Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “ez-zâriyât” kelimesinden almıştır. Zâriyât, esip savuran rüzgârlar demektir.

وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا ﴿١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vez zâriyâti zerven.

O tozutup savuranlara/o kırıp un ufak edenlere,

فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا ﴿٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel hâmilâti vıkran.

O ağırlık taşıyanlara,

فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا ﴿٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel câriyâti yusran.

O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,

فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا ﴿٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fel mukassimâti, emren.

O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ ﴿٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnemâ tûadûne le sâdikun.

Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.

وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ ﴿٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inned dîne le vâkıun.

Ve din, şaşmaz bir olgudur.

وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ ﴿٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves semâi zâtil hubuki.

Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe,

إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ ﴿٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum le fî kavlin muhtelifin.

Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz.

يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ ﴿٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yu’feku anhu men ufike.

Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.

قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ ﴿١٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kutilel harrâsûn(harrâsûne).

Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,

الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ ﴿١١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne hum fî gamratin sâhûn(sâhûne).

Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.

يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ ﴿١٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yes’elûne eyyâne yevmud dîn(dîni).

Sorarlar: "Ne zaman o din günü?"

يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ ﴿١٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yevme hum alân nâri yuftenûn(yuftenûne).

O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır.

ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Zûkû fitnetekum, hâzâllezî kuntum bihî testa’cilûn(testa’cilûne).

Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿١٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnel muttakîne fî cennâtin ve uyûnin.

Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;

آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ ﴿١٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum kânû kable zâlike muhsinîn(muhsinîne).

Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.

كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ ﴿١٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn(yehceûne).

Gecenin pek azında uyumaktaydılar.

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴿١٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bil eshârihum yestağfirûn(yestağfirûne).

Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ ﴿١٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûmi.

İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların.

وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ ﴿٢٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fîl ardı âyâtun lil mûkınîn(mûkınîne).

Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.

وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٢١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî enfusikum, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).

Benliklerimizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ ﴿٢٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn(tûadûne).

Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ ﴿٢٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn(tentıkûne).

Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ ﴿٢٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hel etâke hadîsu dayfi ibrâhîmel mukramîn(mukramîne).

Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi?

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ ﴿٢٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâm(selâmun), kavmun munkerûn(munkerûne).

Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.

فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ ﴿٢٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe râga ilâ ehlihî fe câe bi iclin semînin.

Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.

فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٢٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe karrabehû ileyhim kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne).

Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.

فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ ﴿٢٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe evcese minhum hîfeten, kâlû lâ tehaf, ve beşşerûhu bi gulâmin alîm(alîmin).

O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.

فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ ﴿٢٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbeletimraetuhu fî sarratin fe sakket vechehâ ve kâlet acûzun akîmun.

Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"

قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ ﴿٣٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû kezâliki kâle rabbuki, innehu huvel hakîmul alîmu.

Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur."

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ ﴿٣١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle fe mâ hatbukum eyyuhâl murselûn(murselûne).

İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ ﴿٣٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).

Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."

لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ ﴿٣٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li nursile aleyhim hıcâraten min tînin.

"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."

مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ ﴿٣٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Musevvemeten inde rabbike lil musrifîn(musrifîne).

"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."

فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٣٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ahracnâ men kâne fîhâ minel mu’minîn(mu’minîne).

Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.

فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿٣٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ vecednâ fîhâ gayra beytin minel muslimîn(muslimîne).

Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.

وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ ﴿٣٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ fîhâ âyeten lillezîne yahâfûnel azâbel elîm(elîme).

Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;

وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî mûsâ iz erselnâhu ilâ fir’avne bi sultânin mubînin.

Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.

فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ ﴿٣٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecnûnun.

O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿٤٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm(mulîmun).

Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.

وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ ﴿٤١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî âdin iz erselnâ aleyhimur rîhal akîm(akîme).

Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik.

مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ ﴿٤٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ tezeru min şey’in etet aleyhi illâ cealethu ker ramîm(ramîmi).

Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu.

وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ ﴿٤٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fî semûde iz kîle lehum temetteû hattâ hînin.

Semûd'da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: "Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin."

فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ ﴿٤٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus sâikatu ve hum yanzurûn(yanzurûne).

Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.

فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ ﴿٤٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâstetâû min kıyâmin ve mâ kânû muntesirîne.

Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ ﴿٤٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kavme nûhın min kablu, inne hum kânû kavmen fâsıkîn(fâsıkîne).

Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.

وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ ﴿٤٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne).

Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz.

وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ ﴿٤٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel arda feraşnâhâ fe ni’mel mâhidûn(mâhidûne).

Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz!

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٤٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz.

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٥٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

O halde Allah'a kaçın/sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.

وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٥١﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ tec’alû meallâhi ilâhen âhar(âhara), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).

Allah'ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.

كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ ﴿٥٢﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike mâ etâllezîne min kablihim min resûlin illâ kâlû sâhırun ev mecnûn(mecnûnun).

İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."

أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ ﴿٥٣﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): E tevâsav bihî, bel hum kavmun tâgûn(tâgûne).

Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ ﴿٥٤﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevelle anhum fe mâ ente bi melûm(melûme).

Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın.

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٥٥﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mu’minîn(mu’minîne).

Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿٥٦﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.

Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.

مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ ﴿٥٧﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ urîdu minhum min rızkın ve mâ urîdu en yut’imûni.

Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.

إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ ﴿٥٨﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnallâhe huver razzâku zul kuvvetil metîn(metînu).

Hiç kuşkusuz, Allah Rezzâk'tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metîn'dir, güçlü ve dayanıklıdır.

فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ ﴿٥٩﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe inne lillezîne zalemû zenûben misle zenûbi ashâbihim fe lâ yesta’cilûni.

Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler.

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ ﴿٦٠﴾

51/ZÂRİYÂT SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe veylun lillezîne keferû min yevmihimullezî yûadûn(yûadûne).

O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline!