Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Mü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir.

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad eflehal mu’minûn(mu’minûne).

Mü’minler, muhakkak kurtuldu ve gerçek mazhariyete ulaştılar.

الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ ﴿٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).

Onlar, namazlarında (Allah’ın huzurunda bulunuyor olmanın şuuruyla) tam bir saygı, tevazu, içtenlik ve teslimiyet içindedirler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn(mu’ridûne).

Onlar, her türlü boş, faydasız ve manâsız sözlerden ve davranışlardan yüz çevirir ve uzak dururlar.

وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ ﴿٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum liz zekâti fâilûn(fâilûne).

Onlar, infakta bulunarak (hem servetlerini, hem de kalblerini) arındırmak için sürekli faaliyet halindedirler.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ﴿٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).

Onlar, mahrem yerlerini (açılmaktan ve başkalarına karşı) titizlikle korurlar.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri müstesna. Bunlarla olan münasebetlerinden dolayı kınanmazlar.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ﴿٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne).

Kim de bunun ötesine geçmeye yeltenirse, öyleleridir sınır tanımazlar.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ﴿٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).

O mü’minler, üzerlerindeki ve kendilerine tevdi edilen her türlü emaneti, vazifeyi dikkatle gözetir ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn(yuhâfızûne).

Onlar, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte namazlarını kusursuz olarak eda eder ve hiç geçirmezler.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ ﴿١٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike humul vârisûn(vârisûne).

İşte o kutlu insanlardır vâris olanlar;

الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿١١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ellezîne yerisûnel firdevs(firdevse), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Onlar, (Cennet’te en yüksek makam olan) Firdevs’e vâris olacaklardır. Orada sonsuzca kalacaklardır onlar.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ ﴿١٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad halaknâl insâne min sulâletin min tîn(tînin).

Gerçek şu ki, Biz insanı (başlangıçta) süzme bir çamurdan (ve müteakiben her bir insanı da, yağmurlarla ekime hazır hale gelmiş toprakta bulunan ve onda yetişip, gıda olarak babaların ve annelerin vücuduna giren madenî, nebatî ve hayvanî unsurlardan) yarattık.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ ﴿١٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin).

Sonra onu, (anneden ve babadan gelen) birkaç damla sıvı, bir tohum halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ ﴿١٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe halaknân nutfete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halaknâl mudgate ızâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).

Sonra da, o tohumu rahim duvarına yapışan yapışkan bir madde yaptık. Ardından, bu yapışkan maddeyi bir çiğnem et gibi görünen bir cisme dönüştürdük; bunu müteakiben, bu bir çiğnem et görünümündeki cismi kemikler haline getirdik; derken bu kemiklere et giydirdik. Nihayet onu, (kendisine ruh üfleyerek) bir başka yaratılışta ortaya çıkardık. O eşsiz, emsalsiz en güzel yaratıcı olan Allah ne yücedir, bütün nimet ve bereketlerin asıl kaynağıdır !

ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ ﴿١٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn(meyyitûne).

Bütün bunlardan sonra, siz ey insanlar, ölürsünüz, ölmeye mahkûmsunuz.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ ﴿١٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn(tub’asûne).

Sonra da, Kıyamet Günü hiç şüphesiz diriltileceksiniz.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ ﴿١٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).

Bakın, üzerinizde de tabaka tabaka yedi gök, (kendileri boyunca meleklerin seyeran ettiği, Allah’ın emirlerinin inip, şuurlu varlıkların amellerinin yükseldiği) yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan da, bütün hususiyetleriyle yarattıklarımızdan da habersiz ve onları unutup kendi başlarına bırakmış değiliz.

وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ ﴿١٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn(kâdirûne).

Gök tarafından da tesbit buyurduğumuz bir ölçüye göre bir tür su indirdik ve onu yerde depo ettik. Şurası unutulmamalıdır ki, o suyu giderip yok etmeye de mutlaka gücümüz yeter.

فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿١٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîratun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

Sonra, o su ile faydanıza olarak hurma ve üzüm bağları bitirdik. Onlarda sizin için bol bol meyveler ve daha nice menfaatler vardır; onlardan ayrıca daha başka yiyecekler de elde edersiniz.

