bir mesajla geldik; ve (bil ki O'nun bahşedeceği) nihai kurtuluş ve esenlik (yalnızca, O'nun gösterdiği) yolu izleyen kimselerin olacaktır:
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّى ﴿٤٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kad ûhıye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ.
Çünkü, bakın, (öte dünyada) azabın, hakkı yalanlayıp (ona) sırt çevirenlerin başına çökeceği bize vahyedildi!"
قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى ﴿٤٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ.
(Fakat Allah'ın mesajı kendisine iletilince, Firavun:) "Ey Musa, sizin Rabbiniz de kimmiş?" dedi.
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى ﴿٥٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbunâllezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ.
(Musa:) "Bizim Rabbimiz, (var olan) her şeye gerçek özünü ve biçimini veren ve sonra da her şeyi (kendi doğasının gerektirdiği) yola yönelten varlıktır" diye cevap verdi.
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَى ﴿٥١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe mâ bâlul kurûnil ûlâ.
(Firavun:) "Peki" dedi, "ya önceki kuşakların durumu ne oldu?"
قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى ﴿٥٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâbin, lâ yadıllu rabbî ve lâ yensâ.
(Musa:) "Onlar hakkındaki bilgi yalnızca Rabbimin katında, (O'nun, toplumları bağlı kıldığı) yasalar örgüsünde (yazılı)dır; benim Rabbim asla yanılmaz ve asla unutmaz."
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّى ﴿٥٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mâen, fe ahracnâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ.
Sizin için yeryüzünü bir beşik yapan, (hayatınızı kolaylaştırmak için) onun üzerinde yollar açan, gökten su indiren ve onunla (topraktan) türlü türlü bitki çıkaran O'dur;
كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى ﴿٥٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.
(bu,) hem sizin (o toprağın ürünleriyle) beslenmeniz, hem de hayvanlarınızı otlatmanız (içindir). Şüphesiz, bütün bunlarda akıl sahipleri için çıkarılacak dersler vardır.
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى ﴿٥٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ.
(şöyle ki:) sizi yerden yarattık; yine ona döndürecek ve sonra ondan tekrar diriltip çıkaracağız.
وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَى ﴿٥٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad eraynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ.
Gerçek şu ki, Biz Firavun'u mesajlarımızın hepsinden haberdar kıldık; ama o bunları yalan saydı ve kabule yanaşmadı.
قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَى ﴿٥٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardınâ bi sihrike yâ mûsâ.
(Firavun:) "Ey Musa!" dedi, "Sen sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin?
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى ﴿٥٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe le ne’tiyenneke bi sihrin mislihî fec’al beynenâ ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ(suven).
Madem öyle, biz de sana mutlaka bunun gibi bir sihirle karşılık vereceğiz! O halde şimdi, aramızda, uygun bir yerde -katılmaktan bizim de, senin de caymayacağımız- bir buluşma günü tayin et!"
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى ﴿٥٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle mev’ıdukum yevmuz zîneti ve en yuhşeren nâsu duhâ(duhan).
Musa: "Bayram günü olsun, buluşma gününüz; ve (o gün) kuşluk vaktinde ahali toplansın" diye cevap verdi.
فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى ﴿٦٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ.
Bunun üzerine Firavun (danışmanlarıyla görüşmek üzere) çekildi, kuracağı düzeni kurup tasarladı ve günü gelince (buluşma yerinde) boy gösterdi.
قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى ﴿٦١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alâllâhi keziben fe yushıtekum bi azâb(azâbin), ve kad hâbe menifterâ.
Musa onlara: "Yazıklar olsun size!" dedi, "Allah'a karşı (böyle) yalan uydurmayın; yoksa O müthiş bir azapla sizin kökünüzü kazır; zaten (böyle) bir yalan uyduran kimse baştan kaybetmiş demektir!"
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى ﴿٦٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tenâzeû emrehum beynehum ve eserrûn necvâ.
(Firavun ve adamları) yapacakları şey konusunda aralarında tartıştılar, fakat konuşmalarını gizli tuttular;
قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى ﴿٦٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ.
şöyle diyorlardı (birbirlerine): "Bu iki sihirbaz sihir yoluyla sizi ülkenizden çıkarmak ve geleneksel yaşama tarzınızı ortadan kaldırmak istiyorlar.
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى ﴿٦٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ecmiû keydekum summe’tû saffâ(saffen), ve kad eflehal yevme menista’lâ.
