Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır.

ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ ﴿١﴾

38/SÂD SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Sâd, vel kur’âni zîz zikr(zikri).

Sâd. Uyarı dolu Kur'an'a andolsun (ki sen peygamberlerdensin).

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ ﴿٢﴾

38/SÂD SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Belillezîne keferû fî izzetin ve şikâk(şikâkın).

Hayır! O küfre sapanlar (boş) bir gurur ve ayrılık içindedirler.

كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ ﴿٣﴾

38/SÂD SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kem ehleknâ min kablihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs(menâsin).

Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryat ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.

وَعَجِبُوا أَن جَاءهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ ﴿٤﴾

38/SÂD SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb(kezzâbun).

İçlerinden kendilerine bir uyarıp korkutucunun gelmiş olmasına şaştılar. Küfre sapanlar dedi ki: “Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.”

أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ ﴿٥﴾

38/SÂD SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): E cealel âlihete ilâhen vâhıden, inne hâzâ le şey’un ucâb(ucâbun).

“İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey!”

وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ ﴿٦﴾

38/SÂD SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne hâzâ le şey’un yurâd(yurâdu).

Onlardan önde gelen bir grup yola düşerek dedi ki: “Yürüyün ve ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) da kararlı olun; çünkü asıl istenen budur.”

مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ ﴿٧﴾

38/SÂD SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhırati, in hâzâ illâhtilâk(illâhtilâkun).

“Biz bunu diğer dinde işitmedik; bu, uydurmadan başka bir şey değildir.”

أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ ﴿٨﴾

38/SÂD SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).

“Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?” Hayır, onlar benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz benim azabımı tatmamışlardır.

أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ ﴿٩﴾

38/SÂD SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâb(vehhâbi).

Yoksa güçlü olan ve karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?

أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ ﴿١٠﴾

38/SÂD SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lehum mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâb(esbâbi).

Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların egemenliği onların mı? Öyle ise araçlara sarılarak göğe yükselsinler (de Allah'ın istediğine vahiy indirmesine engel olsunlar)!

جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ ﴿١١﴾

38/SÂD SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâb(ahzâbi).

(Onlar o gün) Orada, çeşitli gruplardan (müttefik güçlerden), bozguna uğratılmış ufacık bir ordu (olacaktır).

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ ﴿١٢﴾

38/SÂD SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.

Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad ve saltanat sahibi Firavun (ilahi peygamberleri) yalanlamıştı.

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ أُوْلَئِكَ الْأَحْزَابُ ﴿١٣﴾

38/SÂD SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve semûdu ve kavmu lûtın ve ashâbul eyketi, ulâikel ahzâb(ahzâbu).

Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. (Yalanlayan) gruplar işte bunlardır.

إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ ﴿١٤﴾

38/SÂD SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâbi.

Hepsi peygamberleri yalanladı da azabımı hak ettiler.

وَمَا يَنظُرُ هَؤُلَاء إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ ﴿١٥﴾

38/SÂD SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhıdeten mâ lehâ min fevâk(fevâkın).

Bunlar da (geldiğinde) bir anlık mühleti bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.

وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ ﴿١٦﴾

38/SÂD SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kıttanâ kable yevmil hisâb(hisâbi).

(Alay edercesine) Dediler ki: “Rabbimiz! Hesap gününden önce (azaptan bize vaat ettiğin) payımızı çabuklaştırıver.”

اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ ﴿١٧﴾

38/SÂD SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eydi, innehû evvâb(evvâbun).

Onların söylemekte olduklarına karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her zaman Allah'a) yönelen biriydi.

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ ﴿١٨﴾

38/SÂD SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ sahharnâl cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk(işrâkı).

Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah onlar kendisiyle (Davud ile) birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ ﴿١٩﴾

38/SÂD SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vet tayra mahşûraten, kullun lehû evvâb(evvâbun).

Toplanmış kuşları da (Davud'a ram kıldık). Hepsi de (Allah'ı tesbihte) ona (Davud'a) dönüp yönelirlerdi (ona uyarak tesbih ederlerdi).

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ ﴿٢٠﴾

38/SÂD SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve şedednâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hıtâb(hıtâbi).

Onun (Davud'un) mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme (isabetli karar verme) kabiliyeti vermiştik.

وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ ﴿٢١﴾

38/SÂD SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hel etâke nebeul hasmı, iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe).

Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ ﴿٢٢﴾

38/SÂD SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).

Hani Davud'un yanına girmişlerdi de Davud onlardan korkmuştu. “Korkma” dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adaletten ayrılıp bize) zulmetme ve bizi doğru yola ilet.”

إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ ﴿٢٣﴾

38/SÂD SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb(hıtâbi).

“Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Beni ona da kefil (malik) kıl” dedi ve bana konuşmada üstün geldi.”

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/ ﴿٢٤﴾

38/SÂD SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcihî, ve inne kesîran minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfera rabbehu ve harra râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)

(Davud) Dedi ki: “Şüphesiz senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, iman edip de salih amellerde bulunanlar müstesna, (sermayelerini) karıştıran ortaklardan çoğu birbirlerine karşı saldırganlıkta bulunurlar. Onlar (müstesna olanlar) da pek azdır.” Davud (karşı tarafı da dinlemeden hüküm vermekle sürçtüğünü anlayınca), gerçekten bizim onu denemeden geçirdiğimizi anladı da böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip döndü.

فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ ﴿٢٥﴾

38/SÂD SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe gafernâ lehu zâlike, ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâb(meâbin).

Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ ﴿٢٦﴾

38/SÂD SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâhi, innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb(hisâbi).

“Ey Davud! Şüphesiz biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; yoksa sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar (var ya), hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azap vardır.”

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ ﴿٢٧﴾

38/SÂD SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtılâ(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr(nâri).

Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, kâfirlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay o küfre sapanlara!

أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ ﴿٢٨﴾

38/SÂD SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em nec’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardı em nec’alul muttakîne kel fuccâr(fuccâri).

Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah'tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?

كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ ﴿٢٩﴾

38/SÂD SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârakun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ulûl elbâb(elbâbi).

(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ ﴿٣٠﴾

38/SÂD SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ li dâvûde suleymân(suleymâne), ni’mel abdu, innehû evvâb(evvâbun).

Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, pek de güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelen biriydi.

إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ ﴿٣١﴾

38/SÂD SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz urıda aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâd(ciyâdu).

Hani akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerinde durup bir ayağını tırnağının üzerine diken (çalımlı ve safkan) atlar sunulmuştu.

فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ ﴿٣٢﴾

38/SÂD SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevârat bil hıcâb(hıcâbi).

Dedi ki: “Doğrusu ben bu atların sevgisini, Rabbimi anmayı sağladıkları için sevdim.” Sonunda atlar (öylece koşarak) perdede (ufukta) görünmez oldular.

رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ ﴿٣٣﴾

38/SÂD SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ruddûhâ aleyye, fe tafika meshan bis sûkı vel a’nâk(a’nâkı).

“Onları bana geri getirin” (dedi). Sonra da (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ ﴿٣٤﴾

38/SÂD SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâb(enâbe).

Biz Süleyman'ı (evlat sevgisiyle de) denemeden geçirdik. Tahtının üstüne (sevdiği oğlu olan) bir ceset bıraktık. Böylece (çocuğunu fazla sevmemesi gerektiğini anlayarak tümüyle Allah'a) döndü.

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ ﴿٣٥﴾

38/SÂD SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâb(vehhâbu).

Dedi ki: “Rabbim! Beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin.”

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاء حَيْثُ أَصَابَ ﴿٣٦﴾

38/SÂD SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sehharnâ lehur rîha tecrî bi emrihî ruhâen haysu esâb(esâbe).

Böylece biz, rüzgârı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.

وَالشَّيَاطِينَ كُلَّ بَنَّاء وَغَوَّاصٍ ﴿٣٧﴾

38/SÂD SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın.

Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları da (emrine verdik).

وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ ﴿٣٨﴾

38/SÂD SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âharîne mukarranîne fîl asfâd(asfâdi).

Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam bukağılarla birbirine bağlanmış diğerlerini de (onun emrine verdik).

هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿٣٩﴾

38/SÂD SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâb(hisâbin).

“İşte bu, bizim hesapsız ihsanımızdır. (Ey Süleyman!) Artık dilersen (başkalarına) ihsan et, dilersen de (elinde) tut.”

وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ ﴿٤٠﴾

38/SÂD SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâb(meâbin).

