Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir.

وَالصَّافَّاتِ صَفًّا ﴿١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-1. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ves sâffati saffâ(saffen).

Kasem olsun ol kuvvetlere, o saf dizip de duranlara

فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا ﴿٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-2. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fez zâcirâti zecrâ(zecran).

O haykırıp da sürenlere

فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا ﴿٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-3. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fet tâliyâti zikrâ(zikran).

Ve o yolda zikr okuyanlara

إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ ﴿٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-4. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne ilâhekum le vâhıdun.

Ki ilâhınız birdir sizin

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ ﴿٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-5. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârık(meşârıkı).

Hep o Göklerin Yerin ve aralarındakilerin rabbı ve bütün meşrıkların rabbı

إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ ﴿٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-6. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ zeyyennâs semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkib(kevâkibi).

Bakınız biz o Dünya Semayı (o yakın Göğü) bir ziynetle donattık; kevakib.

وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ ﴿٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-7. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hıfzan min kulli şeytânin mârid(mâridin).

Hem mütemerrid ve her şeytandan koruduk

لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ ﴿٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-8. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ yessemmeûne ilâl meleil a’lâ ve yukzefûne min kulli cânib(cânibin).

Onlar mele-i a'lâyı dinleyemezler, tard için her taraftan sıkıya tutulurlar.

دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ﴿٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-9. AYET (Meâlleri Kıyasla): Duhûran ve lehum azâbun vâsibun.

Ve onlara ayrılmaz bir azâb vardır

إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-10. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men hatıfel hatfete fe etbeahu şihâbun sâkibun.

Ancak bir çalıp çarpan, onun da peşine bir şihabı sâkıb takılır

فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ ﴿١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-11. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzibin.

Şimdi sor onlara yaradılışça kendileri mi daha çetin yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini bir cıvık çamurdan yarattık.

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-12. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).

Fakat sen taaccüb ettin onlar eğleniyorlar

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-13. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ zukkirû lâ yezkurûn(yezkurûne).

İhtar edildiklerinde de düşünmüyorlar

وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-14. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve izâ raev âyeten yesteshırûn(yesteshırûne).

Bir mu'cize gördükleri vakıt da eğlence yerine tutuyorlar

وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-15. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).

Ve, bu, diyorlar başka bir şey değil, apaçık bir sihir

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-16. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).

Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakıt mı? Biz mi ba'solunacakmışız?

أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ ﴿١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-17. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ve âbâunel evvelûn(evvelûne).

Evvelki atalarımız da mı?

قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ ﴿١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-18. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul neam ve entum dâhırûn(dâhırûne).

De ki: evet, hem siz çok hor, hakîr olarak

فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ ﴿١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-19. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innemâ hiye zecratun vâhıdetun fe izâ hum yenzurûn(yenzurûne).

Çünkü o bir zorlu kumandadan ıbarettir derhal gözleri açılıverir

وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ ﴿٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-20. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâlû yâ veylenâ hâzâ yevmud dîn(dîni).

Eyvah bizlere derler bu o din günü

هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ ﴿٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-21. AYET (Meâlleri Kıyasla): Hâzâ yevmul faslillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).

Bu işte o sizin yalan dediğiniz fasıl günü

احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ ﴿٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-22. AYET (Meâlleri Kıyasla): Uhşurûllezîne zalemû ve ezvâcehum ve mâ kânû ya’budûn(ya’budûne).

Toplayın mahşere o zulmedenleri ve eşlerini ve Allahdan başka taptıkları şeyleri

مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ ﴿٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-23. AYET (Meâlleri Kıyasla): Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

Toplayın da götürün onları sırata; Cehennem köprüsüne doğru

وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ ﴿٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-24. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vakıfûhum innehum mes’ûlûn(mes’ûlûne).

Ve tevkıyf edin onları, çünkü sorguya çekilecekler.

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-25. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tenâsarûn(tenâsarûne).

Ne oldu sizlere yardımlaşmıyorsunuz?

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-26. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel humul yevme musteslimûn(musteslimûne).

Hayır bu gün onlar teslim olmuşlardır

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-27. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

Ve ba'zısına dönmüş soruyorlardır:

قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ ﴿٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû innekum kuntum te’tûnenâ anil yemîn(yemîni).