Bunun içindir ki, (ey Mısırlı sihirbazlar) düzenleyeceğiniz oyuna iyi karar verin ve tek bir güç olarak boy gösterin; çünkü, bugün üstün gelen gerçekten başarmış olacaktır!"
قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى ﴿٦٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkıye ve immâ en nekûne evvele men elkâ.
(Büyücüler) Musa'ya: "Ey Musa!" dediler, "(önce) sen mi atacaksın (asanı), yoksa ilk atan biz mi olalım?"
قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى ﴿٦٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle bel elkû, fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sihrihim ennehâ tes’â.
(Musa:) "Hayır, (önce) siz atın!" karşılığını verdi. Ve derken onların ipleri ve asaları, yaptıkları sihir marifetiyle, ona hızla akıyorlarmış gibi göründü;
فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى ﴿٦٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ.
öyle ki, bu yüzden Musa'nın içinde bir korku belirdi.
قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى ﴿٦٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ.
(Fakat o'na:) "Korkma!" dedik, "Sonunda üstün gelecek olan sensin!
وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى ﴿٦٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır(sâhırin), ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.
(Şimdi) sağ elindeki (asayı) at, bu (senin attığın) onların düzenlediği her şeyi yutacaktır: (çünkü) onların bütün yaptığı sihirden ibaret; ve zaten sihirbaz, hangi amacı güderse gütsün, asla başarıya ulaşamaz!"
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى ﴿٧٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ.
(Ve sonuç Musa'ya bildirdiğimiz gibi oldu,) bunun üzerine büyücüler saygıyla hemen yere kapandılar; ve "Biz artık Musa ile Harun'un Rabbine inanıyoruz!" diye çağırıştılar.
قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى ﴿٧١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.
(Firavun:) "Ben size izin vermeden mi o'na inandınız?" dedi, "Mutlaka size sihirbazlığı öğreten ustanız o olmalı! Ama bu ihanetinizden ötürü, hiç şüpheniz olmasın, çoğunuzun ellerini ayaklarını kesivereceğim; ve yine hiç şüpheniz olmasın ki, pek çoğunuzu da hurma kütüğüne asacağım ki, böylece hangimizin azapta daha zorlu ve daha sürekli olduğunu iyice anlayasınız!"
قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا ﴿٧٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû len nu’sireke alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakdi mâ ente kâdin, innemâ takdî hâzihil hayâted dunyâ.
Berikiler: "Bize gelen hakkın apaçık belirtilerini ve bizi yaratan varlığı bırakıp asla seni tercih edecek değiliz! Artık (hakkımızda) nasıl bir yargıda bulunacaksan bulun: sen ancak bu dünya hayatında (geçerli) yargılarda bulunabilirsin!
إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى ﴿٧٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfira lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr(sihri), vallâhu hayrun ve ebkâ.
Bize gelince, açıkçası biz, hatalarımızı ve bize sihir alanında zorla yaptırdığın şeyleri bağışlaması umuduyla Rabbimize inandık: çünkü Allah (umut bağlananların) en hayırlısı ve en kalıcısıdır".
إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى ﴿٧٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ.
Kim ki (Hesap Günü) Rabbinin huzuruna günahkarca davranışlar üzere çıkarsa, bilsin ki, onu cehennem beklemektedir: orada ne ölür, ne de hayata kavuşur.
وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى ﴿٧٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud deracâtul ulâ.
Oysa, (Rabbinin huzuruna) dürüst ve erdemli davranışlar ile mümin olarak çıkan kimseye gelince, (öte dünyada) en yüksek makamlar işte böylelerinin olacaktır:
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى ﴿٧٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâtu adnin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.
içlerinde sonsuza kadar yaşayacakları, vadilerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı asude hasbahçeler!.. İşte budur, kendini arındıranları bekleyen karşılık.
وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى ﴿٧٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib lehum tarîkan fîl bahri yebesâ(yebesen), lâ tehâfu deraken ve lâ tahşâ.
Ve Gerçek şu ki, (zamanı gelince) Musa'ya: "Kullarımla beraber geceleyin yola çık ve onlara denizin ortasında kupkuru (güvenli) bir yol tutuver; arkanızdan yetişirler diye korkup kaygılanma" diye vahyettik.
فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ ﴿٧٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum.
(Musa İsrailoğulları'yla beraber yola koyulunca) Firavun, ordularıyla onların peşine düştü, ama sonunda onları içine alıp boğması mukadder olan deniz onları yutuverdi.
وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى ﴿٧٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ.
Çünkü Firavun halkını saptırmış ve (onlara) doğru yolu göstermemişti.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى ﴿٨٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ benî isrâîle kad enceynâkum min aduvvikum ve vâadnâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ.
Ey İsrailoğulları! (Böylece) sizi düşmanınızın elinden kurtardık ve (sonra) Sina Dağı'nın sağ yamacında sizinle bir andlaşma yaptık; ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik;
كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى ﴿٨١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad hevâ.
(ve şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiğimiz temiz ve hoş şeylerden yiyin ama bunda ölçüyü aşmayın; yoksa, gazabıma uğrarsınız; Benim gazabıma uğrayan kimse, bilin ki, gerçekten kendini bütünüyle yıkıma sürükleyen kimsedir!"
وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى ﴿٨٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Bununla birlikte, yine unutmayın ki, pişman olup doğru yola dönen, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ve bundan sonra da doğru yolda yürüyen kimse için gerçek bağışlayıcı Benim.
وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى ﴿٨٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ.
(Ve Allah Musa'ya:) "Kavmini geride yalnız bırakacak kadar seni tez canlı kılan nedir, ey Musa?" dedi.
قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى ﴿٨٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke rabbi li terdâ.
(Musa:) "Ben Seni hoşnut etmek için, ey Rabbim, Sana varmakta tezlik gösterirken, onlar benim izimde yürüyorlar" dedi.
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ ﴿٨٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy(sâmiriyyu).
(Allah:) "Öyleyse bil ki" dedi, "senin yokluğunda Biz kavmini sınadık; ve Samiri onları yoldan çıkardı."
فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي ﴿٨٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe racea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen, kâle yâ kavmi e lem yaıdkum rabbukum va’den hasenen, e fe tâle aleykumul ahdu em eradtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev’ıdî.
Bunun üzerine Musa öfke ve üzüntüyle dolu olarak kavminin yanına döndü (Ve onlara:) "Ey kavmim!" diye çıkıştı, "Rabbiniz size güzel bir söz vermemiş miydi? Peki, bu söz(ün gerçekleşmesi) size çok mu uzak göründü? Yoksa, Rabbinizin gazabına uğramanıza mı karar verildi ki bana verdiğiniz sözden böyle döndünüz?"
قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ ﴿٨٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû mâ ahlefnâ mev’ıdeke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâran min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy(sâmiriyyu).
"Sana verdiğimiz sözden biz kendi isteğimizle dönmedik; fakat (Mısır) halkı(nın kirli) zinet yükleriyle yüklüydük; ve bu yüzden onları (ateşe) attık; aynı şekilde Samiri de (kendininkini) attı."
فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ ﴿٨٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ahrace lehum ıclen ceseden lehu huvârun fe kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu mûsâ fe nesiye.
Fakat sonra, (onların Musa'ya anlattıklarına göre, Samiri) onlara (erimiş altından), böğüren bir buzağı heykeli yapıp çıkardı; ve bunun üzerine onlar da (birbirlerine:) "İşte sizin tanrınız da, Musa'nın tanrısı da budur; ne var ki, o (geçmişini) unuttu!" dediler.
أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا ﴿٨٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ yerevne ellâ yerciu ileyhim kavlen ve lâ yemliku lehum darran ve lâ nef’â(nef’an).
Peki, görmüyorlar mıydı ki, (bu heykel) onlara cevap veremez; onlara ne zarar verebilir, ne de bir yarar sağlayabilir?
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي ﴿٩٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bihî ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî.
Oysa, (Musa daha dönmeden) önce Harun, onlara: "Ey kavmim!" demişti, "Bu (put)la çok kötü bir biçimde ayartılmaktasınız; çünkü, unutmayın, sizin Rabbiniz O sınırsız rahmet Sahibidir! Öyleyse, bana uyun ve emrime itaat edin!"
قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى ﴿٩١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû len nebraha aleyhi âkifîne hattâ yercia ileynâ mûsâ.
(Ama) onlar: "Asla" dediler, "Musa bize dönünceye kadar o'na tapınmaktan vazgeçmeyeceğiz!"
قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا ﴿٩٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ hârûnu mâ meneake iz raeytehum dallû.
(Ve Musa döndüğünde:) "Ey Harun!" dedi, "Bunların yoldan çıktığını gördüğün halde, seni tutan neydi?
أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي ﴿٩٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellâ tettebiani, e fe asayte emrî.
(Neydi, onları terk edip) beni izlemekten (seni alıkoyan)? Yoksa, (bile bile) benim emrime karşı mı geldin?"
قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي ﴿٩٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yebneumme lâ te’huz bi lıhyetî ve lâ bi ra’sî, innî haşîtu en tekûle ferrakte beyne benî isrâîle ve lem terkub kavlî.
(Harun:) "Ey anamın oğlu!" dedi, "Saçımdan sakalımdan tutma! Gerçek şu ki, ben senin, 'Bak işte, İsrailoğulları'nın arasına ayrılık soktun; sözüme riayet etmedin! demenden korktum".
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ ﴿٩٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe mâ hatbuke yâ sâmiriyy(sâmiriyyu).
(Musa:) "Peki, ya senin amacın neydi, ey Samiri?" dedi.
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي ﴿٩٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle basurtu bi mâ lem yabsurû bihî fe kabadtu kabdaten min eserir resûli fe nebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî.
"Ben onların göremediği bir şeyi gördüm; ve bu yüzden, Elçi'nin öğretilerinden bir tutam aldım ve onu fırlatıp attım; içimde bir şey böyle (yapmaya) itti beni."
قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا ﴿٩٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fezheb fe inne leke fîl hayâti en tekûle lâ misâse ve inne leke mev’ıden len tuhlefehu, vanzur ilâ ilâhikellezî zalte aleyhi âkifâ(âkifen), le nuharrikannehu summe le nensifennehu fîl yemmi nesfâ(nesfen).
(Musa:) "Git artık" dedi (ona), "ama şunu bil ki, bundan böyle hayat boyunca 'Bana dokunmayın! demekten ibaret olacaktır senin payına düşen! (Öte dünyada ise) hiç kuşkusuz, kaçıp kurtulamayacağın bir yazgı beklemektedir seni! Şimdi bak, kendini her şeyinle adayarak tapındığın şu düzmece tanrına: onu nasıl yakacağız ve sonra toza toprağa çevirip nasıl denize savuracağız!
إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ﴿٩٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ huve, vesia kulle şey’in ilmen.
(Size gelince, ey İsrailoğulları!) Sizin biricik tanrınız, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır; sınırsız bilgisiyle her şeyi kuşatan O'dur!"
كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا ﴿٩٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kad sebaka, ve kad âteynâke min ledunnâ zikrâ(zikren).
İşte sana geçmişte olup bitenlerin mahiyetinden de böyle (bir üslup içinde) bahsediyoruz; çünkü katımızdan hatırlatıcı bir öğreti bahşettik sana.
مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا ﴿١٠٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kıyâmeti vizrâ(vizren).
Ondan yüz çeviren herkes, hiç şüphe edilmesin ki, Kıyamet Günü'nde sırtında (ağır) bir yük taşıyacaktır;
خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاء لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا ﴿١٠١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâlidîne fîhi, ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen).
ebediyyen bu yük altında kalacaktır böyleleri; (bir bilseler,) onlar için Kıyamet Günü'nde ne kötü bir yük olacak bu!
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا ﴿١٠٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme yunfehu fîs sûri ve nahşurul mucrimîne yevme izin zurkâ(zurkan).
O Gün ki, sura üflenir; o Gün ki, suçlu olanları, gözleri (korku ve şaşkınlıktan) donuklaşmış olarak bir araya toplayacağız;
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا ﴿١٠٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ(aşren).
birbirleriyle fısıldaşarak: "(Dünyada) on (günden) fazla kalmadınız (değil mi)?" diye soracaklar.
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا ﴿١٠٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ(yevmen).
İçlerinden en kavrayışlısı: "(Orada) sadece bir tek gün kaldınız!" dediği zaman onların birbirlerine (şaşkınlıktan) neler diyeceklerini de, şüphesiz en iyi Biz biliriz.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا ﴿١٠٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ(nesfen).
Ve sana (Kıyamet Günü'nde) dağları(n ne olacağını) soracaklar. O zaman (onlara) de ki: "Rabbim onları toza toprağa çevirip savuracak,
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا ﴿١٠٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe yezeruhâ kâan safsafâ(safsafen).
yeri dümdüz ve çıplak bir hale getirecek,
لَا تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا ﴿١٠٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ terâ fîhâ ivecen ve lâ emtâ(emten).