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاء تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ ﴿٢٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve şeceraten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).

Ayrıca, Sina Dağı ve çevresinde çıkan bir ağaç daha bitirdik ki, o ağaç hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٢١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîratun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

(Allah’ın su ile bitirdiği otlarla beslenen) ehlî büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda da sizin için dersler vardır. Vücutlarının içinde bulunan sütü bilhassa içimlik gıda olarak size sunarız. Onlarda sizin için daha başka pek çok menfaatler de bulunur ve onlardan yiyecek de elde edersiniz.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ ﴿٢٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve aleyhâ ve alâl fulki tuhmelûn(tuhmelûne).

(Karada) onlar üzerinde, (denizde) gemiler üzerinde taşınırsınız.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٢٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Bir zaman, Nuh’u kavmine elçimiz olarak gönderdik de, “Ey halkım,” dedi, “yalnızca Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Şu halde, halâ O’na gönülden saygı duymayacak ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınmayacak mısınız?”

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ ﴿٢٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).

Halkı içinde küfürde ileri giden birtakım elebaşıları, “Bu adam,” dediler, “sizin gibi bir beşer, ölümlü bir insan. Üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Allah bize elçi göndermek dileseydi, mutlaka melekler indirirdi. Nitekim gelip geçmiş atalarımızdan da hiç böyle bir şey duymadık.

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ ﴿٢٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn(hînin).

“O, başka değil, sadece tuhaf bir deliliğe yakalanmış birisi. (En iyisi mi,) O’na biraz süre tanıyın, bakarsınız iyileşir.”

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٢٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûni.

Nuh, “Rabbim,” diye yalvardı, “beni yalanlamalarına karşı Sen bana yardım et.”

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ ﴿٢٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).

Biz de O’na vahyedip buyurduk ki: “Nezaretimiz altında ve vahiyle bildireceğimiz talimata göre, sana tarif etmiş bulunduğumuz gemiyi yap. Derken, buyruğumuz gelip de kazan kaynamaya başladığında, her hayvan cinsinden birer çift ile birlikte, artık hakkında ceza hükmü verilmiş olanı dışında aileni gemiye al. (Şirk koşmakla en büyük zulmü işlemiş) o zalimler lehinde Ben’den bir dilekte de bulunma. Artık onlar, boğulmaya mahkûmdurlar.

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٢٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâsteveyte ente ve men meake alâl fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Nihayet yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde şöyle de: “Bizi o zalim topluluktan kurtaran Allah’a hamdolsun.”

وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ ﴿٢٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâraken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).

Ve şu duada bulun: “Rabbim, tarafından bereketlerle donatılmış olarak esenlik ve güvenlik içinde inmemi nasip buyur. Çünkü Sen, konuklamasında ancak hayır umulan ve en hayırlı şekilde konuklayansın.”

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ﴿٣٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).

(Nuh ile kavmi arasında) bu olup bitenlerde hiç şüphesiz pek çok ibretler ve mesajlar vardır; ve Biz ancak, insanları (pek çok hikmete binaen) imtihanlardan geçirmekteyiz.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ ﴿٣١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).

Onlardan sonra daha nice nesiller var ettik.

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٣٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Var ettik de, her bir nesle bizzat kendilerinden, “Ancak Allah’a ibadet edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Şu halde, halâ O’na gönülden saygı duymayacak ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınmayacak mısınız?” mesajını tebliğ eden bir rasûl gönderdik.

وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhırati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).

Her bir rasûlün kavmi içinde küfürde ileri giden, Âhiret buluşmasını yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine bol geçimlikler verdiğimiz elebaşıları, “Bu adam,” dediler, “sadece sizin gibi bir beşer. Yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.

وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ ﴿٣٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).

“Şayet sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, hiç kuşkusuz kaybeder, büyük bir hüsrana uğrarsınız.

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ ﴿٣٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).

“Şu işe bakın: bu adam bir de size ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra diriltilip mezarınızdan çıkarılacağınızı mı va’ dediyor?

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ ﴿٣٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Heyhâte heyhâte limâ tûadûn(tûadûne).