Şüphesiz onun bizim katımızda bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ ﴿٤١﴾

38/SÂD SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).

Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o, “Doğrusu şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu” diye Rabbine seslenmişti.

ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ ﴿٤٢﴾

38/SÂD SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Urkud bi riclike, hâzâ mugteselun bâridun ve şerâb(şerâbun).

“Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).”

وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ ﴿٤٣﴾

38/SÂD SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Katımızdan bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir hatırlatma olmak üzere ona aile efradını, ayrıca onlarla birlikte bir mislini daha da bağışladık.

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ ﴿٤٤﴾

38/SÂD SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbirâ(sâbiran), ni’mel abdu, innehû evvâb(evvâbun).

“Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz onu sabredici bulduk. O, pek de güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelen biriydi.

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ ﴿٤٥﴾

38/SÂD SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur ıbâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ulîl eydî vel ebsâr(ebsâri).

Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ ﴿٤٦﴾

38/SÂD SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr(dâri).

Gerçekten biz onları, (ahiretteki asıl) yurdu hatırlatan katışıksız (bir haslet ile) halis kıldık.

وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ ﴿٤٧﴾

38/SÂD SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehum indenâ le minel mustafeynel ahyâr(ahyâri).

Ve gerçekten onlar, bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.

وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ ﴿٤٨﴾

38/SÂD SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifli, ve kullun minel ahyâr(ahyâri).

İsmail'i, Elyesa'yı ve Zülkifl'i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ ﴿٤٩﴾

38/SÂD SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ zikrun, ve inne lil muttakîne le husne meâb(meâbin).

Bu, bir hatırlatmadır. Şüphesiz muttakiler için, kesin varılacak güzel bir yer vardır.

جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةً لَّهُمُ الْأَبْوَابُ ﴿٥٠﴾

38/SÂD SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cennâti adnin mufettehaten le humul ebvâb(ebvâbu).

Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.

مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ ﴿٥١﴾

38/SÂD SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Muttekîne fîhâ yed’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîratin ve şerâb(şerâbin).

İçinde yaslanıp dayanmışlardır; orada birçok meyve ve şarap istemektedirler.

وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ ﴿٥٢﴾

38/SÂD SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve indehum kâsırâtut tarfi etrâb(etrâbun).

Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ ﴿٥٣﴾

38/SÂD SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ mâ tûadûne li yevmil hisâb(hisâbi).

İşte hesap günü için size söz verilen bunlardır.

إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ ﴿٥٤﴾

38/SÂD SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le rızkunâ mâ lehu min nefâd(nefâdin).

Hiç şüphesiz bu bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.

هَذَا وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ ﴿٥٥﴾

38/SÂD SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre meâb(meâbin).

Bu (takva sahipleri içindi; ama) azgınlar içinse muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.

جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿٥٦﴾

38/SÂD SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Cehenneme, yaslevnehâ, fe bi’sel mihâd(mihâdu).

Onlar cehenneme girecekler. Orası pek de kötü bir döşektir.

هَذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ ﴿٥٧﴾

38/SÂD SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ felyezûkûhu hamîmun ve gassâk(gassâkun).

İşte bu kaynar su ve irindir; artık onu içmeleri gerekir.

وَآخَرُ مِن شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ ﴿٥٨﴾

38/SÂD SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âharu min şeklihî ezvâc(ezvâcun).

Buna benzer türlü türlü başka (içecekler de) vardır.

هَذَا فَوْجٌ مُّقْتَحِمٌ مَّعَكُمْ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ إِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ ﴿٥٩﴾

38/SÂD SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ fevcun muktehımun meakum, lâ merhaben bihim, innehum sâlûn nâr(nâri).

(Zalim önderlere denir ki:) “İşte şunlar sizinle beraber (elim ateşe) girecek olanlardır.” (Zalimler ise der ki:) “Onlar rahat yüzü görmesinler! Onlar (da bizim gibi) ateşe gireceklerdir”

قَالُوا بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ ﴿٦٠﴾

38/SÂD SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ, fe bi’sel karâr(karâru).

(Zalimlere uyanlar ise,) “Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir!” derler.

قَالُوا رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ ﴿٦١﴾

38/SÂD SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidhu azâben dı’fen fîn nâr(nâri).