Siz diyorlardır: bize sağdan gelir dururdunuz

قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-29. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlû bel lem tekûnû mu’minîn( mu’minîne).

Yok, diyorlardır: siz inanmamıştınız

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ ﴿٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-30. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ kâne lenâ aleykum min sultânin, bel kuntum kavmen tâgîn(tâgîne).

Ve bizim size karşı cebredebilecek bir saltanatımız yoktu, fakat siz azmış bir kavm idiniz

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ ﴿٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-31. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hakka aleynâ kavlu rabbinâ innâ le zâıkûn(zâıkûne).

Onun için üzerimize rabbımızın kavli hakk oldu, her halde hepimiz tadacağız

فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ ﴿٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-32. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe agveynâkum innâ kunnâ gâvîn(gâvîne).

Evet biz sizi kışkırttık, çünkü biz azgındık

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-33. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum yevme izin fîl azâbi muşterikûn(muşterikûne).

O halde hepsi o gün azâbda müşterektirler

إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-34. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).

İşte biz mücrimlere böyle yaparız

إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-35. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illâllâhu yestekbirûn(yestekbirûne).

Çünkü onlar «la ilahe illallah» denildiği zaman kafa tutuyorlardı

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ ﴿٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-36. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve yekûlûne e innâ le târikû âlihetinâ li şâirin mecnûn(mecnûnin).

Ve «hiç biz mecnun şâır için ilâhlarımızı bırakır mıyız?» diyorlardı

بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-37. AYET (Meâlleri Kıyasla): Bel câe bil hakkı ve saddakal murselîn(murselîne).

Hayır o hakk ile geldi ve bütün Peygamberleri tasdik eyledi

إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ ﴿٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-38. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnekum le zâikûl azâbil elîm(elîmi).

Elbette siz o elîm azâbı tadacaksınız

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-39. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Maamafih başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalanacaksınız

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-40. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Müstesnâ ancak Allahın ıhlâs verilmiş kulları

أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ ﴿٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-41. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ulâike lehum rızkun ma’lûm(ma’lûmun).

Onlar için bir «ma'lûm rızık» var

فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ ﴿٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-42. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fevâkihu, ve hum mukramûn(mukramûne).

Meyveler ve onlar hep ikram olunurlar

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-43. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fî cennâtin naîm(naîmi).

Naîm Cennetlerinde

عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-44. AYET (Meâlleri Kıyasla): Alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).

Karşılıklı tahtlar üzerinde

يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ ﴿٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-45. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn(maînin).

Maînden bir ke's ile üzerlerine pırlanılır

بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ ﴿٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-46. AYET (Meâlleri Kıyasla): Beydâe lezzetin liş şâribîn(şâribîne).

Bembeyaz, içenlere lezzet

لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ ﴿٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-47. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lâ fîhâ gavlun ve lâ hum anhâ yunzefûn(yunzefûne).

Onda ne bir gaile vardır, ne de başlarına vurur

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ ﴿٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-48. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve indehum kâsırâtut tarfı în(înun).

Yanlarında iri gözlü nazarlarını hasretmiş nazenînler

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ ﴿٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-49. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ke enne hunne beydun meknûn(meknûnun).

Sanki saklı yumurtalar

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-50. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).

Derken ba'zısı ba'zısına dönmüş soruyorlardır:

قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ ﴿٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-51. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle kâilun minhum innî kâne lî karîn(karînun).

İçlerinden bir söyliyen benim der: bir karînim vardı

يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ ﴿٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-52. AYET (Meâlleri Kıyasla): Yekûlu e inneke le minel musaddikîn(musaddikîne).

Derdi: sen cidden inananlardan mısın?

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ ﴿٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-53. AYET (Meâlleri Kıyasla): E izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le medînûn(medînûne).

Öldüğümüz de bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakıt hakıkaten biz cezalanacak mıyız?»

قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ ﴿٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-54. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

Nasıl der: bir bakıştırır mısınız?

فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ ﴿٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-55. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fettalea fe raâhu fî sevâil cahîm(cahîmi).

Derken bakmış onu tâ Cehennemin ortasında görmüştür

قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ ﴿٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-56. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle tallâhi in kidte le turdîn(turdîne).