“Boş ve imkânsız şeyler bunlar! Size va’dedilen bu şeylerin hepsi boş, hepsi imkânsız!

إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ ﴿٣٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn(meb’ûsîne).

“Varsa da yoksa da bu dünya hayatımız var. Kimimiz ölür gider, kimimiz doğar, böylece bir kere yaşarız; bir daha da diriltilecek falan değiliz.

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ ﴿٣٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).

“Başka değil, uydurduğu yalanları Allah’a mal ederek O’na iftira atan bir adam bu. Tabiî ki biz O’na asla inanacak değiliz.”

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٣٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûni.

Nihayet rasûl, Allah’a yalvardı: “Rabbim, beni yalanlamalarına karşı Sen bana yardım et!”

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ ﴿٤٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).

Allah buyurdu: “Çok geçmeden bütün yaptıklarına mutlaka pişman olacaklar.”

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاء فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٤١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Derken, hak ettikleri o korkunç çığlık Allah’ın adilane hükmü olarak onları yakalayıverdi de, hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Ah, hep uzak olası o zalim topluluk!

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ ﴿٤٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).

Sonra, bunların da arkasından başka nesiller var ettik.

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ ﴿٤٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırûne).

(Her bir neslin başından geçenler ortaya koydu ki,) herhangi bir toplum vadesini ne öne alabilmekte, ne de erteleyebilmektedir.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا كُلَّ مَا جَاء أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٤٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra, (yine her bir topluma bizzat kendilerinden bir rasûl olmak üzere) peşpeşe rasûllerimizi gönderdik. Hangi topluma rasûlleri geldiyse onu yalanladılar. Biz de, onları birbiri ardısıra helâk ettik ve sadece geçmişin ibret verici hikâyeleri haline getirdik. Ah, hep uzak olası iman etmeyen her bir topluluk!

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٤٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Nihayet, Musa’yı ve kardeşi Harun’u apaçık deliller (mucizeler)imizle ve aklîmanevî kesin bir güç ve selahiyetle gönderdik,

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ ﴿٤٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).

Firavun’a ve ileri gelen yetkililerine; fakat onlar büyüklendiler, hakkı kabûl etmeyi kibirlerine yediremediler ve zaten kendilerini pek üstün gören bir zümre olduklarını ortaya koydular.

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ ﴿٤٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne).

Koydular da, “Yani biz şimdi bizim gibi iki insana mı inanacağız, hem kavimleri (başı yerde, elleri göksünde) bize hizmet eden kölelerimizken?” dediler.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ ﴿٤٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).

Bu tavır içinde Musa ve Harun’u yalanladılar da, neticede helâk edilmiş toplumlara karışıp gittiler.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).

Biz de Musa’ya, halkı hayatlarında doğru olan yolu izlesinler diye o (mukaddes) Kitabı verdik.

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ ﴿٥٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâbne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin).

Meryem’in Oğlu’nu ve annesini, (Rubûbiyet ve kudretimizin) delili bir mucize kıldık ve kaynak suyu bulunan, güvenli, yüksekçe bir yerde (bir süreliğine) barınmaya aldık.

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ ﴿٥١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yâ eyyuhâr rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun).

Siz ey rasûller! Helâl, temiz ve sağlıklı yiyecekiçeceklerden yiyip için ve daima yerinde, sağlam, meşrû ve ıslaha yönelik davranış ve işlerde bulunun. Kuşkusuz Ben, işlediğiniz her şeyi hakkıyla bilmekteyim.

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ ﴿٥٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûni.

Aynı inanç etrafında teşkil ettiğiniz bu ümmetiniz tek bir ümmettir; Ben de sizin Rabbinizim; o halde kalbiniz saygıyla dopdolu olarak Bana itaat edin, Bana karşı gelmekten sakının ve böylece korumam altına girin.

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٥٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

Ne var ki, rasûllerin arkasından ümmetleri, Din’le ilgili olarak aralarında ihtilâfa düştü ve grup grup oldular. Her grup, kendine ait inanç ve görüşle böbürlenir durur.

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ ﴿٥٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).