“Rabbimiz! Kim bunu bizim önümüze sürdüyse, onun ateşteki azabını kat kat arttır.” derler.

وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ الْأَشْرَارِ ﴿٦٢﴾

38/SÂD SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel eşrâr(eşrâri).

“Bize ne oluyor da kendilerini kötülerden saydığımız adamları göremiyoruz.” derler.

أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ ﴿٦٣﴾

38/SÂD SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ettehaznâhum sıhriyyen em zâgat anhumul ebsâr(ebsâru).

“Biz onları alaya alırdık (da hata mı ettik); yoksa gözler mi onlardan kaydı (da göremiyoruz)?”

إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ ﴿٦٤﴾

38/SÂD SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr(nâri).

Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişip tartışması kesin olan bir gerçektir.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿٦٥﴾

38/SÂD SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin illâllâhul vâhıdul kahhâr(kahhâru).

De ki: “Ben, yalnızca bir uyarıp korkutucuyum. Gücü her şeye yeten tek Allah'tan başka ilah da yoktur.”

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ ﴿٦٦﴾

38/SÂD SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâl azîzul gaffâr(gaffâru).

“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Üstün güç sahibidir, bağışlayandır.”

قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ ﴿٦٧﴾

38/SÂD SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul huve nebeun azîmun.

De ki: “Bu (Kur'an), büyük bir haberdir!”

أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ ﴿٦٨﴾

38/SÂD SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Entum anhu mu’ridûn(mu’ridûne).

“Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.”

مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٦٩﴾

38/SÂD SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesımûn(yahtesimûne).

“Yüce topluluk (melekler insanın yaratılışı hakkında) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktu.”

إِن يُوحَى إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٧٠﴾

38/SÂD SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).

“Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.”

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ ﴿٧١﴾

38/SÂD SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin).

Hani Rabbin meleklere, “Gerçekten ben çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti.

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ ﴿٧٢﴾

38/SÂD SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

“Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman da siz onun için hemen secdeye kapanın.”

فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ ﴿٧٣﴾

38/SÂD SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).

Meleklerin hepsi topluca secde etti.

إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنْ الْكَافِرِينَ ﴿٧٤﴾

38/SÂD SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).

Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ ﴿٧٥﴾

38/SÂD SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyye, estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).

(Allah) Dedi ki: “Ey İblis! İki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?”

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ ﴿٧٦﴾

38/SÂD SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).

Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ ﴿٧٧﴾

38/SÂD SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fahruc minhâ fe inneke racîm(racîmun).

(Allah) Dedi ki: “Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”

وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ ﴿٧٨﴾

38/SÂD SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne aleyke la'netî ilâ yevmid dîn(dîni).

“Ve şüphesiz ceza gününe kadar benim lanetim senin üzerindedir.”

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٧٩﴾

38/SÂD SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

Dedi ki: “Rabbim! Öyleyse onların dirilip kaldırılacakları güne kadar bana süre tanı.”

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ ﴿٨٠﴾

38/SÂD SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe inneke minel munzarîn(munzarîne).

Dedi ki: “O halde sen, (kendilerine) süre tanınanlardansın.”

إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٨١﴾

38/SÂD SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ yevmil vaktil ma’lûm(ma’lûmi).

“Bilinen vaktin gününe kadar.”

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٨٢﴾

38/SÂD SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn(ecmaîne).

Dedi ki: “İzzetine andolsun ki, ben onların tümünü mutlaka aldatıp saptıracağım.”

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ ﴿٨٣﴾

38/SÂD SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).

“Ancak içlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna.”

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ ﴿٨٤﴾

38/SÂD SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fel hakku vel hakka ekûl(ekûlu).

(Allah) “İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim” dedi.

لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٨٥﴾

38/SÂD SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmaîn(ecmaîne).

“Muhakkak cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.”

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ ﴿٨٦﴾

38/SÂD SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel mutekellifîn(mutekellifîne).

(Ey Peygamber!) De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ ﴿٨٧﴾

38/SÂD SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).

“O (Kur'an), âlemler için yalnızca bir hatırlatmadır.”

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ ﴿٨٨﴾

38/SÂD SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le ta’lemunne nebeehu ba’de hîn(hînin).

“Onun (gaybi) haberlerini (doğruluk açısından) bir zaman sonra bileceksiniz.”