Mekke döneminde inmiştir. 89 âyettir. Sûre, adını 35. âyette geçen “Zuhruf” kelimesinden almaktadır. Zuhruf; yaldız, mücevher, dünya hayatının geçici menfaati anlamlarına gelir.

حم ﴿١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâ mim.

Ha. Mim.

وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel kitâbil mubîni.

Apaçık Kitab'a andolsun;

إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ cealnâhu kur’ânen arabiyyen leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).

Olur ki akıl edersiniz diye onu Arapça bir Kur'an kıldık.

وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ ﴿٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehu fî ummil kitâbi ledeynâ le alîyyun hakîm(hakîmun).

Şüphesiz o katımızda ana kitapta (Levhi Mahfuz'da kayıtlı)dır; pek yüce ve hikmet doludur.

أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ ﴿٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifîn(musrifîne).

Aşırıya giden bir topluluksunuz diye size zikri (Kur'anı) göndermekten vaz mı geçelim?

وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ ﴿٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kem erselna min nebîyin fîl evvelîn(evvelîne).

Oysa biz öncekiler içinde nice peygamberler gönderdik.

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ ye’tîhim min nebîyin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmesinler.

فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ ﴿٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ehleknâ eşedde minhum batşen ve madâ meselul evvelîn(evvelîne).

Biz de bunlardan daha güçlü olanları helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti.

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ ﴿٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunne halakahunnel azîzul alîm(alîmu).

Andolsun ki, onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan muhakkak: 'Onları üstün ve bilen (Allah) yarattı' diyeceklerdir.

الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî cealekumul arda mehden ve cealelekum fîhâ subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).

O, sizin için yeri bir döşek yapan ve olur ki doğru yolu bulursunuz diye onda size yollar açandır.

وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿١١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezî nezzele mines semâi mâen bi kader(kaderin), fe enşernâ bihî beldeten meyten, kezâlike tuhracûn(tuhracûne).

O, gökten bir ölçüye göre su indirendir. Onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. İşte siz de böyle çıkarılırsınız.

وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ ﴿١٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezî halakal ezvâce kullehâ ve ceale lekum minel fulki vel enâmi mâ terkebûn(terkebûne).

O, bütün çiftleri yaratan ve gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri varedendir.

لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ ﴿١٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li testevû alâ zuhûrihî summe tezkurû ni’mete rabbikum izâsteveytum aleyhi, ve tekûlû subhânellezî sahhara lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinîn(mukrinîne).

Onların sırtlarına binmeniz sonra onlara bindiğinizde Rabbinizin nimetini anmanız ve (şöyle) demeniz için: 'Bunu bize boyun eğdiren (Allah)'ın şanı pek yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık.

وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ ﴿١٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ ilâ rabbinâ le munkalibûn(munkalibûne).

Ve biz elbette Rabbimize döneceğiz.'

وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealû lehu min ibâdihî cuz’â(cuz’en), innel insâne le kefûrun mubîn(mubînun).

(Böyleyken) kullarından O'na bir parça nisbet ettiler. [1] Doğrusu insan apaçık bir nankördür.

أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ ﴿١٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Emittehaze mimmâ yahluku benâtin ve asfâkum bil benîn(benîne).

Yoksa (Allah) yarattıklarından kendine kızlar edindi de oğulları size mi seçti?

وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ ﴿١٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ buşşira ehaduhum bi mâ darabe lir rahmâni meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezîm(kezîmun).

Oysa onlardan birine Rahman'a isnat ettiği (kız çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilir.

أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ ﴿١٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve men yuneşşeu fîl hılyeti ve huve fîl hısâmi gayru mubîn(mubînin).

Süs içinde yetiştirilip mücadelede açık olmayanı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?

وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ ﴿١٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealûl melâiketellezîne hum ibâdur rahmâni inâsâ(inâsen), e şehidû halkahum, se tuktebu şehâdetuhum ve yus’elûn(yus’elûne).

Rahman'ın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Onların yaratılışlarına şahit mi oldular? Şahitlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklar.

وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿٢٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû lev şâer rahmânu mâ abednâhum, mâ lehum bi zâlike min ilmin in hum illâ yahrusûn(yahrusûne).

Dediler ki: 'Rahman dileseydi biz onlara kulluk etmezdik.' Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ ﴿٢١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em âteynâhum kitâben min kablihî fe hum bihî mustemsikûn(mustemsikûne).

Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de şimdi ona mı sarılıyorlar?

بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ ﴿٢٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).

Hayır onlar: 'Doğrusu atalarımızı bir din üzere bulduk biz de şimdi onların izleri üzere doğru yolda gidiyoruz' dediler.

وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ ﴿٢٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).

İşte böyle senden önce hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek muhakkak oranın varlıklıları: 'Biz atalarımızı bir din üzere bulduk ve biz onların izlerine uymaktayız' demişlerdir.

قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ ﴿٢٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ve lev ci’tukum bi ehdâ mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, kâlû innâ bi mâ ursıltum bihî kâfirûn(kâfirûne).

(Peygamberlerin her biri): 'Ya ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirdiysem?' dedi. Onlar: 'Doğrusu biz sizinle gönderileni inkâr edenleriz' dediler.

فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fentekamnâ minhum fanzur keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak.

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ ﴿٢٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi ve kavmihî innenî berâun mimmâ ta’budûn(ta’budûne).

Hani İbrahim babasına ve kavmine şöyle demişti: 'Doğrusu ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ ﴿٢٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâllezî fataranî fe innehu se yehdîni.

Ancak beni yaratan müstesna. Şüphesiz O beni doğru yola yöneltecektir.

وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٢٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealehâ kelimeten bâkıyeten fî akıbihî leallehum yerciûn(yerciûne).

Ve bunu (tevhid inancını) kendinden sonra gelecekler içinde kalıcı bir söz kıldı. (Artık) umulur ki dönerler.

بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى جَاءهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ ﴿٢٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel metta’tu hâulâi ve âbâehum hattâ câehumul hakku ve resûlun mubîn(mubînun).

Gerçek şu ki, onları ve atalarını kendilerine gerçek ve açıklayıcı peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

وَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ ﴿٣٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ câe humul hakku kâlû hâzâ sihrun ve innâ bihî kâfirûn(kâfirûne).

Hak kendilerine gelince de: 'Bu bir büyüdür ve biz onu inkâr edenleriz' dediler.

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ ﴿٣١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû lev lâ nuzzile hâzâl kur’ânu alâ raculin minel karyeteyni azîm(azîmin).

Ve dediler ki: 'Bu Kur'an iki kentin birinden, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?'

أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٣٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): E hum yaksimûne rahmete rabbike, nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâ ve rafa’nâ ba’dahum fevka ba’dın deracâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).

Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık ve biri birine iş gördürebilsin diye bazılarını bazılarından derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ ﴿٣٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ en yekûnen nâsu ummeten vâhıdeten le cealnâ limen yekfuru bir rahmâni li buyûtihim sukufen min fıddatin ve meârice aleyhâ yazherûne.

Eğer insanlar (küfürde) tek bir ümmet olacak olmasaydı Rahman'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ ﴿٣٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve li buyûtihim ebvâben ve sururan aleyhâ yettekiûn(yettekiûne).

Evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar (yapardık).

وَزُخْرُفًا وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٣٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zuhrufen, ve in kullu zâlike lemmâ metâul hayâtid dunyâ, vel âhiratu inde rabbike lil muttakîn(muttakîne).

Ve (nice) süsler (verirdik). Bütün bunlar dünya hayatının geçimliğinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbinin katında takva sahipleri içindir.

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ ﴿٣٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).

Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse onun başına bir şeytanı musallat ederiz. Artık o onun yakını olur.

وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٣٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar, bunlarsa kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ ﴿٣٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karîn(karînu).

Sonunda bize geldiğinde (şeytanına) der ki: 'Keşke seninle benim aram iki doğunun uzaklığı kadar olsaydı! Meğer ne kötü bir yakınmışsın!

وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fîl azâbi muşterikûn(muşterikûne).

(Yakınmanız) bugün size yarar sağlamayacak. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz siz azapta da ortaksınız.

أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٤٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn(mubînin).

Artık sen mi sağırlara duyuracaksın yahut körleri ve apaçık sapıklık içinde olanı doğru yola ileteceksin?

فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ ﴿٤١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe immâ nezhebenne bike fe innâ minhum muntekımûn(muntekımûne).

Biz seni alıp götürürsek onlardan muhakkak öç alırız.

أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ ﴿٤٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ev nuriyennekellezî vaadnâhum fe innâ aleyhim muktedirûn(muktedirûne).

Yahut onlara vaadettiğimizi sana gösteririz. Şüphesiz bizim onlara gücümüz yeter.

فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festemsik billezî ûhıye ileyke, inneke alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Şu halde sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru yol üzeresin.

وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ ﴿٤٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehu le zikrun leke ve li kavmike, ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).

Şüphesiz o (Kur'an) sen ve kavmin için bir şereftir (veya öğüttür). (Ondan) sorulacaksınız.

وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ ﴿٤٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves’el men erselnâ min kablike min rusulinâ e cealnâ min dûnir rahmâni âliheten yu’bedûn(yu’bedûne).

