Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir.

وَالصَّافَّاتِ صَفًّا ﴿١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves sâffati saffâ(saffen).

(1-4) Andolsun, (ibadet için) saf bağlayıp duranlara (meleklere, mü'minlere), sürüp sevk edenlere/alıkoyanlara, zikri (Allah'ın kitabını) okuyanlara ki tartışmasız sizin ilahınız gerçekten birdir.

فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا ﴿٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fez zâcirâti zecrâ(zecran).

(1-4) Andolsun, (ibadet için) saf bağlayıp duranlara (meleklere, mü'minlere), sürüp sevk edenlere/alıkoyanlara, zikri (Allah'ın kitabını) okuyanlara ki tartışmasız sizin ilahınız gerçekten birdir.

فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا ﴿٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fet tâliyâti zikrâ(zikran).

(1-4) Andolsun, (ibadet için) saf bağlayıp duranlara (meleklere, mü'minlere), sürüp sevk edenlere/alıkoyanlara, zikri (Allah'ın kitabını) okuyanlara ki tartışmasız sizin ilahınız gerçekten birdir.

إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ ﴿٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ilâhekum le vâhıdun.

(1-4) Andolsun, (ibadet için) saf bağlayıp duranlara (meleklere, mü'minlere), sürüp sevk edenlere/alıkoyanlara, zikri (Allah'ın kitabını) okuyanlara ki tartışmasız sizin ilahınız gerçekten birdir.

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ ﴿٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârık(meşârıkı).

O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, hem de Güneş'in bütün doğuş yerlerinin de Rabbidir.

إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ ﴿٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ zeyyennâs semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkib(kevâkibi).

Muhakkak ki biz, dünya semasını (yeryüzüne en yakın göğü) yıldızlarla süsleyip donattık.

وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ ﴿٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hıfzan min kulli şeytânin mârid(mâridin).

(7-9) Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, Mele-i Ala'yı (yüce konseyi/ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. (Dinlemeye kalksalar) her taraftan taşlanarak kovulurlar ve onlar için kesintisiz bir azap vardır.

لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ ﴿٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yessemmeûne ilâl meleil a’lâ ve yukzefûne min kulli cânib(cânibin).

(7-9) Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, Mele-i Ala'yı (yüce konseyi/ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. (Dinlemeye kalksalar) her taraftan taşlanarak kovulurlar ve onlar için kesintisiz bir azap vardır.

دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ﴿٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Duhûran ve lehum azâbun vâsibun.

(7-9) Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, Mele-i Ala'yı (yüce konseyi/ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. (Dinlemeye kalksalar) her taraftan taşlanarak kovulurlar ve onlar için kesintisiz bir azap vardır.

إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men hatıfel hatfete fe etbeahu şihâbun sâkibun.

Eğer (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).

فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ ﴿١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzibin.

Şimdi sen onlara sor bakalım: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?” Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).

(12-13) Hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar (yalnızca) alay ederler. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar.

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

(12-13) Hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar (yalnızca) alay ederler. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar.

وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raev âyeten yesteshırûn(yesteshırûne).

(14-15) Bir mucize görseler onunla alay ederler. Ve “Bu apaçık büyüdür” derler.

وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

(14-15) Bir mucize görseler onunla alay ederler. Ve “Bu apaçık büyüdür” derler.

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).

(16-17) “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz? Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı (diriltilecek)?” derler.

أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ ﴿١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve âbâunel evvelûn(evvelûne).

(16-17) “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz? Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı (diriltilecek)?” derler.

قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ ﴿١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul neam ve entum dâhırûn(dâhırûne).

De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”

فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ ﴿١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innemâ hiye zecratun vâhıdetun fe izâ hum yenzurûn(yenzurûne).

O (diriliş anı) sadece şiddetli bir sesten (ikinci Sur'a üfürülüşten) ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş şaşkın şaşkın) bakıp duruyorlar.

وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ ﴿٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû yâ veylenâ hâzâ yevmud dîn(dîni).

(Ve o zaman:) “Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür!” derler.

هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ ﴿٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

(Onlara:) “Bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyiyi kötüden) ayırma günüdür.”

احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ ﴿٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya’budûn(ya’budûne).

(22-24) (Allah, meleklere şöyle buyurur:) “Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın!” Allah'tan başka kulluk ettiklerine ve hepsine cehennemin yolunu gösterin ve onları orada tutun, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.

مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ ﴿٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

(22-24) (Allah, meleklere şöyle buyurur:) “Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın!” Allah'tan başka kulluk ettiklerine ve hepsine cehennemin yolunu gösterin ve onları orada tutun, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.

وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ ﴿٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vakıfûhum innehum mes’ûlûn(mes’ûlûne).

(22-24) (Allah, meleklere şöyle buyurur:) “Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın!” Allah'tan başka kulluk ettiklerine ve hepsine cehennemin yolunu gösterin ve onları orada tutun, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tenâsarûn(tenâsarûne).

Onlara: “Size ne oldu ki (şimdi) birbirinize yardım etmiyorsunuz?” denir.

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel humul yevme musteslimûn(musteslimûne).

Doğrusu onlar o gün kayıtsız şartsız teslim olmuşlar (boyun eğmişlerdir).

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

(27-28) (Onlarda) birbirlerine dönüp sitem etmeye kalkışırlar. (Kötülükte kendilerine uyanlar, uydukları kimselere:) “Siz bize sağdan (en sağlam taraftan) gelirdiniz (bize haktan yana görünürdünüz).”

قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ ﴿٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû innekum kuntum te’tûnenâ anil yemîn(yemîni).

(27-28) (Onlarda) birbirlerine dönüp sitem etmeye kalkışırlar. (Kötülükte kendilerine uyanlar, uydukları kimselere:) “Siz bize sağdan (en sağlam taraftan) gelirdiniz (bize haktan yana görünürdünüz).”

قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû bel lem tekûnû mu’minîn( mu’minîne).

(29-30) (Diğerleri de onlara) şöyle derler: “Hayır, siz zaten inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplumdunuz.”

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ ﴿٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultânin, bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

(29-30) (Diğerleri de onlara) şöyle derler: “Hayır, siz zaten inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplumdunuz.”

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ ﴿٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâıkûn(zâıkûne).

(31-32) “Artık Rabbimizin sözü (azabı) üzerimize hak oldu. Biz onu mutlaka tadacağız! (Evet,) biz sizi azdırdık (yoldan çıkardık), çünkü biz zaten azgın kimselerdik.”

فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ ﴿٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).

(31-32) “Artık Rabbimizin sözü (azabı) üzerimize hak oldu. Biz onu mutlaka tadacağız! (Evet,) biz sizi azdırdık (yoldan çıkardık), çünkü biz zaten azgın kimselerdik.”

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum yevme izin fîl azâbi muşterikûn(muşterikûne).

Şüphesiz o gün, onlar azapta ortaktırlar.

إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).

(34-36) İşte biz, suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlara: “Allah'tan başka ilah yoktur” denildiği zaman büyüklük taslayarak: “Deli bir şair için ilahlarımızı mı bırakalım?” diyorlardı.

إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illâllâhu yestekbirûn(yestekbirûne).

(34-36) İşte biz, suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlara: “Allah'tan başka ilah yoktur” denildiği zaman büyüklük taslayarak: “Deli bir şair için ilahlarımızı mı bırakalım?” diyorlardı.

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ ﴿٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne e innâ le târikû âlihetinâ li şâirin mecnûn(mecnûnin).

(34-36) İşte biz, suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlara: “Allah'tan başka ilah yoktur” denildiği zaman büyüklük taslayarak: “Deli bir şair için ilahlarımızı mı bırakalım?” diyorlardı.

بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).

Hayır! (O ne delidir ne de şair,) o, hakkı getirmiş ve gönderilen elçileri de doğrulamıştır.

إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ ﴿٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum le zâikûl azâbil elîm(elîmi).

(38-39) Muhakkak ki siz elem dolu azabı tadacaksınız. Aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

(38-39) Muhakkak ki siz elem dolu azabı tadacaksınız. Aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Ancak Allah'a gönülden bağlı olan kullar bu cezanın dışındadır.

أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ ﴿٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike lehum rızkun ma’lûm(ma’lûmun).

(41-44) İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.

فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ ﴿٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fevâkihu, ve hum mukramûn(mukramûne).

(41-44) İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî cennâtin naîm(naîmi).

(41-44) İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.

عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).

(41-44) İşte onlar için belirlenmiş bir rızık, türlü meyveler vardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde, birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlarken) kendilerine sürekli ikramda bulunulur.

يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ ﴿٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn(maînin).

(45-47) Aralarında bembeyaz, içenlere pek hoş gelen dupduru pınardan (doldurulmuş) bir kâse dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.

بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ ﴿٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Beydâe lezzetin liş şâribîn(şâribîne).

(45-47) Aralarında bembeyaz, içenlere pek hoş gelen dupduru pınardan (doldurulmuş) bir kâse dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.

لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ ﴿٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ fîhâ gavlun ve lâ hum anhâ yunzefûn(yunzefûne).

(45-47) Aralarında bembeyaz, içenlere pek hoş gelen dupduru pınardan (doldurulmuş) bir kâse dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ ﴿٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve indehum kâsırâtut tarfı în(înun).

(48-49) Yanlarında, korunmuş yumurtalar gibi, gözlerini onlara dikmiş (sadece onlardan emir bekleyen), iri gözlü dilberler (hizmetçi kadınlar) vardır.

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ ﴿٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke enne hunne beydun meknûn(meknûnun).

(48-49) Yanlarında, korunmuş yumurtalar gibi, gözlerini onlara dikmiş (sadece onlardan emir bekleyen), iri gözlü dilberler (hizmetçi kadınlar) vardır.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

(50-51) Cennet ehli (geçmiş hayatları hakkında) birbirine dönüp bir şeyler sorarlar. İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”

قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ ﴿٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kâilun minhum innî kâne lî karîn(karînun).

(50-51) Cennet ehli (geçmiş hayatları hakkında) birbirine dönüp bir şeyler sorarlar. İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”

يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ ﴿٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yekûlu e inneke le minel musaddikîn(musaddikîne).

(52-53) (Bana:) “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin? Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacakmışız?” derdi.

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ ﴿٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn(medînûne).

(52-53) (Bana:) “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin? Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacakmışız?” derdi.

قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ ﴿٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

(54-55) Yanındakilere: “Siz onu bilir misiniz?” diye sorar. Bakar ve onu cehennemin ortasında görür.

فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ ﴿٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettalea fe raâhu fî sevâil cahîm(cahîmi).

(54-55) Yanındakilere: “Siz onu bilir misiniz?” diye sorar. Bakar ve onu cehennemin ortasında görür.

قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ ﴿٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle tallâhi in kidte le turdîn(turdîne).

(56-57) Ona şöyle der: “Allah'a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin. Rabbimin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülmüş olacaktım.”

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ ﴿٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ ni’metu rabbî le kuntu minel muhdarîn(muhdarîne).

(56-57) Ona şöyle der: “Allah'a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin. Rabbimin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülmüş olacaktım.”

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ ﴿٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe mâ nahnu bi meyyitîn(meyyitîne).

(58-59) “Peki, biz artık ilk ölümden başka ölmeyeceğiz ve azaba da uğratılmayacağız, değil mi (diyecek).”

إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ mevtetenâl ûlâ ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

(58-59) “Peki, biz artık ilk ölümden başka ölmeyeceğiz ve azaba da uğratılmayacağız, değil mi (diyecek).”

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).

(60-61) Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir kurtuluştur. Artık çalışanlar da böylesi bir şey için çalışmalıdır.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ ﴿٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li misli hâzâ felya’melil âmilûn(âmilûne).

(60-61) Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir kurtuluştur. Artık çalışanlar da böylesi bir şey için çalışmalıdır.

أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ ﴿٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): E zâlike hayrun nuzulen em şeceratuz zakkûm(zakkûmi).

Ziyafet olarak cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha iyidir, yoksa Zakkum ağacı mı?

إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ ﴿٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ cealnâhâ fitneten liz zâlimîn(zâlimîne).

(63-65) Gerçek şu ki, biz o (Zakkum ağacı)nı zalimler için (“ateşin içinde ağaç mı olur diye”) bir imtihan aracı kıldık. Şüphesiz o, çılgınca yanan ateşin dibinden çıkar. Onun tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.

إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ ﴿٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehâ şeceratun tahrucu fî aslil cahîm(cahîmi).

(63-65) Gerçek şu ki, biz o (Zakkum ağacı)nı zalimler için (“ateşin içinde ağaç mı olur diye”) bir imtihan aracı kıldık. Şüphesiz o, çılgınca yanan ateşin dibinden çıkar. Onun tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ ﴿٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).

