Mekke döneminde inmiştir. 83 âyettir. Sûre, adını ilk âyeti oluşturan “Yâ-Sîn” harflerinden almıştır.

يس ﴿١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ sîn.

Yâ. Sîn.

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel kur’ânil hakîm(hakîmi).

Hikmetlerle dolu, hükümranlık sağlayan, muhkem Kur’ân’a andolsun.

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnneke leminel murselîn(murselîne).

Şüphesiz sen, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasulluk görevi ile gönderilenlerdensin.

عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Alâ sırâtın mustakîm( mustakîmin).

Doğru, muhkem ve güvenli bir yolda, İslâmî hayatta sebat edip büyük hedeflere, hayırlara, büyük mükâfatlara, önünü aydınlatıcı bilgilere ulaşacak, öğretecek ve uygulayacaksın.

تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ ﴿٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tenzîlel azîzir rahîm(rahîmi).

Bu Kur’ân, kudret ve hükümranlık sahibi, engin merhameti olan Allah’ın bölüm bölüm indirdiği bir kitaptır.

لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ ﴿٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li tunzira kavmen mâ unzira âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne).

Ataları sorumluluk hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılan, kısa sürede imandan ve şer’i hükümlerden habersiz hale gelen milletleri uyarman için indirilmiştir.

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Andolsun ki, hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmedikleri için Allah’ın hükmü, ceza kararı, o gaflet içinde olanların çoğunun üzerinde, doğruluğu tartışılmayan haklı, gerekçeli, âdil bir hükümdür. Onlar iman etmeyecekler.

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ ﴿٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne).

Biz onların boyunlarına demir halkalar, lâleler geçirdik. Halkalar çenelerine dayanır. Bu yüzden burunları yukarda, gözlerini yere dikip somurtmuş kalmışlardır.

وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ ﴿٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn(yubsırûne).

Önlerinden, sağlarından, sollarından ve arkalarından setler çektik. Onları sardık. Artık, baksalar da göremezler.

وَسَوَاء عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ ﴿١٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).

Onları uyarsan da, uyarmasan da farketmez. Onlar iman etmeyecekler.

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ ﴿١١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîm(kerîmin).

Sen ancak, okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân’a uyan, Kur’ân’ı uygulayan, saklı-gizli hallerinde, görmedikleri halde, gıyaben rahmet sahibi Rahman olan Allah’tan korkarak saygı duyanları uyarabilirsin. Onları, bir koruma kalkanı ve bağışlanma, cömertçe ve değerli bir mükâfatla müjdele.

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ ﴿١٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârahum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn(mubînin).

Ölüleri şüphesiz biz diriltiriz. Hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü bütün amelleri ve toplumda, arkalarında bıraktıkları faydası ve zararı devam eden eserlerinin sevaplarını ve günahlarını biz yazmaya devam ederiz. Zaten her şeyi, doğruları, hakkı ortaya koyan, kâinatın kayıt sicilinde, kanunlar ve ilkeler kitabında ana bilgi işlem merkezinde, Levh-i Mahfuz’da sırasıyla yazdık.

وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ ﴿١٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vadrıb lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûn(murselûne).

Sen onlara, şehirlerine özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberler geldiği sıradaki şu memleketin halkını örnek ver.

إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ ﴿١٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn(murselûne).

Hani biz onlara özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere iki peygamber göndermiştik. Onlar, ikisini de yalanlamışlardı. Biz onları üçüncü bir peygamberle destekledik.. Onlara:
'Biz size, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasul olarak gönderilenleriz' dediler.

قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ ﴿١٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn(tekzibûne).

Onlar da:
'Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman olan Allah bir şey indirmedi. Siz sırf yalan söylüyorsunuz.' dediler.

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿١٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn(murselûne).

Peygamberler:
'Rabbimiz biliyor. Biz gerçekten size tebliğ görevi ile özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasul olarak gönderilenleriz.' dediler.

وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ ﴿١٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ aleynâ illâl belâgul mubîn(mubînu).

'Bizim sorumluluğumuz apaçık bir tebliğdir.'

قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm(elîmun).

Onlar:
'Kesinlikle biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlayarak öldürürüz. Bizden size, can yakıcı müthiş bir kötülük dokunur.' dediler.

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ ﴿١٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn(musrifûne).

Peygamberler:
'Sizin uğurlarınız ve uğursuzluklarınız, hayra kavuşmanız, şerre maruz kalmanız kendi tercihinizden kaynaklanmaktadır. Size tebliğ yapıldı, öğüt verildi diye mi, uğursuzluğa uğradınız? Doğrusu siz, isyanı, kural tanımazlığı âdet edinmiş, ağır-adaletsiz hükümler içeren kurallar koyan, hatalar içinde yüzen, cahilce davranan bir kavimsiniz.' dediler.

وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ ﴿٢٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn(murselîne).

O sırada şehrin ta ucundan güvenilir bir adam koşarak geldi.
'Ey kavmim, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderilen peygamberlere uyun, tebliğlerini kabul edin' dedi.

اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٢١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): İttebiû men lâ yes’elukum ecran ve hum muhtedûn(muhtedûne).

'Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun. Onlar doğru yolda olan, sizin, doğru, hak yola girmenizi isteyen bir cemaattir.'

وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn(turceûne).

'Benim ne imtiyazım var da, beni yaratanı ilâh tanımayayım, candan bir müslüman olarak teslim olmayayım, saygıyla kulluk ve ibadet etmeyeyim, Onun şeriatına bağlanmayayım, O’na boyun eğmeyeyim? O’nun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz!'

أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ ﴿٢٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.

'Ben, hiç O’nu bırakıp, kulları durumundakilerden tanrı edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah, bana zarar vermeyi isteyecek olsa, ötekilerin şefaati, aracılığı, bana gelecek zararı engelleyemez. Onlar beni kurtaramazlar.'

إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ﴿٢٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî izen le fî dalâlin mubîn(mubînin).

'İşte o zaman ben, apaçık bir dalâlete, bir yanılgıya düşmüş olurum.'

إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ ﴿٢٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûni.

'Ben Rabbinize iman ettim. Bana kulak verin, beni dinleyin.'

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kîledhulil cennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn(ya’lemûne).

Bütün çabalarına rağmen söz dinlemeyen kavmi tarafından şehit edilirken, ona:
'Gir Cennete!' denildi. O da:
'Ne olurdu kavmim bilseydi...' dedi.

بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ ﴿٢٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukremîn(mukremîne).

'Rabbimin beni bağışladığını, beni ikrama mazhar olan kullarından eylediğini bilselerdi.'

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ ﴿٢٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn(munzilîne).

Biz onun ardından kavminin üzerine gökten kurmaylar ve ordular indirmedik. İndirecek de değildik.

إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ ﴿٢٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûn(hâmidûne).

Sadece şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe indirildi. Onlar sönen ocaklara dönüverdiler, yeryüzünden silindiler.

يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون ﴿٣٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ hasreten alâl ıbâd(ıbâdi), mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Kendilerine gelen bir Rasul ile, ille de alay etmeye kalkışan kullara yazıklar olsun!

أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنْ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ ﴿٣١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem yerav kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn(yerciûne).

Onlar, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi, onların geri dönüp, kendilerine gelemiyeceğini görmüyorlar mı?

وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿٣٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).

Onların hepsi, sadece bizim huzurumuza ihzarlı getirilecek olan topluluklardır.

وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ﴿٣٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn(ye’kulûne).

Yeniden diriltmeye gücümüzün, kudretimizin yeteceğine onlar için bir delil de, ölü topraktır. Biz ona hayat verdik. Ondan taneler, tahıl, bakliyat çıkardık. Onlardan yeyip duruyorlar.

وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ ﴿٣٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn(uyûni).

Biz, yeryüzünde nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları yetiştirdik. İçlerinde, pınarlardan kaynayan çaylar, dereler akıttık.

لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٣٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Bunu, onların meyvalarından ve elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler diye yaptık. Hâlâ lütfun kıymetini bilmeyecekler, şükretmeyecekler mi?

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Yerin bitirdiği bitkilerden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri nice tohum ve yumurtadan, erkekli dişili bütün türleri yaratan Allah’ın şânı ne yücedir. Onu tesbih ve takdis ederim.

وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ ﴿٣٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûn(muzlimûne).

Allah’ın birliğine, kudretine onlar için bir delil de gecedir. Biz geceden gündüzün aydınlığını soyar çıkarırız. Anında karanlığa gömülürler.

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ ﴿٣٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi).

Güneş de bir delildir. Sabit bir karar ve düzenli bir kanun dâhilinde, kendi yörüngesinde, görevini tamamlayıncaya kadar döner, âlemin menfaati için hareket eder. Bunlar, kudretli, hükümran olan, ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın takdiriyle, sınırlarını, ölçülerini, kanunlarını belirlemesiyledir.

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ ﴿٣٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm(kadîmi).

Ay için de, bir takım menziller, evreler tayin edip planladık. Parlaklığı artarak devam ederken, eksilmeye başlayarak yıllanmış, kuru, eğri hurma dalı gibi hilâl olarak geri döner.

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٤٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamera ve lâl leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).

Ne güneşin, aya yetişip çarpması uygundur, ne de gece gündüzün önüne geçer. Herbiri bir yörüngede, kendi dairesinde dönmeye devam eder.

وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿٤١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn(meşhûni).

Kudretimizi gösteren, onlar için bir delil de, tufan sırasında, bizim onların neslini istiap haddi aşılarak yüklenmiş, donanımlı gemilerde taşımamızdır.

وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ ﴿٤٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûn(yerkebûne).

Yine onlar için, onun gibi, nakil vasıtaları, şilepler, trenler, uçaklar, yaratmamızdır.

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ ﴿٤٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn(yunkazûne).

Sünnetimizin, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olursa onları denizde boğarız. O zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne onlar kurtulur, ne de kurtarılır.

إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ ﴿٤٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn(hînin).

Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve bir vakte kadar dünya nimetlerinden faydalandırmamız söz konusu olursa kurtarılırlar.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn(turhamûne).

Onlara:
'Dünyadaki cezadan, âhiretteki azaptan, önünüzdekilerden ve gelecektekilerden korunun, Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arının. Ola ki, merhamete mazhar olursunuz.' denildiği zaman aldırmazlar.

وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٤٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn(mu’ridîne).

Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet geldiği, Allah’ın birliği ve Rasulünü tasdiki ile ilgili bir mûcize gösterildiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler, tebliği engelleyen tedbirler alırlar.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٤٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin).

Onlara:
'Allah’ın size rızık ve servet olarak verdiklerinden, Allah yolunda, karşılık gözetmeden gönüllü hayra harcayın, insanların ihtiyaçlarını görün' denildiği zaman, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, küfre saplananlar, iman edenlere:
'Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olması halinde doyuracağı akıllı ve sorumlu kimseleri, biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir yanılgı içindesiniz.' diyorlar.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٤٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

Onlar:
'Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit, bu nihaî yargı ne zaman gerçekleşecek?' diyorlar.

مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ ﴿٤٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn(yahıssımûne).

Onlar sadece şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbeye bakıyorlar. Onlar çekişip dururlarken darbe onların işini bitirir.

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ ﴿٥٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn(yerciûne).

İşte o anda, onlar bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ ﴿٥١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn(yensilûne).

Nihayet sûra üfürülecek. Bir de bakarsın ki, onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerinin huzuruna giderler.

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ ﴿٥٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne).

