Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Mü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir.

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad eflehal mu’minûn(mu’minûne).

Şuurlu ve kâmil mü’minler, ebedî nimetlerle mutluluğa ermişlerdir.

الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ ﴿٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).

Mü’minler namazlarında tam bir samimiyetle Allah’a imanın, kulluk ve ibadetin şuuruna ererek saygılı davrananlardır.

وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn(mu’ridûne).

Mü’minler, bâtıldan, yalandan, taahhüde sadakatsizlikten, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirip ilgilenmeyenler, engelleme tedbirleri alanlar, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmayanlardır.

وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ ﴿٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum liz zekâti fâilûn(fâilûne).

Mü’minler vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekât verir duruma gelmek, zekâtı vermek ve hayırları çoğaltmak, vicdanları temizlemek için çalışanlardır.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ﴿٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).

Mü’minler iffetlerini koruyanlar, bellerine sahip olanlardır.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).

Ancak eşleri ve meşrû şekilde sahip oldukları, üzerlerinde meşrû hakları ve otoriteleri, kendileriyle düzgün insanî münasebetleri olan câriyeleriyle ilişkileri helâldir. Bundan dolayı onlar kınanamazlar.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ﴿٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne).

Kim bunun, helâlin ötesine gider, nikâhsız ilişkiler isterse onlar, işte onlar haddi tecavüz edenlerdir.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ﴿٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).

Mü’minler, kamu görevlerini, sorumluluklarını yerine getirenler, toplumda güven ortamı sağlayanlar, emanete, ahitlerine, taahhütlerine, sözlerine riayet edenlerdir.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn(yuhâfızûne).

Mü’minler dünyevî gaile ve düşüncelerden sıyrılarak namazların rükûnlarına, şartlarına, vakitlerine riayet ederek kılanlardır.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ ﴿١٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike humul vârisûn(vârisûne).

Onlar, asıl onlar vâris olarak ebedî yaşayacaklar.

الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿١١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yerisûnel firdevs(firdevse), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Firdevs cennetlerine vâris olarak orada ebedî yaşayacaklar.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ ﴿١٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad halaknâl insâne min sulâletin min tîn(tînin).

Andolsun, biz insanı, organlarının özelliklerini taşıyan çamurdan süzülüp çıkarılmış, bir özden yarattık.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ ﴿١٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin).

Bir de onu, sperm olarak emin, elverişli, sağlam, itibarlı bir yere, rahme koyduk.

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ ﴿١٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe halaknân nutfete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halaknâl mudgate ızâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).

Dahası spermle yumurtayı birleştirip, ana rahmiyle bağ kurarak, rahim duvarına yerleşen döllenmiş yumurta haline getirdik. Döllenmiş yumurtayı embriyo haline soktuk. Embriyoda kemik oluşturduk. Kemiklerde tomurcuklanma meydana getirip uzatarak, yoğunlaştırarak kaynaştırıp iskeleti etle kasla örttük. Üstelik onu başka bir yaratılışla, ruhu, iradesi, organları ve güçleriyle en güzel bir biçimde insan haline getirdik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir.

ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ ﴿١٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn(meyyitûne).

Sonra siz, bunun, doğumun ve dünya hayatının ardından elbette öleceksiniz.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ ﴿١٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn(tub’asûne).

Sonra, Kıyamet günü tekrar diriltileceksiniz.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ ﴿١٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).

Andolsun, biz sizin üstünüzde manyetik bağlantılı yedi atmosfer katmanı yarattık. Biz, muhtaç olduğunuz ortamı ve imkânları yaratmayı ihmal edecek değiliz.

وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ ﴿١٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn(kâdirûne).

Gökten bir hesap, bir plan dâhilinde, ölçülü, düzenli bir şekilde biz su indirdik. Onu arza, toprağa biz yerleştirdik. Bizim onu gidermeye, yok etmeye de elbet gücümüz yeter.

فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿١٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîratun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Yağmur sayesinde, size hurma bahçeleri ve üzüm bağları yetiştirdik. Bağlarda, bahçelerde sizin için birçok meyvalar vardır. Onlardan yersiniz.

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاء تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ ﴿٢٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve şeceraten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).

Tûr’u Sînâ’da (Sîna dağında) biten bir ağaç daha yetiştirdik. Bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlere hoş kokulu, lezzetli bir katık olan zeytin mahsulü verir.

