Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir.

وَالصَّافَّاتِ صَفًّا ﴿١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves sâffati saffâ(saffen).

Sâf sâf dizilip emir bekleyenlere, sâf sâf dizip emir bekletenlere andolsun.

فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا ﴿٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fez zâcirâti zecrâ(zecran).

Emirler yağdırarak sevk ve idare edenlere, iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayanlara andolsun.

فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا ﴿٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fet tâliyâti zikrâ(zikran).

Övünç kaynağı Kur’ân’ı okuyanlara, uygulayanlara, zikir meclislerinde bulunanlara öğüt verenlere andolsun.

إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ ﴿٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ilâhekum le vâhıdun.

Tanrınız, ilâhınız birdir.

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ ﴿٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârık(meşârıkı).

O, göklerin, yerin, ikisi arasındaki varlıkların ve imkânların yaratıcısı, düzeninin hâkimi, Rabbidir, güneşin doğduğu (ve battığı) yerlerin Rabbidir.

إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ ﴿٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ zeyyennâs semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkib(kevâkibi).

Biz dünya semâsını, zinetlerle, yıldızlarla, gezegenlerle süsledik.

وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ ﴿٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hıfzan min kulli şeytânin mârid(mâridin).

Semâyı, uzayı, mütemadiyen bozgunculuk ve kötülük yapan her türlü şeytandan, şeytanî güçlerden koruduk.

لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ ﴿٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yessemmeûne ilâl meleil a’lâ ve yukzefûne min kulli cânib(cânibin).

Onlar yüce melekler meclisini dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.

دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ﴿٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Duhûran ve lehum azâbun vâsibun.

Her taraftan uzaklaştırılırlar. Onlar ardı arkası kesilmeyen cezaları hak etmişlerdir.

إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men hatıfel hatfete fe etbeahu şihâbun sâkibun.

Ancak bilgi sızdıranlar, uzaya kulak verip bilgi hırsızlığı yapanlar var. Hiç fırsat vermeden, gökten yere doğru delip geçen kor halinde düşen gök cisimleri, alevler, gök mermileri onların peşlerini bırakmaz, işlerini bitirir.

فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ ﴿١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzibin.

Şimdi inkâr edenlere sorarak cevap iste:
'Onları yeniden yaratmak mı, yoksa bizim yaratmaya devam ettiklerimizi yaratmak mı daha güç?' Biz onları cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık.

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).

Doğrusu sen, Allah’ın kudretine hayranlıkla; yeniden diriltilmeyi inkârlarına şaşkınlığı bir arada yaşıyorsun, onlar da alay ediyorlar.

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

Onlara tebliğ edildiği, öğüt verildiği zaman, öğüt de almazlar.

وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raev âyeten yesteshırûn(yesteshırûne).

Muhammed’in hak peygamber olduğu ile ilgili bir mûcize delili, Kur’ân’ı gördükleri zaman da alaya alırlar.

وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Bir de:'Bunlar, kesinkes aklı etki altına alan apaçık büyüleyici sözler' dediler.

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).

'Öldüğümüz zaman, toprak ve kemik yığını haline geldiğimiz zaman mı, biz mi tekrar diriltilecekmişiz?'

أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ ﴿١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve âbâunel evvelûn(evvelûne).

'Önceki atalarımız da mı tekrar diriltilecekmiş?'

قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ ﴿١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul neam ve entum dâhırûn(dâhırûne).

Onlara:
'Evet, sizler, hem de aşağılanarak, hakaret edilerek diriltileceksiniz.' de.

فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ ﴿١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innemâ hiye zecratun vâhıdetun fe izâ hum yenzurûn(yenzurûne).

'Diriltmek için kesinlikle bir tek emir, bir komut yetecek. Derhal onların gözleri açılacak.'

وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ ﴿٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû yâ veylenâ hâzâ yevmud dîn(dîni).

'Vâh! Eyvah bize! Bu gün herkesin, vahyedilen dinin, şeriatın, İslâmî sorumluluğunun hesabını vereceği, yalnız ilâhî mevzuatın yürürlükte olduğu gündür.' diyecekler.

هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ ﴿٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

'Bu gün, yalanlamaya devam ettiğiniz, mükâfata nâil olanla cezaya müstehak olanların muhakeme ile hesapların görülüp kesin hükümlerin verileceği gündür.'

احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ ﴿٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya’budûn(ya’budûne).

'Baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu ve Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenleri, hakka riayet etmeyenleri ve haksızlığı alışkanlık haline getirenleri, müşrikleri, dostlarını, yârenlerini ve taptıkları putları toplayıp mahşere getirin!'

مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ ﴿٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

'Allah’ı bırakıp kulları durumundakilerden taptıklarını toplayın. Hepsine kaynayan köpüren Cehennem’in yolunu gösterin.'

وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ ﴿٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vakıfûhum innehum mes’ûlûn(mes’ûlûne).

'Durdurun onları. Sorguya çekilecekler.'

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tenâsarûn(tenâsarûne).

Nerde kaldı imtiyazlarınız, niçin birbirinize yardım edemiyorsunuz?

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel humul yevme musteslimûn(musteslimûne).

Hayır! Onlar bugün teslimiyet göstermişler, bugün boyun eğmişlerdir.

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

Onlar birbirine dönmüş, birbirlerine suç atıyorlar, birbirlerini sigaya çekiyorlar.

قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ ﴿٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû innekum kuntum te’tûnenâ anil yemîn(yemîni).

Güç ve iktidar sahiplerine uyanlar:
'Siz sûreti haktan görünerek etkili usullerle bize yaklaşır, inkâra cür’et ettirir ve bizi hak yoldan uzaklaştırırdınız' diyorlar.

قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû bel lem tekûnû mu’minîn( mu’minîne).

Güç ve iktidar sahipleri de:
'Aksine, siz zaten inanmamıştınız.' diyorlar.

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ ﴿٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultânin, bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

'Bizim, sizin üzerinizde bir nüfûzumuz yoktu. Siz, zaten azgın, haksızlığı alışkanlık haline getirmiş bir toplumdunuz.'

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ ﴿٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâıkûn(zâıkûne).

'Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, peygamberlere ve kutsal kitaplara itibar etmediğimiz için Rabbimizin, aleyhimizdeki ceza ile ilgili gerekçeli kararı haklıdır. Biz bu azâbı tadacağız.'

فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ ﴿٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).

'Doğru olan şu, biz sizin hak yoldan uzaklaşmanıza, dalâleti, hıyaneti tercihinize imkân sağladık. Hep birlikte azdık, hain düşünceler içine daldık, helâke maruz kaldık.'

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum yevme izin fîl azâbi muşterikûn(muşterikûne).

O halde, o gün onların hepsi azâba ortaktır.

إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).

İşte biz, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsileri, suçluları, günahkârları böyle yaparız.

إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illâllâhu yestekbirûn(yestekbirûne).

Onlara ne zaman:
'Hak ilâh yalnızca Allah’tır' deyin denilse, her defasında kelime-i tevhidi söylemeyi kibir-gurur meselesi yaparlar, zorbalık ederler.

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ ﴿٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne e innâ le târikû âlihetinâ li şâirin mecnûn(mecnûnin).

'Cinlere mahkûm olmuş, deli bir şâir için tanrılarımızı mı terk edeceğiz.' diyorlardı.

بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).

Hayır! Muhammed, gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitap Kur’ân ile geldi. Özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirilen bütün peygamberleri de tasdik etti.

إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ ﴿٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum le zâikûl azâbil elîm(elîmi).

Elbette siz can yakıp inleten müthiş azâbı tadacaksınız.

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Sadece işlediğiniz amellerin cezasını çekeceksiniz.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Beni ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bana bağlanan hâlis kullarım, samimi kullarım ceza görmeyecek.

أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ ﴿٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike lehum rızkun ma’lûm(ma’lûmun).

İşte onlara görünüşü, tadı, kokusu belirlenmiş dillere destan rızıklar var.

فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ ﴿٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fevâkihu, ve hum mukramûn(mukramûne).

Meyvalar toplanacak. Kendilerine ikram edilecek.

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî cennâtin naîm(naîmi).

Nimetlerle dolu Cennetlerde ikram edilecek.

عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).

Karşılıklı tahtlar üzerinde otururlarken ikram edilecek.

يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ ﴿٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn(maînin).