Tallahi, der: doğrusu sen az daha beni helâk edecektin

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ ﴿٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-57. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lev lâ ni’metu rabbî le kuntu minel muhdarîn(muhdarîne).

Rabbımın ni'meti olmasa idi ben de bu ihzar edilenlerden olacaktım

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ ﴿٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-58. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe mâ nahnu bi meyyitîn(meyyitîne).

Nasılmış bak? Biz ölecek değiliz

إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-59. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ mevtetenâl ûlâ ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

ilk ölümümüzden başka. Ve biz muazzeb değiliz

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-60. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel fevzul azîm(azîmu).

Bu işte hiç şübhesiz o büyük murad, büyük kurtuluş

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ ﴿٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-61. AYET (Meâlleri Kıyasla): Li misli hâzâ felya’melil âmilûn(âmilûne).

Böyle bir murad için çalışsın çalışan erler

أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ ﴿٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-62. AYET (Meâlleri Kıyasla): E zâlike hayrun nuzulen em şeceratuz zakkûm(zakkûmi).

Nasıl bu mu hayırlı konmak için yoksa o zakkum ağacı mı?

إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ ﴿٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-63. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ cealnâhâ fitneten liz zâlimîn(zâlimîne).

Ki biz onu zalimler için bir fitne kılmışızdır

إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ ﴿٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-64. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehâ şeceratun tahrucu fî aslil cahîm(cahîmi).

O bir ağaçtır ki Cehennemin kökünde çıkar

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ ﴿٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-65. AYET (Meâlleri Kıyasla): Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).

Tomurcukları Şeytanların başları gibidir

فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ ﴿٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-66. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne minhâl butûn(butûni).

Her halde onlar ondan yiyeceklerdir. Yiyecekler de ondan karınlarını dolduracaklardır

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ ﴿٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-67. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne lehum aleyhâ le şevben min hamîm(hamîmin).

Sonra üzerine onların hamîmden bir haşlamaları vardır

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ ﴿٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-68. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe inne merciahum le ilâl cahîm(cahîmi).

Sonra da dönümleri şübhesiz ki Cehennemedir

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ ﴿٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-69. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum elfev âbâehum dâllîne.

Çünkü onlar babalarını dalâlette buldular

فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ ﴿٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-70. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe hum alâ âsârihim yuhraûn(yuhraûne).

Şimdi de onların izlerince koşturuyorlar

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ ﴿٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-71. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad dalle kablehum ekserul evvelîn(evvelîne).

Hakıkat onlardan evvel eskilerin ekserisi dalâlette idi

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ ﴿٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-72. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad erselnâ fî him munzirîn(munzirîne).

Celâlim hakkı için içlerinde inzar edici Peygamberler de gönderdik

فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ ﴿٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-73. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fanzur keyfe kâne âkibetul munzerîn(munzerîne).

Sonra da bak o inzar edilenlerin akıbeti nasıl oldu?

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-74. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Ancak Allahın ıhlâs ile seçilen kulları başka

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ ﴿٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-75. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn(mucîbûne).

Celâlim hakkı için bize Nuh nidâ etmişti, biz de hakıkat ne güzel mücîbiz

وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-76. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).

Hem onu ve ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمْ الْبَاقِينَ ﴿٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-77. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).

Hem zürriyyetini bâkıy kalanlar kıldık

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-78. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Hem de namına bıraktık sonrakiler içinde

سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ ﴿٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-79. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn(âlemîne).

Selâm Nuha bütün âlemler içinde

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-80. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinlere

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-81. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

Çünkü o bizim mü'min kullarımızdan

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ ﴿٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-82. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe agraknâl âharîn(âharîne).

Sonra da diğerlerini suya boğduk

وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ ﴿٨٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-83. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne min şîatihî le ibrâhîm(ibrâhîme).

Şübhesiz İbrahim de onun kolundan

إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ ﴿٨٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-84. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin).

Çünkü rabbına selîm bir kalb ile geldi

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ ﴿٨٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-85. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâzâ ta’budûn(ta’budûne).

Çünkü babasına ve kavmine şöyle dedi: siz nelere tapıyorsunuz?

أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ ﴿٨٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-86. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ifken âliheten dûnallâhi turîdûn(turîdûne).

Yalancılık etmek için mi Allahdan başka ilâhlar istiyorsunuz?

فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٨٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-87. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe mâ zannukum bi rabbil âlemîn(âlemîne).

Siz rabbül'âlemîni ne zannediyorsunuz?

فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ ﴿٨٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-88. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nazara nazraten fîn nucûm(nucûmi).

Derken bir bakım baktı da nücume

فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ ﴿٨٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-89. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kâle innî sakîm(sakîmun).

Ben dedi: hastayım

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ ﴿٩٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-90. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevellev anhu mudbirîn(mudbirîne).

O vakıt arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler

فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٩١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-91. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga ilâ âlihetihim fe kâle e lâ te’kulûn(te’kulûne).

Derken kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da buyursanız a, dedi, yemez misiniz?

مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ ﴿٩٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-92. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum lâ tentıkûn(tentıkûne).

Neyiniz var söylemiyorsunuz

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ ﴿٩٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-93. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ferâga aleyhim darben bil yemîn(yemîni).

Diyerek bir takrib ile onlara kuvvetli bir darbe indirdi

فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-94. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe akbelû ileyhi yeziffûn(yeziffûne).

Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yöneldiler

قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ ﴿٩٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-95. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâle e ta’budûne mâ tenhıtûn(tenhıtûne).

A, dedi siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-96. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn(ta’melûne).

Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ ﴿٩٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-97. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kâlûbnû lehu bunyânen fe elkûhu fîl cahîm(cahîmi).

Haydin dediler, bunun için bir bina yapın ve bunu ateşe atın

فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ ﴿٩٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-98. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe erâdû bihî keyden fe cealnâ humul esfelîn(esfelîne).

Böyle ona bir tuzak kurmak istediler, biz de tuttuk kendilerini daha alçak düşürdük

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿٩٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-99. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî se yehdîni.

Bir de dedi ki: ben rabbıma gidiyorum, o bana yolunu gösterir

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١٠٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-100. AYET (Meâlleri Kıyasla): Rabbi heb lî mines sâlihîn(sâlihîne).

Rabbım! bana salihînden ihsan buyur

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ ﴿١٠١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-101. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm(halîmin).

Biz de ona uslu bir oğul müjdeledik

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ ﴿١٠٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-102. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tu’meru se tecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).

Vakta ki yanında koşmak çağına erdi, ey yavrum! dedi ben menamda görüyorum ki ben seni boğazlıyorum, artık bak ne görüyorsun! ey babacığım dedi: ne emrolunuyorsan yap! beni inşaallah sabirînden bulacaksın

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ ﴿١٠٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-103. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).

Vaktâ ki bu suretle ikisi de teslim oldular ve onu tuttu şakağına yıktı

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ ﴿١٠٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-104. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).

Ve şöyle ona nida ettik: ya İbrahim!

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٠٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-105. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Ru'yayı gerçek tasdık eyledin, biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinlere

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ ﴿١٠٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-106. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).

Şübhesiz ki bu açık bir ibtilâ, kat'î bir imtihan

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ ﴿١٠٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-107. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).

Dedik ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٠٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-108. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Namını da bıraktık sonrakiler içinde

سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ ﴿١٠٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-109. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).

Selâm İbrahime

كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١١٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-110. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Böyle mükâfat ederiz işte muhsinlere

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-111. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn( mu’minîne).

Çünkü o bizim mü'min kullarımızdan

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ ﴿١١٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-112. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).

Bir de onu salihînden bir Peygamber olmak üzere İshak ile müjdeledik

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ ﴿١١٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-113. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bâraknâ aleyhi ve alâ ishâk(ishâka), ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn(mubînun).

Hem ona hem İshaka bereketler verdik. İkisinin zürriyyetinden de hem muhsin olan var hem de nefsine açık zulmeden

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١١٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-114. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

Celâlim hakkı için Musâ ile Harûnu da minnetdâr eyledik

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ ﴿١١٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-115. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).

Hem kendilerini ve kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ ﴿١١٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-116. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).

Hem yardım ettik onlara da galibler onlar oldular

وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ ﴿١١٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-117. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve âteynâ humâl kitâbel mustebîn(mustebîne).