(öyle ki) orada ne kıvrım ne de tümsek göreceksin".
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا ﴿١٠٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin yettebiûned dâıye lâ ivece lehu, ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ(hemsen).
O Gün herkes, kendisinden kaçıp kurtulmak kabil olmayan bir davetçinin peşinden gider; ve tüm sesler o sınırsız rahmet Sahibi'nin huzurunda saygıyla kısılır; öyle ki yalnızca cansız, baygın bir uğultu işitirsin.
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا ﴿١٠٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
O Gün, hakkında sınırsız rahmet Sahibi'nin izin verdiği, sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına kayırmanın, arka çıkmanın bir yararı olmayacaktır.
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا ﴿١١٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ılmâ(ılmen).
(Çünkü) O, insanların gözleri önünde olanı da, onlardan saklı tutulanı da bütünüyle bilmektedir, ama onlar O'nu bilgice asla kuşatamazlar.
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ﴿١١١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm(kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ(zulmen).
Ve var olan her şeyin kaynağı, dayanağı olan O kendine yeterli ebedi, diri varlık önünde (o Gün) yüzler saygı ve hicapla eğilir; ve zulmün yüküyle yüklü olanın soluğu kesilir, gücü tükenir.
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا ﴿١١٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ(hadmen).
Buna karşılık, inanıp da dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseye gelince: böyle birinin, haksızlığa uğramaktan ya da (hak ettiği karşılıktan) yoksun bırakılmaktan korkmasına hiçbir sebep yoktur.
وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا ﴿١١٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ(zikren).
İşte böylece bu (vahyi mesajı) Biz sana Arap diliyle (ifade edilmiş) bir hitabe olarak indirdik; ve onda her türden uyarıyı apaçık dile getirdik ki, insanlar Bize karşı sorumluluk bilinci taşısınlar; yahut bu (kitap) onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin.
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا ﴿١١٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe teâlâllâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).
Öyleyse, (bil ki) Allah, var olan her şeyin ötesindeki yüceler yücesidir; mutlak ve nihai egemenlik sahibi, mutlak ve nihai Gerçek'tir; dolayısıyla, Kuran'ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında (görüş bildirmekte) tezlik gösterme; fakat (daima) "Ey Rabbim, benim ilmimi artır!" de.
وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا ﴿١١٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablu fe nesîye ve lem necid lehu azmâ(azmen).
Ve gerçek şu ki, biz Adem'e önceden buyruğumuzu ulaştırmıştık; ne var ki o bunu unuttu; o'nu, yaratılışındaki amaçta azimli ve gayretli bulmadık.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى ﴿١١٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ.
(Şöyle ki:) Biz meleklere, "Adem'in önünde yere kapanın!" dediğimiz zaman, İblis'in dışında, onların hepsi yere kapandı; (İblis bunu yapmaya) yanaşmadı;
فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى ﴿١١٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.
ve bunun üzerine Adem'e: "Ey Adem!" dedik, "Gerçek şu ki, bu senin ve eşinin düşmanıdır; öyleyse, dikkat edin, sizi (bu) hasbahçeden çıkarıp da seni bedbaht kılmasın.
إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى ﴿١١٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ.
(O hasbahçe ki,) orada acıkmaman ve kendini çıplak hissetmemen sağlanmıştır;
وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى ﴿١١٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.
keza, orada susamaman ve güneşin sıcaklığından etkilenmemen de sağlanmıştır".
فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى ﴿١٢٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceratil huldi ve mulkin lâ yeblâ.
Ne var ki, Şeytan o'na sinsice fısıldayarak: "Ey Adem!" dedi, "Sana sonsuzluk ağacını ve (dolayısıyla) hiç çökmeyecek bir hükümranlığı(n yolunu) göstereyim mi?"
فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى ﴿١٢١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.
Ve böylece her ikisi de o ağac(ın meyvesin)den yediler; bunun üzerine çıplaklıklarının farkına vardılar ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye çalıştılar. Ve (böylece) Adem Rabbine karşı geldi ve dolayısıyla ciddi bir hataya düşmüş oldu.
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى ﴿١٢٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.
Ama sonra Rabbi (yine de) o'nu (Rahmetiyle) seçip ayırdı; o'nun tevbesini kabul etti ve o'na doğru yolu gösterdi;
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى ﴿١٢٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(yani onlara şöyle) dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz topluca inin bu (safiyet/arınmışlık) makamından! Bununla birlikte, muhakkak ki, size Benden doğru yol bilgisi gelecektir: kim ki Benim doğru yol öğretimi izlerse yoldan sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır.