(63-65) Gerçek şu ki, biz o (Zakkum ağacı)nı zalimler için (“ateşin içinde ağaç mı olur diye”) bir imtihan aracı kıldık. Şüphesiz o, çılgınca yanan ateşin dibinden çıkar. Onun tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.

فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ ﴿٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne minhâl butûn(butûni).

Cehennemlikler ondan (zorla) yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ ﴿٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne lehum aleyhâ le şevben min hamîm(hamîmin).

Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ ﴿٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne merciahum le ilâl cahîm(cahîmi).

Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateş olacaktır.

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ ﴿٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum elfev âbâehum dâllîne.

(69-70) Çünkü onlar, atalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen kendileri de onların izinden gitmişlerdi.

فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ ﴿٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hum alâ âsârihim yuhraûn(yuhraûne).

(69-70) Çünkü onlar, atalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen kendileri de onların izinden gitmişlerdi.

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad dalle kablehum ekserul evvelîn(evvelîne).

Andolsun, onlardan önce gelip geçenlerin çoğu da sapmıştı.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ ﴿٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ fî him munzirîn(munzirîne).

(72-73) Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik. Şimdi bak, uyarılıp ta yola gelmeyenlerin sonu ne oldu?

فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ ﴿٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne).

(72-73) Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik. Şimdi bak, uyarılıp ta yola gelmeyenlerin sonu ne oldu?

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Ancak, Allah'a gönülden bağlı olan kullar o azabın dışında kaldı.

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ ﴿٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn(mucîbûne).

(75-76) Andolsun ki, Nuh bize (dua edip) seslenmişti. Biz de ne güzel icabet etmiştik. (Tufan'da) onu ve ailesini, pek büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

(75-76) Andolsun ki, Nuh bize (dua edip) seslenmişti. Biz de ne güzel icabet etmiştik. (Tufan'da) onu ve ailesini, pek büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمْ الْبَاقِينَ ﴿٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).

(Onun) soyunu (yeryüzünde kıyamete kadar) kalıcı kıldık.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

(78-79) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ ﴿٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn(âlemîne).

(78-79) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

(80-81) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

(80-81) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ ﴿٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe agraknâl âharîn(âharîne).

Sonra da (iman etmeyen) diğerlerini (yaptıkları yüzünden) suda boğduk.

وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ ﴿٨٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne min şîatihî le ibrâhîm(ibrâhîme).

Muhakkak ki İbrahim de onun yolunda olanlardandı.

إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ ﴿٨٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin).

Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ ﴿٨٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn(ta’budûne).

Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”

أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ ﴿٨٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne).

“Allah'ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”

فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٨٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn(âlemîne).

“(O halde) Âlemlerin Rabbi olan (Allah) hakkında düşünceniz nedir?”

فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ ﴿٨٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nazara nazraten fîn nucûm(nucûmi).

(88-89) Derken (İbrahim) yıldızlara bir baktı ve: “Ben, herhalde hastayım” dedi.

فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ ﴿٨٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâle innî sakîm(sakîmun).

(88-89) Derken (İbrahim) yıldızlara bir baktı ve: “Ben, herhalde hastayım” dedi.

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ ﴿٩٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne).

Bunun üzerine derhal onun yanından uzaklaştılar.

فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٩١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne).

(91-93) O da onların tanrılarına gizlice yönelip: “Yemek yemiyor musunuz? Ne diye konuşmuyorsunuz?” diyerek onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.

مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ ﴿٩٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tentıkûn(tentıkûne).

(91-93) O da onların tanrılarına gizlice yönelip: “Yemek yemiyor musunuz? Ne diye konuşmuyorsunuz?” diyerek onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ ﴿٩٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga aleyhim darben bil yemîn(yemîni).

(91-93) O da onların tanrılarına gizlice yönelip: “Yemek yemiyor musunuz? Ne diye konuşmuyorsunuz?” diyerek onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.

فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbelû ileyhi yeziffûn(yeziffûne).

Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.

قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ ﴿٩٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ta’budûne mâ tenhıtûn(tenhıtûne).

(95-96) “Siz kendi ellerinizle yonttuğunuz bu putlara mı tapıyorsunuz? Oysa sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah'tır” dedi.