(Ey Rasûlüm, tebliğ ettiğin Din’in doğruluğu konusunda görüp durdukları onca delile rağmen halâ ona inanmamakta diretiyorlarsa,) onları içine gömüldükleri cehalet ve gaflet içinde bir süre kendi hallerine bırakıver.

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ ﴿٥٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).

Onlar zannediyorlar mı ki, (kendileri ne yaparlarsa yapsınlar, Biz,) onlara verdiğimiz onca mal ve evlâtla,

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَل لَّا يَشْعُرُونَ ﴿٥٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Nusâriu lehum fîl hayrât(hayrâti) bel lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Üzerlerine hep hayır yağdırmak için koşturuyoruz? Asla! Meselenin farkında değil onlar.

إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٥٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn(muşfikûne).

Buna karşılık, Rabbilerine olan derin saygıları sebebiyle sürekli O’nun huzurundaymışçasına hep bir ürperti içinde yaşayanlar;

وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûn(yu’minûne).

Rabbilerinin (Kur’ân’daki ve kâinattaki) bütün âyetlerine (sürekli yenilenen ve derinleşen bir imanla) inananlar;

وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ ﴿٥٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn(yuşrikûne).

(Niyette, inançta, ibadette ve hayatı tanzimde) Rabbilerine hiçbir şekilde şirk koşmayanlar;

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ ﴿٦٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne).

(İşledikleri her işte, ortaya koydukları her davranışta, söyledikleri her sözde ve Allah yolunda) yaptıkları her harcamada, Rabbilerine dönüş yolunda olduklarının şuuru (ve O’nu razı edip edemedikleri endişesi) içinde kalbleri tir tir titreyenler;

أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ ﴿٦١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn(sâbikûne).

İşte bu yüce kametler, hayırlarda koşuşur ve birbirleriyle âdeta yarış halindedirler.

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٦٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

(Bu özellikler, insanlardan insanüstü sorumluluklar istendiğini düşündürmemelidir.) Biz, hiçbir nefse taşıyabileceğinden fazlasını yüklemeyiz ve katımızda da (her bir ferdin niyeti, inancı, hayatı ve bütün yaptıklarıyla ilgili) gerçeği konuşan bir kitap vardır. Bu bakımdan, kimseye haksızlık yapılmaz.

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِن دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ ﴿٦٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn(âmilûne).

Fakat o inanmayanların kalbleri, bu gerçekten bütün bütün gafildir; bundan başka, işlemeyi âdet haline getirdikleri öyle çirkin işleri de var ki, (onları gerçeği görmekten, görseler de kabullenmekten alıkoymaktadır).

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ ﴿٦٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûn(yec’erûne).

Ne zaman ki, hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan refah ve dünyevî lezzetler içinde şımarık bir hayat sürenleri (başlarına indirdiğimiz) ceza ile kıskıvrak yakalayıveririz, işte o zaman feryadı basarlar.

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ ﴿٦٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûn(tunsarûne).

Hayır, bugün feryat etmeyin; çünkü Biz’ den size hiçbir fayda yok!

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ ﴿٦٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn(tenkisûne).

Zamanında âyetlerim size okunuyor, tebliğ ediliyordu; ama siz, hep bir hoşnutsuzluk içinde arkanızı dönüp gidiyordunuz.

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ ﴿٦٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn(tehcurûne).

Sürekli büyüklük taslıyor, gece oturmalarınızda (o Rasûl ve getirdiği Din hakkında) ileri geri konuşup saçmalıyordunuz.

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءهُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿٦٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne).

Bu Söz (Kur’ân) üzerinde hiç düşünmezler mi; yoksa en evvelki atalarına olsun gelmemiş, ömürlerinde ilk defa duydukları bir şeyle mi karşılaştılar?

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ﴿٦٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn(munkirûne).

Veya kendilerine gönderilen (ve bütün hayatı aralarında geçen) Rasûl’ü hiç tanımıyorlar da, onun için mi böyle inkârcı kesildiler?

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿٧٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em yekûlûne bihî cinnetun, bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).

Ne o, yoksa O’nda bir delilik olduğunu mu iddia ediyorlar? Halbuki onlara O, gerçeğin ta kendisini getirdi; fakat onların çoğu, zaten gerçekten hiç hazzetmezler.