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz Rahman'dan başka kulluk edilecek ilâhlar kılmış mıyız?

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٤٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ilâ fir’avne ve melâihî fe kâle innî resûlu rabbil âlemîn(âlemîne).

Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik. O da: 'Şüphesiz ben alemlerin Rabbinin elçisiyim' dedi.

فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿٤٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ câehum bi âyâtinâ izâ hum minhâ yadhakûn(yadhakûne).

Fakat, onlara ayetlerimizi getirince bir de ne görsün: Onlarla alay ediyorlar.

وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uhtihâ ve ehaznâhum bil azâbi leallehum yerciûn(yerciûne).

Onlara gösterdiğimiz her âyet muhakkak bir ötekinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık.

وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû yâ eyyuhâs sâhırud’u lenâ rabbeke bimâ ahide indeke innenâ le muhtedûn(muhtedûne).

Dediler ki: 'Ey büyücü! Sana olan ahdi üzere bizim için Rabbine dua et, gerçekten biz hidayete geleceğiz.

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ ﴿٥٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ keşefnâ an humul azâbe izâ hum yenkusûn(yenkusûne).

Fakat üzerlerinden azabı kaldırdığımızda hemen sözlerinden dönmeye başladılar.

وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٥١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).

Firavun kavminin içinde seslenip dedi ki: 'Ey kavmim! Mısır'ın hükümranlığı ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ ﴿٥٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em ene hayrun min hâzâllezî huve mehînun ve lâ yekâdu yubîn(yubînu).

Ya da ben şu zavallı, neredeyse söz anlatamayacak durumda olan kişiden daha iyi değil miyim?

فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ ﴿٥٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ ulkıye aleyhi esviratun min zehebin ev câe meahul melâiketu mukterinîn(mukterinîne).

Onun üzerine altından bilezikler atılmalı veya kendisiyle birlikte, yakınında bulunan melekler gelmeli değil miydi?

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ ﴿٥٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festehaffe kavmehu fe atâûhu, innehum kânû kavmen fâsikîn(fâsikîne).

O kavmini küçümsedi onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.

فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٥٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ âsefûnântekamnâ minhum fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).

Sonunda bizi öfkelendirindiklerinde onlardan öç aldık. Böylece hepsini birden (suda) boğduk.

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ ﴿٥٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe cealnâhum selefen ve meselen lil âhırîn(âhırîne).

Böylece onları sonradan gelecekler için (ibret verici) bir geçmiş ve bir örnek kıldık.

وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ ﴿٥٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ duribebnu meryeme meselen izâ kavmuke minhu yasıddûn(yasıddûne).

Meryem'in oğlu örnek verilince senin kavmin hemen ondan dolayı keyifli keyifli gülüyorlar.

وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ ﴿٥٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû e âlihetunâ hayrun em huve, mâ darabûhu leke illâ cedelâ(cedelen), bel hum kavmun hasımûn(hasımûne).

Dediler ki: 'Bizim ilâhlarımız mı hayırlıdır yoksa o mu?' Bunu sana karşı sırf tartışma için ortaya attılar. Gerçek şu ki, onlar kavgacı bir topluluktur.

إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿٥٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ abdun en’amnâ aleyhi ve cealnâhu meselen li benî isrâîl(isrâîle).

O sadece kendine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ ﴿٦٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev neşâu le cealnâ minkum melâiketen fîl ardı yahlufûn(yahlufûne).

Eğer dileseydik size bedel melekler kılardık da yeryüzünde sizin yerinize geçerlerdi.

وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٦١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innehu le ilmun lis sâati, fe lâ temterunne bihâ vettebiûni, hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).

Şüphesiz o kıyamet saati için bir ilimdir. [2] Öyleyse ondan (kıyametin geleceğinden) hiç şüphe etmeyin ve bana uyun. Dosdoğru yol budur.

وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ﴿٦٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yasuddennekumuş şeytân(şeytânu), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).

Sakın şeytan sizi alıkoymasın. Şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.

وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿٦٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lemmâ câe îsâ bil beyyinâti kâle kad ci’tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba’dellezî tahtelifûne fîhi, fettekûllâhe ve etîûni.

İsa apaçık delillerle geldiğinde şöyle demişti: 'Ben size hikmetle ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeylerin bazılarını açıklamak için geldim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin.

إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٦٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe huve rabbî ve rabbukum fa’budûhu, hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).

Muhakkak ki Allah benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir, O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.'

فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ ﴿٦٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne zalemû min azâbi yevmin elîm(elîmin).

Aralarından birtakım gruplar ayrılığa düştüler. Artık acıklı bir günün azabından dolayı zalimlerin vay haline!

هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٦٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hel yanzurûne illâs sâate en te’tiyehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Onlar sırf, kendileri farkında değilken, kıyametin ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ ﴿٦٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): El ehillâu yevme izin ba’duhum li ba’dîn aduvvun illâl muttakîn(muttakîne).

O gün, takva sahipleri dışında yakın dostlar birbirlerine düşmandırlar.

يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ ﴿٦٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ ibâdi lâ havfun aleykumul yevme ve lâ entum tahzenûn(tahzenûne).

'Ey kullarım! Bugün size bir korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de!'

الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ ﴿٦٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne âmenû bi âyâtinâ ve kânû muslimîn(muslimîne).

Onlar ayetlerimize iman etmiş ve Müslüman olmuşlardır.

ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿٧٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Udhulûl cennete entum ve ezvâcukum tuhberûn (tuhberûne).

Siz ve eşleriniz cennete girin, sevinç içinde ağırlanacaksınız.

يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٧١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yutâfu aleyhim bi sıhâfin min zehebin ve ekvâbin, ve fîhâ mâ teştehîhil enfusu ve telezzul a’yun(a’yunu), ve entum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Onların önlerinde altın tepsiler ve testilerle dolaşılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey var. Ve siz orada sonsuza kadar kalacaksınız.

وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tilkel cennetulletî ûristumûhâ bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

İşte yaptıklarınıza karşılık mirasçısı kılındığınız cennet budur.

لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekum fîhâ fâkihetun kesîratun minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Orada sizin için bolca meyveler vardır ve onlardan yersiniz.

إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ﴿٧٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

Şüphesiz suçlular cehennem azabında sonsuza kadar kalıcıdırlar.

لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yufetteru anhum ve hum fîhi mublisûn(mublisûne).

Onlardan (azap) hafifletilmez ve onlar onun içinde ümitsizdirler.

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ ﴿٧٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû humuz zâlimîn(zâlimîne).

Biz onlara zulmetmedik, ama onlar kendileri zalimlerdi.

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ ﴿٧٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdev yâ mâliku li yakdi aleynâ rabbuke, kâle innekum mâkisûn(mâkisûne).

'Ey Malik! Rabbin bizim hayatımıza son versin!' diye seslenirler. O da: 'Doğrusu siz kalıcısınız' der.

لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿٧٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad ci’nâkum bil hakkı ve lâkinne ekserakum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Andolsun biz size hakkı getirdik fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ ﴿٧٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em ebramû emran fe innâ mubrimûn(mubrimûne).

Yoksa onlar kesin olarak bir işe mi karar verdiler? Biz de kesin kararlıyız.

أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿٨٠﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrahum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).

Yoksa onlar gizliliklerini ve gizli konuşmalarını bizim duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır (duyuyoruz) ve yanlarındaki elçilerimiz de yazıyorlar.

قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ ﴿٨١﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul in kâne lir rahmâni veledun fe ene evvelul âbidîn(âbidîne).

De ki: 'Rahman'ın çocuğu olsaydı kulluk edenlerin ilki ben olurdum.'

سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٨٢﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhâne rabbis semâvâti vel ardı rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi onların nitelemelerinden münezzehtir.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ ﴿٨٣﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe zerhum yahûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yû’adûn(yû’adûne).

Artık sen onları bırak, vaadedildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsın ve oynasınlar.

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ ﴿٨٤﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî fîs semâi ilâhun ve fîl ardı ilâhun, ve huvel hakîmul alîm(alîmu).

O gökte de ilâh, yerde de ilâh olan (Allah)'tır. O hikmet sahibidir, bilendir.

وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٥﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tebârakellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, ve indehu ilmus sâati, ve ileyhi turceûn(turceûne).

Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendine ait olan (Allah) pek yücedir! Kıyametin ilmi O'nun katındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.

وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâate illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

O'ndan başka taptıkları şefaat yetkisine sahip değildirler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna.

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿٨٧﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in seeltehum men halakahum le yekûlunnallâhu fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).

Andolsun ki, onlara: 'Kendilerini kim yarattı?' diye sorsan muhakkak: 'Allah' diyeceklerdir. O halde nasıl (haktan) uzaklaştırılıyorlar!

وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kîlihi yâ rabbi inne hâulâi kavmun lâ yu’minûn(yu’minûne).

Onun (Peygamberin): 'Ya Rabbi' demesi hakkı için, muhakkak ki onlar imana gelmez bir bir kavimdir.

فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٨٩﴾

43/ZUHRÛF SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fasfah anhum ve kul selâmun, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Şimdi sen onlardan geç ve: 'Selâm' de! Yakında bilecekler.