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٢١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîratun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Sağmal hayvanlarda da, sizin için ibretler vardır. Onların karınlarındakinden, sütlerinden size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır. Etlerinden de yersiniz.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ ﴿٢٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn(tuhmelûne).

Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٢٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Nûh’u kavmine özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamber olarak gönderdik. Nûh:
'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ Allah’a sığınıp, emirlerine yapışmayacak, günahlardan arınıp, azaptan korunmayacak, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmayacak, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmayacak mısınız?' dedi.

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ ﴿٢٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).

Kavminden kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar edenler, küfre saplanan kodamanlar:
'Bu, sadece sizin gibi bir insan. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, mutlaka bir melek indirirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.' dediler.

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ ﴿٢٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn(hînin).

'Bu, kesinlikle, kendisinde cinlere mahkûm olmuşluk, delilik belirtileri olan bir adam. Durumu aydınlanıncaya kadar gözünüzü üstünden ayırmayın bakalım.' dediler.

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٢٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûni.

Nuh:
'Rabbim, onların beni yalanlamaları sebebiyle, sen bana yardım et' dedi.

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ ﴿٢٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).

Biz ona:
'Gözlerimizin önünde, gözetimimiz altında, vahyimiz uyarınca gemileri inşa et' diye vahyettik. Nihayet, gemilerin yapımı bitirilip, planımızın icra vakti geldiğinde, bütün kaynaklardan fışkıran sularla, yeryüzünde sular yükselirken, tan yeri ağardığı sırada; buhar kazanları çalıştırılıp istim yükselmeye başlayınca, biz Nûh’a:
'Her türden erkekli dişili birer çifti, içlerinden, daha önce, aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni, ümmetini gemilere al. Baskı zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenler, hakkı tanımayanlar konusunda bana başvurma. Onlar kesinlikle boğulacaklar.' diye vahyettik.

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٢٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâsteveyte ente ve men meake alâl fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Sen, beraberindekilerle birlikte gemilere yerleştiğinde:
'Bizi inkâr ile, isyan ile baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlim bir kavimden kurtaran Allah’a hamdolsun.' de.

وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ ﴿٢٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâraken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).

'Rabbim, beni bereketli bir yere konaklat. Sen konaklama yeri sağlayanların en hayırlısısın.' de.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ﴿٣٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).

Bu Nuh kıssasında birçok ibretler, öğütler, Allahın sınırsız kudretini gösteren deliller vardır. İtaatkâr olanlarla âsi olanların ortaya çıkması için biz kullarımızı böyle deneriz.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ ﴿٣١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).

Sonra onların ardından başka nesiller meydana getirdik.

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٣٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Onların da aralarında:
'Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edin. Sizin Allah’tan başka tanrınız yoktur. Hâlâ günahlardan arınıp, azaptan korunmayacak, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışmayacak, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmayacak, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmayacak mısınız?' diyen, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, içlerinden Rasuller görevlendirdik.

وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhırati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).

Kavminden kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar eden küfre saplananlar, âhirette, ebedî yurtta hesaba çekilmeyi, mükâfat ve cezayı yalanlayanlar, dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodamanlar:
'Bu sadece sizin gibi bir insan. Sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.' dediler.

وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ ﴿٣٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).

'Sizin gibi bir beşere itaat ederseniz kesinlikle hüsrana uğrarsınız.'

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ ﴿٣٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).

'Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğiniz zaman, kabirlerden çıkarılacağınızı mı va’dediyor?'

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ ﴿٣٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Heyhâte heyhâte limâ tûadûn(tûadûne).

'Heyhât, bu size va’dedilen nihaî yargı, tehdit, ne kadar imkânsız, uzak bir ihtimal!'

إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ ﴿٣٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn(meb’ûsîne).

'Hayat, ölümümüzle sonuçlanan, yalnızca yaşamakta olduğumuz dünya hayatından ibarettir. Bir daha diriltilecek değiliz.'

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ ﴿٣٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).

'Bu adam, sadece Allah adına yalan uyduran birisi. Biz ona itimat etmiyoruz.'

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٣٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûni.

Peygamber:
'Rabbim, beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et.' dedi.

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ ﴿٤٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).

Allah:
'Pek yakında, onlar kesinlikle pişman olacaklar.' buyurdu.

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاء فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٤١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Haklı bir gerekçe ile şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe, onların işini bitirdi. Kendilerini bir sel süprüntüsüne çevirdik. Baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlim bir kavim rahmetten ve korumadan uzak olsun, canları cehenneme!