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٧١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).

Eğer gerçek onların keyiflerine tâbi olsaydı, bu takdirde hiç kuşkusuz gökler de, yer de, oralarda yaşayanlar da düzenleri bozulur ve yok olur giderlerdi. Oysa Biz onlara, şeref ve mutlulukları adına hayatlarında uymaları gereken öğüt ve öğretiler mecmuası sunduk; ama onlar, bizzat şeref ve mutluluklarından yüz çevirmektedirler.

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ﴿٧٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).

Yoksa, (ey Rasûlüm,) sen Din’i tebliğine mukabil onlardan bir karşılık istiyorsun da, (bu kendilerine ağır geldiği için mi senden uzak duruyorlar?) Oysa bilirsin ki, Rabbinin sana vereceği karşılık, her bakımdan en hayırlı olan karşılıktır. Çünkü O, her zaman en hayırlı rızık veren ve rızık vermede nihaî mertebede hayır sahibi olandır.

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٧٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Ve sen de, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ ﴿٧٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhırati anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne).

Buna karşılık, Âhiret’e inanmayanlar, Yol’dan büsbütün sapmış durumdadırlar.

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Haydi Biz onlara acısak ve şu maruz bulundukları (kıtlık, kuraklık) musibetini üzerlerinden kaldırsak, hiç şüphe edilmesin ki, yine başıboş bırakılmışçasına azgınlıkları içinde dolaşıp duracaklardır.

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ ﴿٧٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mâstekânû li rabbihim ve mâ yetedarraûn(yetedarraûne).

Onları içinde kıvrandıkları bu (kıtlık ve kuraklık) cezasına çarptırdık; böyleyken bile Rabbilerine boyun eğip, yalvarmaya durmadılar.

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûn(mublisûne).

Ama ne zaman kendilerine arkasında çetin bir azap bulunan bir kapı açarız, işte o zaman ümitsiz kalakalırlar.

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ ﴿٧٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).

O Allah ki, sizin için işitme duyusu, gözler ve (kalblerinizin merkezinde) iç idrak lâtifeleri var etti. Onun nimetleri karşısında ne kadar da az şükrediyorsunuz!

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٧٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Yine O’dur ki, sizi çoğaltıp yeryüzünde yaydı ve ölümünüzden sonra diriltilip, O’ nun huzurunda toplanacaksınız.

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٨٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Hayata mazhar eden ve ölümü de veren yine O’dur. Gece ile gündüzün uzayıp kısalarak birbiri peşisıra gelmesi de O’na ait icraatlardandır. Biraz olsun düşünüp akletmeyecek misiniz?

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ ﴿٨١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn(evvelûne).

(Düşünüp akletmek yerine,) kalkıp kendilerinden önceki inkârcıların söylediklerini tekrarlıyorlar.

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٨٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).

“Şimdi biz, ölüp toprak ve kupkuru kemik yığını haline geldikten sonra, yani biz o halde iken diriltilip mezarlarımızdan çıkarılacağız, öyle mi?

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٨٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).

“Bu va’dler, tehditler bize yapıldığı gibi, bizden önce atalarımıza da yapılmıştı. Eskilerin masallarından, hurafelerinden ibaret şeyler bunlar!” diyorlar.

قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

De ki: “Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kime aittir, (kimdir onları yaratan ve yaşatan)? Haydi, biliyorsanız cevap verin!”

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٨٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Elbette, “Allah’ındır.” diyeceklerdir. “Öyleyse, neden düşünüp ders almıyorsunuz?” de.

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ﴿٨٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm(azîmi).

De ki: “Peki, ya yedi göğün Rabbi ve (kâinatın sahibi, idarecisi ve bütün varlıkların hayatını idame ettiren olarak) Yüce Arş’ın Rabbi kimdir?”

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٨٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Elbette, “Bütün bunlar da Allah’a aittir.” diyeceklerdir. “Şu halde, öyle bir Rab’be karşı gelmekten, O’na şirk koşmaktan, dolayısıyla O’nun azabından neden sakınmıyorsunuz?” de.

قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

De ki: “Her şeyin dizginini elinde tutan ve Kendisi her şeyi koruyup gözeten, herkesin O’na sığındığı bir merci olmasına mukabil asla korunmaya muhtaç olmadığı gibi, O’na rağmen bir başka sığınma mercii de bulunmayan kimdir? Haydi, biliyorsanız buna da cevap verin!”

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ ﴿٨٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Se yekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).

Yine, “Allah!” diyeceklerdir. “O halde, nasıl oluyor da ‘büyülenmişçesine’ gerçeklerden böylesine uzaklaşıyorsunuz?” de.

بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿٩٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

Oysa Biz, onlara gerçeğin ta kendisini getirdik; fakat onlar (iddialarında da, bu gerçeğe karşı çıkışlarında ve kendilerine karşı da) hep yalancıdırlar.

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٩١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâttehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).

Allah, asla evlât edinmedi; O’nun beraberinde asla bir başka ilâh da yoktur. Öyle olsaydı, her bir ilâh, (Ulûhiyet’in lâzımı olan mutlak bağımsızlık hususiyetiyle) kendi yarattıklarını yanına alır ve her biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah, o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden mutlak münezzehtir.

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٩٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

O, gaybı ve şahadeti (duyu ötesini de, duyuların algı sahasına gireni de) bilendir de. Şu halde O, onların iddia ettikleri gibi, ortakları olmaktan çok yücedir.

قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ ﴿٩٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn(yûadûne),

De ki: “Rabbim, eğer kendisiyle onları tehdit ettiğin cezayı bana göstereceksen, o ceza benim sağlığımda gelecekse;

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ﴿٩٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbi fe lâ tec’alnî fîl kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

“Bu takdirde Rabbim, beni bu zalimler güruhunun içinde bulundurma!”

وَإِنَّا عَلَى أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ ﴿٩٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûn(kâdirûne).

Elbette Biz, kendisiyle onları tehdit ettiğimiz cezayı senin sağlığında infaz etmeye (ve seni de ondan uzak tutmaya) kadiriz.

ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ ﴿٩٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyiete, nahnu a’lemu bi mâ yasıfûn(yasıfûne).

(Ancak onlar nasıl davranırlarsa davransınlar,) sen yine de kötülüğü en güzel tarzda sav. Biz, onların Bizim hakkımızda da senin hakkında da ne asılsız iddia ve iftiralarda bulunduklarını elbette çok iyi biliyoruz.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ ﴿٩٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni).

Bir de şöyle dua et: “Rabbim, (bilhassa vazifemi yerine getirirken inkârcılarla olan münasebetlerimde ins ve cin) şeytanlarının kışkırtmalarından (ve birtakım duygularımı harekete geçirmelerinden) Sana sığınırım.

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ ﴿٩٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni.

“Rabbim, yakınımda bulunup (beni tesir altına almalarından da) Sana sığınırım.”

حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ ﴿٩٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûni.

(Onlar, tutumlarında devam edekoysunlar). Ne zaman ki içlerinden birine ölüm gelir, o zaman “Rabbim,” der; “ne olur beni hayata geri döndür!

لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٠٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Leallî a’melu sâlihan fîmâ teraktu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

“Bu takdirde, yaşarken yanlış yaptığım ve yapmam gerekirken yapmadığım her hususta gerekeni en iyi şekilde yerine getiririm.” Ne mümkün! Bu (temenni), onun söylediği manâsız bir söz olmaktan öte gitmez. Artık onların önünde, diriltilecekleri güne kadar bir berzah (ara hayat, ara dönem) vardır.

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ ﴿١٠١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ nufiha fîs sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn(yetesâelûne).

Derken Sûr’a üfürülür de, artık aralarında kendilerine fayda verecek nesep bağı da olmaz; (herkes kendi derdine düşer de), birbirlerinin hatırını sormayı bile düşünmezler.

فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).