Önlerinde meşrubat pınarlarından, ırmaklarından doldurulmuş kadehler dolaştırılacak.

بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ ﴿٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Beydâe lezzetin liş şâribîn(şâribîne).

Bembeyaz, içenlere lezzet veren, dolu kadehler dolaştırılacak.

لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ ﴿٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ fîhâ gavlun ve lâ hum anhâ yunzefûn(yunzefûne).

Orada hiçbir keder, sıkıntı, zarar, baş ağrısı, aklı giderme, mide sancısı söz konusu değildir. İçtiklerinden sarhoş da olmazlar.

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ ﴿٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve indehum kâsırâtut tarfı în(înun).

Yanlarında süzgün bakışlı, alımlı, hasretlik çekmiş gibi gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş, çılgınca seven, iri gözlü güzeller var.

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ ﴿٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke enne hunne beydun meknûn(meknûnun).

Onlar gün yüzü görmemiş, el sürülmemiş yumurta gibi bembeyazdır.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

Dünyadaki hayatlarıyla ilgili birbirlerine dönüp sorarlar.

قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ ﴿٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kâilun minhum innî kâne lî karîn(karînun).

İçlerinden biri:
'Benim bir arkadaşım vardı' der.

يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ ﴿٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yekûlu e inneke le minel musaddikîn(musaddikîne).

'Sen de, dirilmeye inananlardan mısın, derdi.'

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ ﴿٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn(medînûne).

'Öldüğümüz zaman, toprak ve kemik yığını haline geldiğimiz zaman mı, biz mi yargılanarak cezaya maruz kalacağız; mükâfata nail olacağız? derdi.'

قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ ﴿٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

Allah: 'Siz, onun halini görmek ister misiniz?' buyurur.

فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ ﴿٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettalea fe raâhu fî sevâil cahîm(cahîmi).

Derken, arkadaşı bakınır, onu kaynayıp köpüren Cehennem’in ta ortasında görür.

قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ ﴿٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle tallâhi in kidte le turdîn(turdîne).

Arkadaşına: 'Allah’a yemin ederim ki, sen, az kalsın beni yakacaktın' der.

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ ﴿٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ ni’metu rabbî le kuntu minel muhdarîn(muhdarîne).

'Rabbimin nimeti olmasaydı, kalbime iman lütfetmese, bana doğruyu göstermese, rahmetini, İslâm’ı benden esirgeseydi, ben de Cehennem’e ihzarlı getirilenlerden olurdum.'

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ ﴿٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe mâ nahnu bi meyyitîn(meyyitîne).

'Biz bir daha ölmeyeceğiz, değil mi?'

إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ mevtetenâl ûlâ ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

'Önceki ölümümüzün dışında tabii. Azâba da uğratılmayacağız.'

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).

'Bu, işte bu, büyük bir mutluluktur.'

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ ﴿٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li misli hâzâ felya’melil âmilûn(âmilûne).

'Sorumluluğunu bilenler, buna benzer bir mutluluk için amaçla örtüşen niyete dayalı, devamlı amel etsinler, çalışsınlar.'

أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ ﴿٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): E zâlike hayrun nuzulen em şeceratuz zakkûm(zakkûmi).

İkram olarak bu mu hayırlı, yoksa kaktüs bitkisi mi?

إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ ﴿٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ cealnâhâ fitneten liz zâlimîn(zâlimîne).

Biz, kaktüsü ateş içinde bitirerek inkârda, isyanda, şirkte ısrar eden zâlimler için ağır bir imtihan konusu yaptık.

إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ ﴿٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehâ şeceratun tahrucu fî aslil cahîm(cahîmi).

Kaktüs, kaynayan, köpüren Cehennem’in dibinde çıkar.

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ ﴿٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).

Tomurcukları yılanbaşı gibidir.

فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ ﴿٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne minhâl butûn(butûni).

Cehennemlikler, kesinlikle bunu yerler. Karınlarını bununla doldururlar.

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ ﴿٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne lehum aleyhâ le şevben min hamîm(hamîmin).

Sonra, bunun üzerine, kaynar su karıştırılmış bir haşlama içerler.

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ ﴿٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne merciahum le ilâl cahîm(cahîmi).

Dahası onların götürülecekleri yer, kesinlikle kaynayan köpüren Cehennemdir.

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ ﴿٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum elfev âbâehum dâllîne.

Onlar, atalarının, hak yoldan uzaklaşarak dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edip, başlarına buyruk yaşadıklarını bile bile atalarına uydular.

فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ ﴿٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hum alâ âsârihim yuhraûn(yuhraûne).

Hâlâ baskıyla, korkutularak izdiham halinde onların izinde koşturuluyorlar.

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad dalle kablehum ekserul evvelîn(evvelîne).

Onlardan önce, geçmiş milletlerin çoğu, andolsun başlarına buyruk hareket ederek, hak yoldan uzaklaşıp, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih etmişlerdi.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ ﴿٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ fî him munzirîn(munzirîne).

Biz de onlara, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar, peygamberler göndermiştik.

فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ ﴿٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne).

Sorumluluk, hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılıp da, doğru yola gelmeyenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bak, incele.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan hâlis kulları, samimi kulları bu kötü âkıbetten kurtulmuşlardır.

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ ﴿٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn(mucîbûne).

Celâlim hakkı için, Nuh bize niyâz etmişti. Biz duaya ne güzel icabet edenleriz, duayı ne güzel kabul edenleriz.

وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

Biz onu ve ailesini, mü’minleri büyük sıkıntıdan, büyük felaketten kurtardık.

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمْ الْبَاقِينَ ﴿٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).

Biz onun neslini, işte onları payidar kıldık.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Onun hayatından sonraki nesillerde, devam eden güzel gelenekler, övgülerle dolu hâtıralar bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ ﴿٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn(âlemîne).

Bütün âlemler, insanlar içinde Nûh’a selâm olsun, selâmette olsun, selâmete erenlerdendir.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

İşte biz, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderleri ve inanmışları böyle mükâfatlandırırız.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

O bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygıyla bize kulluk ve ibadet eden kullarımızdandı.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ ﴿٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe agraknâl âharîn(âharîne).

Şunu da belirtelim ki, diğerlerini, inanmayanları tûfanda boğduk.

وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ ﴿٨٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne min şîatihî le ibrâhîm(ibrâhîme).

İbrâhim de, dinî esaslarda, imanda, tevhidde, uyguladığı metotta, kesinlikle Nûh’un sıkı takipçilerindendi.

إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ ﴿٨٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin).

Hani Rabbine tertemiz, saf bir kalp ile, akl-ı selim ile, iman, ilim, güzel ahlâk ve sâlih amellerle gelmişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ ﴿٨٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn(ta’budûne).

Babasına ve kavmine:
'Siz neye tapıyorsunuz?' demişti.

أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ ﴿٨٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne).

'Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?'

فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٨٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn(âlemîne).

'Âlemlerin, bütün varlıkların Rabbi hakkındaki düşünceniz nedir?'

فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ ﴿٨٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nazara nazraten fîn nucûm(nucûmi).

Sonra yıldızlara bir göz attı, düşündü.

فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ ﴿٨٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâle innî sakîm(sakîmun).

'Ben hastayım' dedi.

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ ﴿٩٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne).

Yanında duramadılar, ikballerine ve istikballerine sırt çevirip ondan uzaklaştılar.

فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٩١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne).

Bir kurnazlık yaparak gizlice putların yanına gitti. Önlerindeki yemeklere bakarak, alaylı bir ifadeyle:
'Yemeyecek misiniz?' dedi.

مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ ﴿٩٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tentıkûn(tentıkûne).

'Derdiniz ne ki, konuşmuyorsunuz?'

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ ﴿٩٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga aleyhim darben bil yemîn(yemîni).

Nihayet yanlarına sokulup onlara sağ eliyle kuvvetli bir darbe indirdi, putları paramparça etti.

فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbelû ileyhi yeziffûn(yeziffûne).

Bunun üzerine, telâş ile birbirlerine girerek İbrâhim’e geldiler.

قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ ﴿٩٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ta’budûne mâ tenhıtûn(tenhıtûne).

İbrâhim: 'Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?' dedi.

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn(ta’melûne).

'Sizi ve ibadet niyetiyle taptığınız putları, amel yeteneğinizi, amellerinizi Allah yarattı.'

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ ﴿٩٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlûbnû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm(cahîmi).