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ ﴿٤٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).

Sonra onların ardından da başka nesiller meydana getirdik.

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ ﴿٤٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırûne).

Hiçbir millet, belirlenmiş vadeden önce helâk olmaz, vadelerini erteleyemezler de.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا كُلَّ مَا جَاء أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٤٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra biz peş peşe özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, Rasullerimizi gönderdik. Milletlerden her birine peygamberleri geldiği zaman, onlar peygamberlerini yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından yokluğa yuvarladık. Onların yok oluşlarını, ibretli hikâyelere dönüştürdük. İman etmeyecek kavimler rahmetten ve korumadan uzak olsun, canları cehenneme!

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٤٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Sonra Mûsâ ve Hârûn’u âyetlerimiz, mûcizelerimizle, apaçık bir ferman ile, ilâhî bir yetki ile, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamber olarak gönderdik.

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ ﴿٤٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).

Firavun’a, devlet büyüklerine ve kodamanlarına gönderdik. Onlar gurura kapılmışlar, zorbalık etmişlerdi. Diktatörlük taslayan zorba bir kavim idiler.

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ ﴿٤٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne).

'Biz, kavimleri bize kölelik eden, insan neslinden bize benzeyen iki kişiye mi güvenip inanacağız?' dediler.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ ﴿٤٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).

Mûsâ ve Hârûn’u yalanladılar. Helâk edilenlerden oldular.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Andolsun biz, Mûsâ’ya, onlar doğru yolu görüp tercih etme imkânı bulur ümidiyle kutsal kitabı vermiştik.

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ ﴿٥٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâbne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin).

Meryem’in oğlunu, Îsâ’yı ve annesini de sınırsız kudretimizi gösteren bir mûcize olarak ortaya koyduk. Onları yerleşmeye elverişli akarsuyu bulunan bir tepeye, yaylaya yerleştirdik.

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ ﴿٥١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâr rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun).

'Ey Rasuller, temiz, helâl, sağlıklı ve leziz olan şeylerden yeyin. Hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayın, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olun, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyin. Ben sizin amellerinizi, yaptıklarınızı biliyorum.'

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ ﴿٥٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûni.

Bir tek ümmet, yalnızca bu sizin ümmetinizdir. Bir tek din, zamanla değişmeyen tabiî hukuk kurallarını içeren din, yalnızca bu sizin dininiz, bu sizin şeriatınız İslâm’dır. Ben de sizin Rabbinizim. Bana sığının, benim emirlerime yapışın, günahlardan arınıp, azâbımdan korunun.

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٥٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

İnsanlar, geçmiş mülga kitapları sahiplenerek, ideolojik cereyanlara kapılarak, aralarındaki düzenlerini, işlerini, birliklerini, güçlerini, yönetimlerini, ekonomilerini ve dinlerini parçaladılar. Her grup, kendisinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ ﴿٥٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).

Şimdi sen, helâk olacakları vakit gelinceye kadar, onları gafletleri, cehaletleri, şaşkınlıkları ile baş başa bırak.

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ ﴿٥٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, kendilerine yardım ettiğimizi mi sanıyorlar?

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَل لَّا يَشْعُرُونَ ﴿٥٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nusâriu lehum fîl hayrât(hayrâti) bel lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

İyilikleri ve iyi âkıbete kavuşmaları konusunda onların lehine gayret gösteriyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٥٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn(muşfikûne).

Rablerine korkuyla karışık saygı gösterenler, korkarak Allah’ın emirlerine itina ederler.

وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûn(yu’minûne).

Rablerinin âyetlerine, kâinattaki ve kendilerindeki Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren delilleri tasdik edip iman ederler.

وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ ﴿٥٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Onlar ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Rablerine ortak koşmazlar, gizli şirke düşmezler, başka otoriteler kabul etmezler.

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ ﴿٦٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne).

Müslüman nesillerin tevdi ettikleri emanetleri, sorumlulukları, lâyıkı veçhile yerine getirememe endişesiyle kalpleri ürpererek gelecek nesillere aktarmaya, verdikleri zekâtı, sadakayı, vergiyi kabul edilmeme endişesiyle kalpleri ürpererek vermeye devam edenlerdir. Onlar da kesinlikle rablerinin huzuruna vararak hesap verecekler.

أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ ﴿٦١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn(sâbikûne).