Hem kendilerine o belli kitabı verdik

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ ﴿١١٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-118. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve hedeynâ humâs sırâtal mustakîm(mustakîme).

Ve kendilerini doğru yola çıkardık

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ ﴿١١٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-119. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhimâ fîl âhirîn(âhirîne).

Sonrakiler içinde de namlarına şunu bıraktık

سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ ﴿١٢٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-120. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).

Selâm Musâ ile Haruna

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٢١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-121. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinîne

إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٢٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-122. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnne humâ min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

Çünkü ikisi de bizim mü'min kullarımızdan

وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٢٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-123. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne).

Şübhesiz İlyas da mürselînden

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٢٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-124. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).

Zira kavmine demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız?

أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ ﴿١٢٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-125. AYET (Meâlleri Kıyasla): E ted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).

Bir ba'le mi yalvarıyorsunuz bırakıb da o ahsenülhâlikîni

وَاللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿١٢٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-126. AYET (Meâlleri Kıyasla): Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn(evvelîne).

O rabbınız ve evvelki atalarınızın da rabbı olan Allahı?

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٢٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-127. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).

O vakıt onu tekzib ettiler, şübhesiz ki onlar da ıhzâr edildiler

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٢٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-128. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Müstesnâ Allahın ıhlâslı kulları

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٢٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-129. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).

Ona da sonrakilerde şunu bıraktık

سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ ﴿١٣٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-130. AYET (Meâlleri Kıyasla): Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).

Selâm, ilyasîne

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٣١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-131. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).

Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinîne

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٣٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-132. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).

Çünkü o bizim mü'min kullarımızdan

وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-133. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).

Şübhesiz Lût da mürselînden

إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ ﴿١٣٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-134. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).

Zira kurtardık onu ve bütün ehlini

إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ ﴿١٣٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-135. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).

kalan bir karıdan başka batanlar içinde

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ ﴿١٣٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-136. AYET (Meâlleri Kıyasla): Summe demmernâl âharîn(âharîne).

Sonra diğerlerini tedmir eyledik

وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ ﴿١٣٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-137. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).

Ve siz elbette onlara uğrar ve üzerinden geçerseniz, sabahleyin

وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٣٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-138. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve bil leyli e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).

Ve geceleyin, ya akıl edip de düşünmez misiniz

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-139. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).

Şübhesiz Yunüs de o mürselînden

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿١٤٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-140. AYET (Meâlleri Kıyasla): İz ebeka ilâl fulkil meşhûn(meşhûni).

Hani bir vakıt dolu gemiye kaçmıştı,

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ ﴿١٤١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-141. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).

kur'a çekmişti de kaydırılanlardan olmuştu

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿١٤٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-142. AYET (Meâlleri Kıyasla): Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).

Derken kendisi balık yuttu melâmette idi

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ ﴿١٤٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-143. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).

Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi

لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-144. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le lebise fî batnihî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

Her halde ba'solunacakları güne kadar onun karnında kalırdı

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ ﴿١٤٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-145. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).

Hemen biz onu alana attık hasta idi

وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ ﴿١٤٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-146. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve enbetnâ aleyhi şeceraten min yaktîn(yaktînin).

Ve üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik

وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ ﴿١٤٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-147. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).

Ve onu yüz bine Resul gönderdik ve hattâ artıyorlardı

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ ﴿١٤٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-148. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).

O vakıt ona iyman ettiler de onları bir zamana kadar istifade ettirdik

فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ ﴿١٤٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-149. AYET (Meâlleri Kıyasla): Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).

Şimdi sor o seninkilere: rabbına kızlar, onlara oğullar öyle mi?

أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿١٥٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-150. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em halaknâl melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).

Yoksa biz Melâikeyi dişi yaratmışız da onlar şâhid mi bulunuyorlarmış?

أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ ﴿١٥١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-151. AYET (Meâlleri Kıyasla): E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).

Ha!.. onlar şübhesiz ki yalancıdırlar

وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١٥٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-152. AYET (Meâlleri Kıyasla): Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).

«Allah doğurdu» derler ve elbette bunlar yalancıdırlar

أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ ﴿١٥٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-153. AYET (Meâlleri Kıyasla): Astafel benâti alâl benîn(benîne).

Kızları oğullara tercih mi etmiş?