Onlar: 'Büyük ocaklar çatın, derhal onu alevlerin arasına atın.' dediler.

فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ ﴿٩٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn(esfelîne).

Ona bir kötülük planı hazırlamak istediler. Biz onları küçük düşürdük.

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿٩٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî se yehdîni.

İbrâhim: 'Ben Rabbimin emrettiği yere gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek, başarıya ulaştıracak.' dedi.

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١٠٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbi heb lî mines sâlihîn(sâlihîne).

'Rabbim, bana dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi mü’minler, Sâlihler arasına dahil edeceğin bir oğul ver' diye niyâz etti.

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ ﴿١٠١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm(halîmin).

İşte o zaman, biz onu, ihtiraslarına hâkim, temkinli, güçlü, mâkul ve hoşgörülü bir oğul ile müjdeledik.

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ ﴿١٠٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’meru se tecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).

Babasıyla beraber koşup gezecek, babasını anlayacak çağa gelince, babası:
'Oğulcuğum, rüyâlarımda, kendimi, hep seni kurban edecek vaziyetteyken görüyorum. Sen de, bu konuda ne düşündüğünü, görüşünü söyle?' dedi. İsmail de:
'Babacığım, emrolunduğun seyi yap. Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygunsa, beni sabredenlerden, metanetini kaybetmeyenlerden bulacaksın' dedi.

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ ﴿١٠٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).

Baba-oğul Allah’a teslim olup, boyun eğdiği, İslâm’daki samimiyetlerini gösterdikleri, İbrâhim’in İsmâil’i şakağı üzerine yatırdığı zaman biz seslendik.

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ ﴿١٠٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

Ona: 'Ey İbrâhim!' diye seslendik.

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٠٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

'Rüyana gerçekten sadakat gösterdin. İşte biz, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderleri, inanmışları daha önce seni mükâfatlandırdığımız gibi mükâfatlandırırız.'

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ ﴿١٠٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).

Bu, işte bu, açık açık bir imtihandır.

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ ﴿١٠٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).

Kurban edilecek yaşa gelmiş bir kurban kesme sorumluluğu karşılığında oğlunu kurban edilmekten kurtardık.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٠٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Onun hayatından sonraki nesillerde, devam eden güzel gelenekler, övgülerle dolu hâtıralar bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿١٠٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

İbrâhim’e selâm olsun, selâmette olsun, selâmete erenlerdendir.

كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

İyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan, müslüman önderleri, inananları işte biz böyle mükâfatlandırırız.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn( mu’minîne).

O bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygıyla bize kulluk ve ibadet eden kullarımızdandı.

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿١١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

Onu, dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi mü’min sâlih kullarımdan bir peygamber olan İshak ile müjdeledik.

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ ﴿١١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bâraknâ aleyhi ve alâ ishâk(ishâka), ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn(mubînun).

İbrâhim’e ve İshak’a bereketler ihsan ettik. Onların nesillerinden iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman idareciler ve müslümanlar olacak, kendilerine yazık eden, açık açık günaha giren âsiler de olacak.

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da ihsanlarda bulunduk, nimetler verdik.

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿١١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

Onları ve kavimlerini, büyük sıkıntılardan, kölelik felâketinden kurtardık.

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ ﴿١١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).

Onlara yardım ettik. Onlar galip geldiler.

وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ ﴿١١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâ humâl kitâbel mustebîn(mustebîne).

Her ikisine de, açık seçik, anlaşılan kitabı, Tevrat’ı verdik.

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ ﴿١١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hedeynâ humâs sırâtal mustakîm(mustakîme).

Her ikisini de doğru, muhkem ve güvenli yolda, İslâmî hayatta başarıya ulaştırdık.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ ﴿١١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhimâ fîl âhirîn(âhirîne).

Onun hayatından sonraki nesillerde, devam eden güzel gelenekler, övgülerle dolu hâtıralar bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

Mûsâ’ya ve Hârûn’a da selâm olsun, selâmette olsunlar, selâmete erenlerdendir.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Biz, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderleri, inananları, işte böyle mükâfatlandırırız.

إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne humâ min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

O bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygıyla bize kulluk ve ibadet eden kullarımızdandı.

وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne).

İlyas da, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderilenlerdendi.