(Herkes, dünyada iken yaptıklarıyla baş başadır.) Artık kimin (hakka uygun) iyilikleri olur da bunlar tartıda ağır basarsa, onlar nihaî başarı ve kurtuluşa ermiş olanlardır.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ﴿١٠٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

Buna karşılık, kimin de (hakka uygun ve makbul iyilikleri olmayıp) tartıları hafif gelirse, öyleleri, kendilerine en büyük yazığı etmiş, en büyük zararı vermiş ve Cehennem’de sonsuzca kalacak olanlardır.

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ ﴿١٠٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn(kâlihûne).

Orada Ateş yüzlerini yalar da, derileri dökülen dudaklarının altından dişleri açıkta kalıverir.

أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٠٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).

“Âyetlerim size tebliğ edilirdi de, siz onları hep yalanlardınız değil mi?”

قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ ﴿١٠٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn(dâllîne).

“Rabbimiz,” derler, “kötülüğümüz, kötü taliimiz bize baskın geldi; biz, gerçekten sapkınlık içinde bir toplulukmuşuz.

رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ ﴿١٠٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn(zâlimûne).

“Rabbimiz, ne olur bizi buradan çıkar. Eğer bir daha o eski kötülüklerimize dönecek olursak, o zaman gerçekten kendimize yazık etmiş oluruz, (ki bunu da yapmayız); yaparsak, cidden zalimlermişiz demek olur.”

قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ﴿١٠٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlehseû fîhâ ve lâ tukellimûni.

Allah buyurur: “Şimdi susun ve çekin o azabı! Bana tek bir kelime olsun söylemeye kalkmayın!

إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ﴿١٠٩﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).

“Çünkü kullarımdan bir grup, ‘Rabbimiz, biz iman ettik! Ne olur bizi bağışla ve bize merhamet et: Çünkü Sen, merhameti en hayırlı olan ve daima kullarının hayrına olarak merhamet edensin!’ diye istiğfar ve duada bulunurlardı da;

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ ﴿١١٠﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn(tadhakûne).

“Siz onları hep alaya alırdınız. Bu davranışlarınız, sonunda size Beni hatırlamayı ve düşünmeyi de unutturdu ve onlarla eğlenip durdunuz.

إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ ﴿١١١﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn(fâizûne).

“Ben de, sabretmelerine karşılık onları bugün mükâfatlandırdım; onlardır umduklarına kavuşanlar ve gerçek başarı, gerçek kazanç içinde olanlar.”

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ ﴿١١٢﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kem lebistum fîl ardı adede sinîn(sinîne).

Sonra Allah, (Cehennem’dekilere şöyle) der: “Yeryüzünde yıl hesabıyla ne kadar kaldınız?”

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ ﴿١١٣﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).

“Bir gün veya günün sadece bir kısmında kaldık! Ama tam da kestiremiyoruz; bunu zamanın hesabını bilebilen ve aklında tutabilenlere sorsanız.” diye cevap verirler.

قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١١٤﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Allah buyurur: “Pek az bir süre kaldınız. (Dünya hayatının böyle fâni ve kısacık olduğu gerçeğine) baştan uyanıp, ona göre davransanız olmaz mıydı?”

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ ﴿١١٥﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne).

(Ey insanlar!) Yoksa sizi eğlence olsun diye boşuna yarattığımızı ve hayatınızın hesabını vermek üzere Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ ﴿١١٦﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe teâlallâhul melikul hakku, lâ ilâhe illâ huve, rabbul arşil kerîm(kerîmi).

Çok yücedir Allah, (eğlenmekten ve boş işler yapmaktan mutlak münezzehtir); her şeye hakim mutlak Hükümdardır, Hak’kın ta kendisidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O pek şerefli Arş’ın Rabbi’dir.

وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ﴿١١٧﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve men yed’u meallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbihi, innehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).

Kim ibadet için Allah’tan başka bir ilâh tanırsa –ki bu konuda herhangi bir delilinin olması mümkün değildir– hiç kuşkusuz bunun hesabını Rabbisinin katında verecektir. Şurası bir gerçek ki, kâfirler asla felâh bulmaz.

وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ﴿١١٨﴾

23/MU'MİNÛN SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).

Şöyle dua et: “Rabbim, yarlığa Rabbim, merhamet buyur; buyur ki Sen, merhameti en hayırlı olan ve daima kullarının hayrına olarak merhamet edensin!”