İşte onlar iyiliklere, dünya ve âhiret için hayırlı olan işlere, Allah’ın emirlerini yerine getirmeye gayret gösterirler, iyilikte yarış ederek öne geçenlerdir.

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٦٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Biz, bir kimseyi ancak gücünün yettiği kadarı ile mükellef kılarız. Nezdimizde, hakkı, doğruyu söyleyen, doğruları ortaya koyan bir kitap, bir sicil vardır. Onlar hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklar.

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِن دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ ﴿٦٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn(âmilûne).

Doğrusunu söylemek gerekirse, inkâr edenlerin akılları ve kalpleri doğruları ortaya koyan bir kitaptan, doğru kayıtlar yapan bu amel defterinden habersizdir, cehalet içindeler. Onların bunlardan öte bir takım kötü işler yapmaya niyetleri var, onları yapmaya da devam ediyorlar.

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ ﴿٦٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûn(yec’erûne).

Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya, cezaya maruz bıraktığımızda, bakarsın ki, onlar feryad-ü figan ederek yalvarırlar.

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ ﴿٦٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûn(tunsarûne).

'Feryad-ü figan ederek yalvarmayın, bu gün. Siz bizden yardım görmeyeceksiniz.'

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ ﴿٦٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn(tenkisûne).

'Âyetlerimiz, düşünüp anlamanız ve iman etmeniz için size okunuyordu. Siz de hayra hizmetten kaçınarak tutup arkanızı dönüyordunuz.'

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ ﴿٦٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn(tehcurûne).

'Kibirlenerek, azgınlık ve zorbalık ederek kafa tutarak, geceleyin hezeyanlar savuruyordunuz.'

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءهُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿٦٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne).

Onlar bu kelâmı, Kur’ân’ı hiç düşünüp kendilerine neler kazandırabileceğini hesap etmediler mi? Yoksa, kendilerine, geçmişteki atalarına gelmeyen bir imtiyaz taahhüdü mü geldi?

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ﴿٦٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn(munkirûne).

Yoksa, Rasullerinin aslını, neslini, doğruluğunu, güvenilirliğini, ahde vefasını bilmiyorlar da, bu yüzden mi, onu inkâr ediyorlar?

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿٧٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûne bihî cinnetun, bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Yoksa onda cinlere mahkûm olmuşluk, delilik belirtisi olduğunu mu söylüyorlar? Doğrusunu söylemek gerekirse, peygamber kendilerine gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitap Kur’ân ile geldi. Onların çoğu ise, bu hak kitabın gelmesini, sorumluluğu hoş karşılamıyorlar.

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٧١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).

Eğer bu hak kitap, onların şahsî arzu ve ihtiraslarına uysaydı, göklerin, yerin ve bunlarda bulunan akıllı ve sorumlu varlıkların dengesi, düzeni kesinlikle bozulurdu. Aslında, biz onlara, şan ve şereflerine vesile olan övünç kaynağı Kur’ân’larını getirdik. Fakat onlar kendi övünç kaynakları Kur’ân’larına, kendi şereflerine sırt çeviriyorlar, Kur’ân’ın öğretilmesine, Kur’ân’daki ilkelerin yaşanmasına engel tedbirler alıyorlar.

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ﴿٧٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).

Yoksa sen onlardan, müşriklerden tebliğ görevine karşılık tebliğ vergisi mi istiyorsun? Unutma ki, dünyada da âhirette de Rabbinin vereceği lütuf ve ihsan daha hayırlı ve kalıcıdır. O rızık ve mükâfat verenlerin en hayırlısıdır.

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٧٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Sen onları kesinlikle doğru, muhkem, güvenli yola, İslâmî hayata çağırıyorsun.

وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ ﴿٧٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhırati anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne).

Âhirete, ebedî yurda inanmayanlar inatla, ısrarla, yoldan çıkıyorlar, İslâmî hayattan uzaklaşıyorlar.

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Eğer onlara acıyıp da, içinde bulundukları sıkıntıyı gidersek, onları ekonomik darboğazdan kurtarsaydık kesinlikle azgınlıklarında bocalayarak direnirlerdi.

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ ﴿٧٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mâstekânû li rabbihim ve mâ yetedarraûn(yetedarraûne).

Andolsun ki, biz onları azâba duçar ettik de, yine Rablerine boyun eğmediler, yalvarıp yakarmadılar.

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûn(mublisûne).

Nihayet, üzerlerine, dehşetli bir azap kapısı açtığımızda, ânında şaşkına dönerler, ümitsizliğe düşerler.