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).

Hani kavmine:
'Allah’a sığınıp, emirlerine yapışmayacak mısınız, günahlardan arınıp, azaptan korunmayacak mısınız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmayacak mısınız, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmayacak mısınız' demişti.

أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ ﴿١٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).

'Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba’l’e mi tapıyor, yalvarıyorsunuz?'

وَاللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿١٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn(evvelîne).

'Rabbiniz Allah’ı, önceki atalarınızın Rabbini mi bırakıyorsunuz?'

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).

İlyas’ı da yalanladılar. Ama onlar Cehenneme ihzarlı getirilecekler.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Beni ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bana bağlanan hâlis, samimi kullarımın böyle bir derdi yok.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Onun hayatından, sonraki nesillerde devam eden güzel gelenekler, övgülerle dolu hâtıralar bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ ﴿١٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).

İlyas ailesine de selâm olsun, selâmette olsunlar; selâmete erenlerdendir.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Biz, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderleri, inananları işte böyle mükâfatlandırırız.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

İlyas da mü’min kullarımızdandı.

وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).

Lût da, kesinlikle özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderilenlerdendi.

إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ ﴿١٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

Onu, bütün ailesini ve mü’minleri kurtardık.

إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ ﴿١٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).

Ancak bir kocakarı, geride kalanlar arasındaydı.

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ ﴿١٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-136. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe demmernâl âharîn(âharîne).

Sonra diğerlerini helâk ettik.

وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ ﴿١٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-137. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).

Siz, elbette seyahatlerinizde, sabah saatlerinde onların yaşadıkları yerlere uğrarsınız.

وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-138. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bil leyli e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Geceleyin de, onların yaşadıkları yerlere uğrarsınız. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-139. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).

Yunus da, kesinlikle özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderilenlerdendi.

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿١٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-140. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz ebeka ilâl fulkil meşhûn(meşhûni).

Hani o, âni bir öfkeye kapılıp görevi terkederek gizlice, istiap haddi aşılarak yüklenmiş, donanımlı bir gemiye binip kaçmıştı.

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ ﴿١٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-141. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).

Gemidekilerle, aralarında kur’a çektiler de, kaybedenlerden, denize atılanlardan oldu.

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿١٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-142. AYET (Meâlleri Kıyasla): Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).

Onu balina yuttu. Yunus kendini kınayıp duruyordu.

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ ﴿١٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-143. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).

Eğer Allah’ı devamlı tesbih edenlerden, zikredenlerden olmasaydı, orada kalacaktı.

لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-144. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le lebise fî batnihî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

Kesinlikle, tekrar insanların diriltileceği güne, Kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı.

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ ﴿١٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-145. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).

Biz onu hasta, halsiz bir halde, bir açık alana çıkardık.

وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ ﴿١٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-146. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enbetnâ aleyhi şeceraten min yaktîn(yaktînin).

Üzerine, bal kabağı cinsinden geniş yapraklı, gölge yapacak bir bitki yetiştirdik.

وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ ﴿١٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-147. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).

Onu yüz bin veya daha çok kişiye özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderdik.

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ ﴿١٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-148. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

O zaman, onlar iman ettiler. Biz de, bir vakte kadar, onları zevk-u safa içinde, refah içinde yaşattık.

فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ ﴿١٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-149. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).

Putperestlere:
'Yalnızca oğullar onların çocukları olurken, kızlar mı senin Rabbine ait?' diye sor, cevap iste.

أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿١٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-150. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em halaknâl melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).

'Yoksa onların gözleri önünde, biz melekleri dişi olarak mı, yarattık?'

أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ ﴿١٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-151. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).

Öyle mi? Kesinlikle yalan ve iftiralarından böyle söylüyorlar?'

وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-152. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

'Allah babadır, oğlu vardır' diyorlar. Onlar kesinlikle, hâlâ yalanlarına yalan katmaya devam ediyorlar.

أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ ﴿١٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-153. AYET (Meâlleri Kıyasla): Astafel benâti alâl benîn(benîne).

Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?'

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-154. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Bir bildiğiniz mi var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿١٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-155. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hâlâ düşünmeyecek misiniz?

أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ ﴿١٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-156. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lekum sultânun mubîn(mubînun).