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى ﴿١٢٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.
Ama kim ki Beni anmaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun dar bir hayat alanı olacaktır; ve Kıyamet Günü onu kör olarak kaldıracağız".
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا ﴿١٢٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kad kuntu basîrâ(basîran).
(Böyle biri, Kıyamet Günü'nde:) "Rabbim, ben gören biriyken beni niçin kör olarak kaldırdın?" diye soracak.
قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى ﴿١٢٦﴾
20/TÂHÂ SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kezâlike etetke âyâtunâ fe nesîtehâ, ve kezâlikel yevme tunsâ.
(Allah da ona:) "Şunun için," diye cevap verecek, "sana mesajlarımız gelmişti de sen onları gözardı etmiştin; ve bugün de aynen öyle gözardı edileceksin!"
وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى ﴿١٢٧﴾
20/TÂHÂ SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike neczî men esrafe ve lem yu’min bi âyâti rabbihî, ve le azâbul âhırati eşeddu ve ebkâ.
Çünkü, kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız; ve (böylelerinin) ahirette (çekeceği) azap, gerçekten de, (azapların) en zorlusu olacaktır!
أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى ﴿١٢٨﴾
20/TÂHÂ SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kablehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.
Peki, bu (hakkı inkar eden) kimseler, yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce gelip geçmiş kuşaklardan nicesini helak ettiğimizi görerek bundan kendileri için bir ders çıkarmadılar mı? Oysa, bu olguda, akıl sahipleri için mutlaka çıkarılacak dersler vardır!
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى ﴿١٢٩﴾
20/TÂHÂ SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ(musemmen).
Rabbinin (her günahkara tevbe için tanınan) belirli süre konusunda önceden verilmiş bir kararı olmasaydı, (günah işleyenlerin derhal cezalandırılması) kaçınılmaz olurdu.
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى ﴿١٣٠﴾
20/TÂHÂ SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.
Bunun içindir ki, (hakkı inkar eden)ler ne derlerse desinler, sabret; ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde yine Rabbinin kudret ve yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin.
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى ﴿١٣١﴾
20/TÂHÂ SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ mettâ’nâ bihî ezvâcen minhum zehratel hayâtid dunyâ li neftinehum fîhi, ve rızku rabbike hayrun ve ebkâ.
Ve sakın, pek çoklarına, (sadece) onları sınamak için, avunsunlar diye verdiğimiz dünya hayatına mahsus şu ya da bu parlaklığa, görkeme gözünü dikme; çünkü Rabbinin (sana) sağladığı rızık, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى ﴿١٣٢﴾
20/TÂHÂ SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve’mur ehleke bis salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ(rızkan), nahnu nerzukuke, vel âkıbetu lit takvâ.
Yakınlarına da salatı emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol. (Fakat unutma ki) Biz senden (Bizim için) rızık sağlamanı istemiyoruz; (tersine,) senin rızkını veren Biziz. Ve gelecek, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin olacaktır.
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى ﴿١٣٣﴾
20/TÂHÂ SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi âyetin min rabbihî, e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ.
Yine de (hakka karşı kör olanlar): "(Muhammed) Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!" deyip duruyorlar. (Fakat) zaten onlara, eski yazılı belgelerde bulunması gereken konularda (bu ilahi mesajın doğruluğunu gösteren) açık bir delil gelmedi mi?
وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَى ﴿١٣٤﴾
20/TÂHÂ SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.
Çünkü, eğer bu (ilahi mesajı vahyetmeden) önce onları (cezalandırıcı) bir azapla helak etseydik, (Hesap Günü'nde): "Ey Rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de (ahirette böyle) alçalıp gözden düşeceğimize Senin mesajlarına uysaydık!" demekte gerçekten de (haklı olurlardı).
قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى ﴿١٣٥﴾
20/TÂHÂ SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul kullun muterabbisun fe terabbesû, fe se ta’lemûne men ashâbus sırâtıs seviyyi ve menihtedâ.
De ki: "Herkes (geleceğin kendilerine getireceği şeyi) ümitle beklemektedir; öyleyse siz de bekleyin, bakalım; çünkü kimlerin düz yolu seçtiğini ve kimlerin doğru yolu bulduğunu yakında göreceksiniz!"