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ ﴿٧٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

O, Allah sizin için kulakları gözleri kalpleri ve akılları yaratandır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٧٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

O, sizi yeryüzünde üretip çoğaltan ve yayandır. Haşrolup, yalnız onun huzurunda toplanacaksınız.

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٨٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

O, hayat veren, yaşatan, eceller gelince ölümü gerçekleştirendir. Gecenin ve gündüzün değişmesi, O’nun eseridir. Hâlâ eşyanın hakikatini kâinatın yaratılışındaki nihai sebebi kavrayıp, aklınızı başınıza almayacak mısınız?

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ ﴿٨١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn(evvelûne).

Akıllarını başlarına almak bir yana, onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٨٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).

'Ölüp de toprak ve kemik yığını haline geldiğimiz zaman mı, biz mi, yeniden diriltilecek mişiz?' dediler.

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٨٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).

'Hakikaten, bize de, daha önce atalarımıza da böyle bir vaatte bulunuldu. Bunlar, kesinlikle geçmiştekilerin masalları' dediler.

قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Onlara:
'Bu dünya ve içindekiler kimin? Eğer biliyorsanız söyleyin?' de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٨٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

'Allah’ın' diyecekler.
'Hâlâ Allah’ın birliğini, eşsizliğini, ortaksızlığını, yaratmaya ve diriltmeye kadir olduğunu, kendiliğinizden düşünmeyecek misiniz?' de.

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ﴿٨٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm(azîmi).

'Yedi kat göklerin yaratıcısı, düzeninin hâkimi, Rabbi ve Büyük Arş’ın, sınırsız kudret ve iktidar makamının Rabbi kimdir?' de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٨٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).

'Allah’tır' diyecekler.
'Hâlâ Allah’a sığınıp, emirlerine yapışmayacak, günahlardan arınıp, azaptan korunmayacak, kulluk ve sorumluluk şuuruyla haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmayacak, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmayacak mısınız?' de.

قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

'Her şeyin işleyiş disiplini ve aslî düzeni kimin elinde? Koruyup kollayan, sorgulamasına ve cezalandırmasına karşı kendisinden korunulamayan kim? Eğer biliyorsanız söyleyin!' de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ ﴿٨٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).

'Allah’tır' diyecekler.
'Öyle ise, nasıl olup da büyülenerek aklı etki altına alınanlar gibi aldatılıyorsunuz?' de.

بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿٩٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Doğrusu biz onlara gerekçeli, hikmete dayalı toplumlarında hakça düzen gerçekleştirmeye esas olacak hak bir kitap getirdik. Onlar kesinlikle, hâlâ yalanlarına yalan katmaya devam ediyorlar.

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٩١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâttehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Allah oğul edinmedi. Onunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde, her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder, içlerinden biri mutlaka diğerleri üzerinde hâkimiyet kurardı. Allah onların yakıştırdığı şeylerden münezzehtir.

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٩٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah duyu ve bilgi alanı ötesini, gayb âlemini ve görülen âlemi bilir. O, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında kendisine ortak koşan müşriklerin, ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ ﴿٩٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn(yûadûne),

'Rabbim, onlara yapılan tehdidi mutlaka bana göstereceksen eğer, beni bırakma.' de.

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٩٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbi fe lâ tec’alnî fîl kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

'Bu durumda beni inkâr ile, isyan ile, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlim, müşrik bir kavmin içinde bırakma, Rabbim!'

وَإِنَّا عَلَى أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ ﴿٩٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûn(kâdirûne).

'Bizim onlara yaptığımız tehdidi, kesinlikle sana göstermeye gücümüz yeter.'

ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ ﴿٩٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyiete, nahnu a’lemu bi mâ yasıfûn(yasıfûne).

Sen, kötülüğü en güzel metodu kullanarak, anarşiyi, kargaşayı, devlet teşkilâtıyla önleyerek gider. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri iyi biliyoruz?'

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ ﴿٩٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni).

'Rabbim, şeytanların, şeytan tıynetli ahlâksız azgınların, şeytanî güçlerin kışkırtmalarından sana sığınırım' de.

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ ﴿٩٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni.

'Onların bütün işlerinde yanımda bulunup bana musallat olmalarından, kötülük etmelerinden de sana sığınırım, Rabbim!'

حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ ﴿٩٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûni.

Nihayet, onlardan birisine ölüm gelip çattığı zaman:
'Rabbim, beni dünyaya geri gönder.' der.

لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٠٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leallî a’melu sâlihan fîmâ teraktu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

'Boşa vakit geçirdiğim dünyada Allah’ın birliğini kabul ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçireyim, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayayım, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olayım, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyeyim.' der. Hayır, onun söylediği bu söz, boş laftan ibarettir. Onların, yeniden diriltilecekleri güne kadar, geriye, hayata dönmelerini engelleyen bir Berzah âlemi vardır.

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ ﴿١٠١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ nufiha fîs sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn(yetesâelûne).

Sûra üfürüldüğü zaman, artık aralarındaki akrabalık bağları bitmiştir. Birbirlerinden bir talepte bulunamazlar, olup bitenleri de artık birbirlerine soramazlar.

فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Hayırlı amellerinin, sevaplarının kefeleri ağır basanlar, onlar, işte onlar kurtuluşa ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ﴿١٠٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

Ölçüye tartıya konacak değerdeki amellerinin, sevaplarının kefeleri hafif olanlar, işte onlar da kendilerini ve birbirlerini hüsrana uğratanlardır. Cehennem’de ebedî kalırlar.

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ ﴿١٠٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn(kâlihûne).

Ateş yüzlerini yalar. Orada suratları çirkin, dudakları acıdan çarpılmış bir halde bulunurlar.

أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٠٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

Size, âyetlerim, Kur’ânım, ilkelerim okunmuyor muydu? Okunduğu halde, siz onları yalanlıyordunuz.

قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ ﴿١٠٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn(dâllîne).

Onlar:
'Ey Rabbimiz, azgınlığımız, bayağı zevklerimiz bizi alt etti. Biz hak yoldan uzaklaşarak, başına buyruk yaşayan, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih eden bir toplum haline geldik.' derler.

رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ ﴿١٠٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn(zâlimûne).

'Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Yaptıklarımızı bir daha yapmaya kalkarsak, kendimize haksızlık edeceğimizi biliyoruz.'

قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ﴿١٠٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlehseû fîhâ ve lâ tukellimûni.

Allah:
'Alçaldıkça alçalın orada. Benimle konuşacak bir şeyiniz yok artık.' buyurur.

إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ﴿١٠٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).

Kullarımdan bir zümre:
'Ey Rabbimiz, iman ettik. Bizi koruma kalkanına al, bağışla, bize merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın.' diyorlardı.

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ ﴿١١٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn(tadhakûne).

'İşte siz onları alay konusu yaptınız. Alayınız size beni zikretmeyi, bana şükretmeyi, benim övünç kaynağı Kur’ân’ımı, benim şeriatımı unutturdu. Siz onlara alay yollu gülüyordunuz.'

إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ ﴿١١١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn(fâizûne).

Sabrederek mücadeleye devam etmeleri sebebiyle, bugün onları mükâfatlandıracağım. Onlar gerçekten mutlu olanlardır.

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ ﴿١١٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kem lebistum fîl ardı adede sinîn(sinîne).

Allah inkâr edenlere:
'Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?' der.

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ ﴿١١٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).

Onlar:
'Bir gün veya günün bir kısmı kadar. İşte hesap bilenlere sor.' derler.

قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١١٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Allah:
'Az bir süre kaldınız. Keşke siz bunu bilmiş olsaydınız.' buyurur.

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ ﴿١١٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne).

'Sizi kesinkes boş yere yarattığımızı mı, sizin, huzurumuza getirilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi sandınız?

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ ﴿١١٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe teâlallâhul melikul hakku, lâ ilâhe illâ huve, rabbul arşil kerîm(kerîmi).

Hükmü her yerde geçerli ve varlığında şüphe olmayan, gerçek hakan, sultan olan Allah çok yücedir. Hak ilâh yalnızca O’dur. Sınırsız kudret ve iktidar makamı olan yüce Arş’ın Rabbidir.

وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ﴿١١٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yed’u meallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbihi, innehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).

Kim Allah ile birlikte, lehine hiçbir kesin delili olmayan bir başka tanrıya tapar, yalvarırsa, onun hesabı, katiyetle Rabbinin huzurunda görülecektir. Şu bir gerçektir ki, kâfirler, nankörler iflâh olmaz, ebedî nimetlerle mutluluğa eremezler.

وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ﴿١١٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).

'Rabbim, beni ve mü’minleri koruma kalkanına al, bağışla, bize merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın' de.