Yoksa sizin elinizde açık açık bir fermanınız mı var?

فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-157. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

Doğru söylüyorsanız, kitabınızı getirin.

وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-158. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ(neseben), ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarûn(muhdarûne).

Allah ile görünmeyen varlıklar, melekler ve cinler arasında da bir hısımlık, bir akrabalık uydurdular. Andolsun melekler ile cinler de, onların hesap yerine ihzarlı getirileceklerini bilirler.

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-159. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).

Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir, yücedir.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-160. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman, hâlis, samimi kulları böyle yakıştırmalarda bulunmazlar.

فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ ﴿١٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-161. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innekum ve mâ ta’budûn(ta’budûne).

Siz ve taptıklarınız, hâlis kulları inançlarından ve düşüncelerinden ayıramazsınız.

مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ ﴿١٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-162. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ entum aleyhi bi fâtinîn(fâtinîne).

Siz, Allah’a rağmen hâlis kulları inançlarından ve düşüncelerinden ayıramazsınız.

إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ ﴿١٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-163. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men huve sâlil cahîm(cahîmi).

Kendiliğinden, kaynayan köpüren Cehenneme saldıran kimseleri ayırabilirsiniz.

وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ ﴿١٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-164. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm(ma’lûmun).

Melekler:
'Bizim her birimizin, belirli bir makamı var' derler.

وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ ﴿١٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-165. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnus sâffûn(sâffûne).

'O sâf sâf dizilenler, emir bekleyenler biziz.'

وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-166. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).

'O devamlı tesbih edenler, zikredenler biziz, biz.'

وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ ﴿١٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-167. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kânû le yekûlûn(yekûlûne).

Müşrikler kesinkes diyorlardı.

لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ ﴿١٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-168. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev enne indenâ zikran minel evvelîn(evvelîne).

'Eğer yanımızda, önceki ümmetlerinkine benzer bir kitap olsaydı, biz de hâlis kul olurduk.'

لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-169. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

'Elbette biz de Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman samimi kullar olurduk.'

فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-170. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe keferû bihî, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

İşte şimdi onu inkâr ettiler, kâfir oldular. Yakında başlarına gelecekleri öğrenecekler.

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ ﴿١٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-171. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdinâl murselîn(murselîne).

Andolsun, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik görevi ile gönderilmiş kullarımıza, geçmişte verilmiş sözümüz var.

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ ﴿١٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-172. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum le humul mensûrûn(mensûrûne).

Onlar, kesinlikle onlar başarıya ulaşacaklar, zafer kazanacaklar.'

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿١٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-173. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne cundenâ le humul gâlibûn(gâlibûne).

Bizim kurmaylarımız, bizim ordularımız elbette galip gelecekler.

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-174. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Onun için sen, başlarına gelecek sıkıntılarla karşılaşıncaya kadar, onlardan uzak dur.

وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-175. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsirhum fe sevfe yubsirûn(yubsirûne).

Onların, inkâr edenlerin âkıbetlerinin nasıl olacağına, dünyada uğrayacakları felâketlere iyi bak. Yakında kendileri de görecekler. Akılları başlarına gelecek.

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-176. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).

Küstahça azâbımızı, acele mi istiyorlar?

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاء صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ ﴿١٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-177. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ nezele bi sâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).

Azâbımız, bulundukları topraklara ansızın indiğinde, sorumluluk, hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılanların, uyarıya kulak asmayanların hali, sabahı, ne kötü olur.

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-178. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Sen başlarına gelecek sıkıntılarla karşılaşıncaya kadar, onlardan uzak dur.

وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-179. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsir fe sevfe yubsirûn(yubsırûne).

Âkıbetlerinin nasıl olacağını onlara göster. Yakında kendileri de müşkil vaziyette kaldıklarını görecekler, akılları başlarına gelecek.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-180. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne).

Senin Rabbini, kudret ve hükümranlığın Rabbini, onların yakıştırdıkları şeylerden tenzih ederim.

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ ﴿١٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-181. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve selâmun alâl murselîn(murselîne).

Özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberlik göreviyle gönderilenlerin hepsine selâm olsun, selâmette olsunlar, hepsi de selâmete erenlerdendir.

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-182. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Âlemlerin, bütün varlıkların Rabbi Allah’a hamdolsun.