Onlar:
'Vah, eyvah başımıza gelenlere! Ölüm uykumuzdan bizi kim dirilterek uyandırdı? Rahman olan Allah’ın va’dettiği tehdidi bu imiş, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderilen peygamberler de doğru söylemişler.' derler.

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿٥٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).

Olacak olan, şiddetli bir gürleme halinde âni tek bir darbeden ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuza ihzarlı getirilirler.

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Artık bu gün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez, haksızlık edilmez. Ancak orada yaptıklarınızın karşılığını görürsünüz.

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ ﴿٥٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn(fâkihûne).

Bu gün, Cennet ehli, meşguliyet içinde, zevkle dünyadaki amellerinin mükâfatlarına mazhar oluyorlar.

هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ ﴿٥٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâl erâiki muttekiûn(muttekiûne).

Onlar ve eşleri, gölgelerde, koltuklar üzerinde yaslanarak otururlar.

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ ﴿٥٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn(yeddeûne).

Onlara, orada her çeşit meyva vardır. Dünyada söyledikleri, iddia ettikleri gibi her arzuları, siparişleri yerine getirilir.

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ ﴿٥٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).

Sonsuz rahmetiyle, engin merhametiyle mü’minleri murada erdiren Rabden, doğrudan doğruya, aracısız,
'Selâm size, selâmette olun, selâmete erdiniz' denilir.

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vemtâzûl yevme eyyuhâl mucrimûn(mucrimûne).

'Ayrılın bir tarafa bugün, ey İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular, günahkârlar.'

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ﴿٦٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).

'Ey Âdemoğulları, size, şeytana, şeytanî güçlere tapmayın, onların düzenlerine bağlanmayın, onlara boyun eğmeyin. Onlar sizin apaçık bir düşmanınızdır.' diye tavsiye edip sizinle kulluk sözleşmesi yapmadım mı?

وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ ﴿٦١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).

'Beni ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak bana teslim olan, saygıyla bana kulluk ve ibadet edin, benim şeriatıma bağlanın, bana boyun eğin. İşte doğru, muhkem ve güvenli yol, İslâmî hayat budur.' diye emretmedim mi?

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ ﴿٦٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad edalle minkum cibillen kesîran, e fe lem tekûnû ta’kılûn(ta’kılûne).

Böyle iken, o sizden birçok nesillerin hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti tercihlerine özgürlük tanıdı. Hâlâ akıl erdirir hâle gelemediniz mi?

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٦٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn(tûadûne).

İşte bu, sizin tehdit edildiğiniz Cehennem’dir.

اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٦٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

Kulluk sözleşmenizdeki ortak taahhütlerinizi, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincinizi şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar etmeniz, küfre saplanmanız sebebiyle bugün yaslanın cehenneme bakalım.

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٦٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Bugün onların konuşmamalarına mani oluruz. Yaptıkları kötülükleri, işledikleri günahları bize elleri söyler, ayakları da şâhitlik eder.

وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ ﴿٦٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn(yubsırûne).

Sünnetimizin, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı, elbette gözlerini silme kör ederdik. Bu durumda doğru yola gelmeye yarış ederlerdi. Ama kâinattaki ve peygamberlerin getirdiği sayısız delilleri göremeyen basiret yoksunları bunun nasıl farkına varacaklardı?

وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ ﴿٦٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn(yerciûne).

Sünnetimizin, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı, kendilerinin güçlü, iktidar sahibi olduklarını sandıkları sırada, onların hallerini değiştirir çirkinleştirirdik. Ne ileri gidebilirlerdi. Ne de geri dönebilirlerdi.

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ ﴿٦٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk(halkı), e fe lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

Kime uzun ömür verirsek, biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Güç ve kuvvetini alarak zaafiyete düşürürüz. Hâlâ eşyanın hakikatini, Allah’ın kâinata koyduğu düzeni kavrayarak akıllanmayacaklar mı?