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn(ta’melûne).

(95-96) “Siz kendi ellerinizle yonttuğunuz bu putlara mı tapıyorsunuz? Oysa sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah'tır” dedi.

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ ﴿٩٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlûbnû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm(cahîmi).

Puta tapanlar: “Onun için bir bina yapın da onu (içinde yakılan) ateşe atın” dediler.

فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ ﴿٩٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn(esfelîne).

Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de (onu kurtarıp) onları en alçak kimseler kıldık.

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿٩٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî se yehdîni.

Sonra İbrahim: “Ben Rabbim(in emrettiği yer)e gidiyorum; O bana yol gösterecek” dedi.

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١٠٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbi heb lî mines sâlihîn(sâlihîne).

(100-101) “Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla! (diye dua etti). Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ ﴿١٠١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm(halîmin).

(100-101) “Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla! (diye dua etti). Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ ﴿١٠٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’meru se tecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).

Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası ona şöyle dedi: “Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?” (İsmail): “Ey babacığım! Sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!” dedi.

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ ﴿١٠٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).

(103-105) Böylece ikisi de teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz de ona: “Ey İbrahim! Rüyanın hükmünü yerine getirdin (imtihanı kazandın)” dedik. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ ﴿١٠٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

(103-105) Böylece ikisi de teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz de ona: “Ey İbrahim! Rüyanın hükmünü yerine getirdin (imtihanı kazandın)” dedik. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٠٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

(103-105) Böylece ikisi de teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz de ona: “Ey İbrahim! Rüyanın hükmünü yerine getirdin (imtihanı kazandın)” dedik. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ ﴿١٠٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).

(106-107) “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandı.” Ona (imtihanı kazanmasına karşılık) fidye olarak büyük bir kurban verdik.

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ ﴿١٠٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).

(106-107) “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandı.” Ona (imtihanı kazanmasına karşılık) fidye olarak büyük bir kurban verdik.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٠٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

(108-109) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “İbrahim'e selam olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿١٠٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

(108-109) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “İbrahim'e selam olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

(110-111) İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn( mu’minîne).

(110-111) İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿١١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

Biz ona iyilerden peygamber olacak bir evladı İshak'ı müjdeledik.

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ ﴿١١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bâraknâ aleyhi ve alâ ishâk(ishâka), ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn(mubînun).

Onu da, İshak'ı da mübarek kıldık (üzerlerine feyiz, bereket ve rahmet indirdik). İkisinin soyundan iyiler de vardır; kendine açıkça zulmedenler de.

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

Andolsun biz Musa'ya da, Harun'a da ihsanda bulunduk.

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿١١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ ﴿١١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).

Kendilerine yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.

وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ ﴿١١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâ humâl kitâbel mustebîn(mustebîne).

(117-118) Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. İkisini de dosdoğru yola ilettik.

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ ﴿١١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hedeynâ humâs sırâtal mustakîm(mustakîme).

(117-118) Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. İkisini de dosdoğru yola ilettik.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ ﴿١١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhimâ fîl âhirîn(âhirîne).

(119-120) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “Musa'ya ve Harun'a selam olsun” diye onlara güzel birer nam bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

(119-120) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “Musa'ya ve Harun'a selam olsun” diye onlara güzel birer nam bıraktık.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

(121-122) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o ikisi de bizim mü'min kullarımızdandı.

إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne humâ min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

(121-122) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o ikisi de bizim mü'min kullarımızdandı.

وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne).

(123-124) Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendi. Hani kavmine şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).

(123-124) Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendi. Hani kavmine şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ ﴿١٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).

“Yaratanların en güzelini bırakıp Ba'l (adlı puta) mı tapıyorsunuz?”

وَاللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿١٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn(evvelîne).

“Allah, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.”

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).

(127-128) Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (sorgulanmak üzere) huzura getirileceklerdir. Yalnız Allah'a gönülden bağlı olan kullar bunun dışındadır.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

(127-128) Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (sorgulanmak üzere) huzura getirileceklerdir. Yalnız Allah'a gönülden bağlı olan kullar bunun dışındadır.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

(129-130) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “İlyas'a selam olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ ﴿١٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).

(129-130) Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “İlyas'a selam olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık.

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

(131-132) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

(131-132) İşte biz güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.

وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).

Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendi.

إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ ﴿١٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

(134-136) Hani geride kalan yaşlı bir kadın hariç, onu ve bütün ailesini kurtardık, sonra geride kalan (ahlaksız inkârcı)ları (isyanları yüzünden) yerle bir ettik.

إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ ﴿١٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).

(134-136) Hani geride kalan yaşlı bir kadın hariç, onu ve bütün ailesini kurtardık, sonra geride kalan (ahlaksız inkârcı)ları (isyanları yüzünden) yerle bir ettik.

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ ﴿١٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-136. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe demmernâl âharîn(âharîne).

(134-136) Hani geride kalan yaşlı bir kadın hariç, onu ve bütün ailesini kurtardık, sonra geride kalan (ahlaksız inkârcı)ları (isyanları yüzünden) yerle bir ettik.

وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ ﴿١٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-137. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).

(137-138) Doğrusu siz (yolculuklarınız sırasında), onlar(ın harap olmuş yurtların)a hem sabahleyin hem de geceleyin uğrayıp duruyorsunuz. (Onların bu durumundan) aklınızı kullanarak ders almayacak mısınız?

وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-138. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bil leyli e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

(137-138) Doğrusu siz (yolculuklarınız sırasında), onlar(ın harap olmuş yurtların)a hem sabahleyin hem de geceleyin uğrayıp duruyorsunuz. (Onların bu durumundan) aklınızı kullanarak ders almayacak mısınız?

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-139. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).

Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿١٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-140. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz ebeka ilâl fulkil meşhûn(meşhûni).

(140-142) Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti de gemidekilerle kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu. (O, sahibinden izinsiz kaçan benim diyerek) kınanmış bir halde (kendisini denize atmış) iken balık onu hemen yutmuştu.

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ ﴿١٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-141. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).

(140-142) Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti de gemidekilerle kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu. (O, sahibinden izinsiz kaçan benim diyerek) kınanmış bir halde (kendisini denize atmış) iken balık onu hemen yutmuştu.

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿١٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-142. AYET (Meâlleri Kıyasla): Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).

(140-142) Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti de gemidekilerle kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu. (O, sahibinden izinsiz kaçan benim diyerek) kınanmış bir halde (kendisini denize atmış) iken balık onu hemen yutmuştu.

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ ﴿١٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-143. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).

(143-144) Eğer o, Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden olmasaydı, onun karnında insanların diriltilecekleri güne kadar kalacaktı.

لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-144. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le lebise fî batnihî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

(143-144) Eğer o, Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden olmasaydı, onun karnında insanların diriltilecekleri güne kadar kalacaktı.

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ ﴿١٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-145. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).

Derken biz onu hasta bir hâlde sahile çıkardık.

وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ ﴿١٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-146. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enbetnâ aleyhi şeceraten min yaktîn(yaktînin).

Ve üzerine (gölge yapması için), kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.

وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ ﴿١٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-147. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).

Biz onu yüz bin yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ ﴿١٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-148. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.

فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ ﴿١٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-149. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).

Ey Muhammed! Onlara sor: “Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?”

أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿١٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-150. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em halaknâl melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).

Yoksa biz, melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna tanık mı oldular?

أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ ﴿١٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-151. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).

(151-152) Dikkat edin! Onlar, iftiralarının bir eseri olarak: “Allah çocuk doğurdu” diyorlar. Onlar, hiç şüphesiz yalancıdırlar.

وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-152. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

(151-152) Dikkat edin! Onlar, iftiralarının bir eseri olarak: “Allah çocuk doğurdu” diyorlar. Onlar, hiç şüphesiz yalancıdırlar.

أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ ﴿١٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-153. AYET (Meâlleri Kıyasla): Astafel benâti alâl benîn(benîne).

(Yoksa Allah) kızları erkeklere tercih mi etti?

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-154. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

(154-155) Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿١٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-155. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

(154-155) Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?

أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ ﴿١٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-156. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lekum sultânun mubîn(mubînun).

(156-157) Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var? Eğer doğru söylüyorsanız, getirin kitabınızı!

فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-157. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

(156-157) Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var? Eğer doğru söylüyorsanız, getirin kitabınızı!

وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-158. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ(neseben), ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarûn(muhdarûne).

(158-159) Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler. Hâşâ! Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan uzaktır.

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-159. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).

(158-159) Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler. Hâşâ! Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan uzaktır.

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-160. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Allah'a gönülden bağlı olan kullar, bunların yaptıklarından uzaktır.

فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ ﴿١٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-161. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innekum ve mâ ta’budûn(ta’budûne).

(161-163) (Ey inkârcılar!) Artık siz de, tapmakta olduklarınız da kimseyi Allah'a karşı kandırıp yoldan çıkaramazsınız. Siz ancak cehenneme girecek kişiyi (azdırabilirsiniz).

مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ ﴿١٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-162. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ entum aleyhi bi fâtinîn(fâtinîne).

(161-163) (Ey inkârcılar!) Artık siz de, tapmakta olduklarınız da kimseyi Allah'a karşı kandırıp yoldan çıkaramazsınız. Siz ancak cehenneme girecek kişiyi (azdırabilirsiniz).

إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ ﴿١٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-163. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men huve sâlil cahîm(cahîmi).

(161-163) (Ey inkârcılar!) Artık siz de, tapmakta olduklarınız da kimseyi Allah'a karşı kandırıp yoldan çıkaramazsınız. Siz ancak cehenneme girecek kişiyi (azdırabilirsiniz).

وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ ﴿١٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-164. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm(ma’lûmun).

(164-166) Melekler derler ki: “Bizim her birimiz için belli bir makam (görev yeri) vardır. Biz orada saflar halinde duranlarız. Bizler elbette O'nun sınırsız şanını yüceltenleriz.”

وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ ﴿١٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-165. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnus sâffûn(sâffûne).

(164-166) Melekler derler ki: “Bizim her birimiz için belli bir makam (görev yeri) vardır. Biz orada saflar halinde duranlarız. Bizler elbette O'nun sınırsız şanını yüceltenleriz.”

وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-166. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).

(164-166) Melekler derler ki: “Bizim her birimiz için belli bir makam (görev yeri) vardır. Biz orada saflar halinde duranlarız. Bizler elbette O'nun sınırsız şanını yüceltenleriz.”

وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ ﴿١٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-167. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kânû le yekûlûn(yekûlûne).

(167-169) Onlar (inkârcılar) ise şöyle deyip duruyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk.”

لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ ﴿١٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-168. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev enne indenâ zikran minel evvelîn(evvelîne).

(167-169) Onlar (inkârcılar) ise şöyle deyip duruyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk.”

لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-169. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

(167-169) Onlar (inkârcılar) ise şöyle deyip duruyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk.”

فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-170. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe keferû bihî, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ ﴿١٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-171. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdinâl murselîn(murselîne).

(171-172) Andolsun ki, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında bizim bir sözümüz vardır (O da): “Onlara mutlaka yardım edilecektir.”

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ ﴿١٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-172. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum le humul mensûrûn(mensûrûne).

(171-172) Andolsun ki, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında bizim bir sözümüz vardır (O da): “Onlara mutlaka yardım edilecektir.”

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿١٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-173. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne cundenâ le humul gâlibûn(gâlibûne).

“Muhakkak ki bizim ordularımız galip gelecektir.”

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-174. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

(174-175) O hâlde, bir süreye kadar onlardan uzak dur! Onları gözetle! Yakında (başlarına neler geleceğini) göreceklerdir.

وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-175. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsirhum fe sevfe yubsirûn(yubsirûne).

(174-175) O hâlde, bir süreye kadar onlardan uzak dur! Onları gözetle! Yakında (başlarına neler geleceğini) göreceklerdir.

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-176. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).

Azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاء صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ ﴿١٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-177. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ nezele bi sâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).

Fakat o (azap) bir kez başlarına geldiğinde, uyarılmış olanların uyanması kötü olacaktır!

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-178. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

(178-179) Sen bir süreye kadar onlardan uzak dur! Onları gözetle! Yakında (başlarına neler geleceğini) görecekler.

وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-179. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsir fe sevfe yubsirûn(yubsırûne).

(178-179) Sen bir süreye kadar onlardan uzak dur! Onları gözetle! Yakında (başlarına neler geleceğini) görecekler.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-180. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne).

Kudret ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde bir yüceliğe sahiptir.

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ ﴿١٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-181. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve selâmun alâl murselîn(murselîne).

(181-182) Gönderilen peygamberlere selâm olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah'a da övgüler olsun!

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-182. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

(181-182) Gönderilen peygamberlere selâm olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah'a da övgüler olsun!