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-154. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).

Nah sizlere! nasıl hukmediyorsunuz?

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿١٥٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-155. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hiç de mi düşünmezsiniz?

أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ ﴿١٥٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-156. AYET (Meâlleri Kıyasla): Em lekum sultânun mubîn(mubînun).

Yoksa sizin için açık bir ferman mı var?

فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٥٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-157. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

O halde getirin kitabınızı sadıksanız

وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٥٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-158. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ(neseben), ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarûn(muhdarûne).

Bir de onunla Cinler beyninde bir neseb uydururlar. Celâlim hakkı için Cinler bilirler ki onlar ihzar olunacaklardır

سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٥٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-159. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).

Münezzeh sübhan o Allah onların isnad ettikleri vasıflardan

إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-160. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Lâkin Allahın ıhlâs ile seçilen kulları başka

فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ ﴿١٦١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-161. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe innekum ve mâ ta’budûn(ta’budûne).

Çünkü siz ve taptıklarınız

مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ ﴿١٦٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-162. AYET (Meâlleri Kıyasla): Mâ entum aleyhi bi fâtinîn(fâtinîne).

Ona karşı kimseyi meftun edemezsiniz

إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ ﴿١٦٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-163. AYET (Meâlleri Kıyasla): İllâ men huve sâlil cahîm(cahîmi).

Meğer ki Cahîme saldıran olsun

وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ ﴿١٦٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-164. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm(ma’lûmun).

Bizden ise her birimiz için bir makamı ma'lûm vardır

وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ ﴿١٦٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-165. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnus sâffûn(sâffûne).

Ve biz elbette biz o saf dizenleriz

وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-166. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).

Ve biz elbette biz o tesbih edenleriz

وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ ﴿١٦٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-167. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve in kânû le yekûlûn(yekûlûne).

Ve gerçek, evvel şöyle diyorlardır:

لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ ﴿١٦٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-168. AYET (Meâlleri Kıyasla): Lev enne indenâ zikran minel evvelîn(evvelîne).

eğer yanımızda evvelkilerinkinden bir zikr olsa idi

لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-169. AYET (Meâlleri Kıyasla): Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).

Her halde Allahın ıhlâs ile seçilmiş kullarından olurduk

فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-170. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe keferû bihî, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Fakat şimdi ona küfrettiler, artık ileride bilecekler

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ ﴿١٧١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-171. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdinâl murselîn(murselîne).

Celâlim hakkı için risaletle gönderilen kullarımız hakkında şu kelimemiz sebkat etmiştir:

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ ﴿١٧٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-172. AYET (Meâlleri Kıyasla): İnnehum le humul mensûrûn(mensûrûne).

«Onlar elbette onlar muhakkak muzaffer olacaklardır

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿١٧٣﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-173. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve inne cundenâ le humul gâlibûn(gâlibûne).

Ve elbette bizim askerlerimiz mutlak onlar galib geleceklerdir»

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٤﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-174. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Onun için yüz çevir de onlardan bir zamana kadar

وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-175. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsirhum fe sevfe yubsirûn(yubsirûne).

Gör onları: yakında görecekler

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-176. AYET (Meâlleri Kıyasla): E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).

Ya şimdi bizim azâbımızı mı iviyorlar?

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاء صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ ﴿١٧٧﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-177. AYET (Meâlleri Kıyasla): Fe izâ nezele bi sâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).

Amma onların sahasına indiği vakıt ne fenadır o acı haber verilenlerin sabahı!...

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ ﴿١٧٨﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-178. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve tevelle anhum hattâ hîn(hînin).

Yine sen yüz çevir de onlardan bir zamana kadar

وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-179. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve ebsir fe sevfe yubsirûn(yubsırûne).

Gör, yakında görecekler

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٨٠﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-180. AYET (Meâlleri Kıyasla): Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne).

Tesbiyh o ızzetin sahibi rabbına onların vasıflarından

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ ﴿١٨١﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-181. AYET (Meâlleri Kıyasla): Ve selâmun alâl murselîn(murselîne).

Ve selâm mürselîne

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٨٢﴾

37/SÂFFÂT SURESİ-182. AYET (Meâlleri Kıyasla): Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

Ve hamd âlemlerin rabbı Allaha