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ ﴿٦٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn(mubînun).

Biz Muhammed’e şiir öğretmedik. Bu ona yakışmazdı da... Onun okuduğu kitap, ancak Allah’tan gelmiş okunması ibadet olan bir öğüt, bir ikaz ve Allah-insan-kâinat ilişkilerini ve ilâhî düzeni açıklayan, bütün ilâhî kitaplardaki dinî-ilmî esasları içeren, açık seçik Kur’ân’dır.

لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ ﴿٧٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li yunzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alâl kâfirîn(kâfirîne).

Bu, hakikati gören, hakkı duyan, söyleneni anlayacak uyanıklığa, düşünebilen bir akla sahip olanı uyarmak; hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmeyerek ölü gibi davranan, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler, nankörler üzerinde de, ceza ile ilgili gerekçeli kararımızın, hükmümüzün gerçekleşmesi içindir.

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ ﴿٧١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn(mâlikûne).

Bizim, kudretimizin eseri olarak onlar için birçok hayvan yarattığımızı, kendilerinin de, bu hayvanlara sahip olduklarını görmüyorlar mı?

وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿٧٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn(ye’kulûne).

Bu hayvanları onların hizmetine, emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazılarını da kesip etlerini yerler.

وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu, e fe lâ yeşkurûn(yeşkurûne).

Onlarda kendileri için sayısız menfaatler, içilecek sütler var. Hâlâ lütfun kıymetini bilmeyecekler, şükretmeyecekler mi?

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ ﴿٧٤﴾

36/YÂSÎN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn(yunsarûne).

Onlar yardım göreceklerini umarak Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden ilâhlar edindiler.

لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ ﴿٧٥﴾

36/YÂSÎN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn(muhdarûne).

İlâhların onlara yardıma güçleri yetmez. Aksine kendileri, ilâhların yardıma hazır, kurmayları ve askerleridir.

فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٦﴾

36/YÂSÎN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne).

Rasulüm, onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizledikleri niyetlerini, halkı yanıltan fısıltılar yayarak yaptıkları faaliyetleri de, açıkça söylediklerini, alenen yaptıklarını da biliyoruz.

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ ﴿٧٧﴾

36/YÂSÎN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve lem yeral insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubîn(mubînun).

Bizim, kendisini bir damla sudan, spermden, yumurtadan yarattığımızı insan görmüyor mu? Yaratıldığı şeye bakmıyor da, hiç olmayacak şekilde bize karşı, aklınca deliller ileri sürerek, kalbindekini, kafasındakini ustaca ortaya dökerek açıkça düşmanlık ediyor.

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ ﴿٧٨﴾

36/YÂSÎN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkahu, kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm(remîmun).

Kendi yaratılışını unutarak, aklı sıra bize karşı delil niteliğinde misaller getirmeye, ders vermeye kalkışıyor.
'Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?' diyor.

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ ﴿٧٩﴾

36/YÂSÎN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merratin, ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun).

'Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Her türlü yaratma, bütün mahlûkatın tek tek yaratılışı, onun ilmi, planı, iradesi dâhilindedir.' de.

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠﴾

36/YÂSÎN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn(tûkıdûne).

O, sizin faydalanmanız için, şu yakmakta olduğunuz ateşi yeşil ağaçtan meydana getirendir..

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ ﴿٨١﴾

36/YÂSÎN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm(alîmu).

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya kadir değil midir?
Evet, elbette kadirdir. O hakkıyla yaratıcıdır ve her şeyi bilir.

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٨٢﴾

36/YÂSÎN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Bir şey isteyince, bir planı icraya karar verince, kurduğu aslî düzenin gereği emri,
'Ol' demekten ibarettir. Hemen istediği şey oluverir.

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٣﴾

36/YÂSÎN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn(turceûne).

Her şeyin işleyiş disiplini ve aslî düzeni elinde olan Allah’ı tenzih, tesbih ve takdis ederiz. Siz de onun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz.